Telomeraz, yaşlanmayı durduran enzim

Nature dergisinin 28 Kasım 2010 tarihli sayısında Telomeraz enzimi ile genç kalma arasında ilişkiyi ele alan bir makale yayınlandı. Makalede, farelere enjekte edilen Telomeraz enziminin kromozomların uç kısmında bulunan telomerlerin kısalmasını engelleyerek yaşlanmayı durdurduğu belirtiliyor. Makalede bir önemli bilgi daha var o da farelerin geriye dönük olarak gençleştiğinin tespit edilmiş olması.

Yapılan araştırma, Telomeraz enzimi verilen yaşlı farelerin bir ay sonra yapılan incelemesinde kasların güçlendiği, beyinde yeni sinir hücrelerin oluştuğu, dalak ve bağırsak hücrelerinde yenilenmelerin olduğu, cinsel olarak tekrar aktif hale geldiği ve yeniden doğurganlık gibi gençliğe has özelliklerin görüldüğü tespit edilmiştir.

telomerBu araştırmadan elde edilen sonuçlar ışığında gelecek on yıl içerisinde geliştirilen ilaçlar ve gen teknolojisinde gelişmeler ile insanların yaşam kalitesinin yükseleceği, daha sağlıklı ve uzun bir yaşam süreceği tahmin ediliyor.

Açıklama: Kromozomların iki ucunda Telomer denilen bir kısım bulunur ve bu kısımlarda yaklaşık 2000 defa tekrarlanan nükleotid dizilimi vardır. Bu nükleotid dizilim „TTAGGG“ dır. İnsan hücreleri kendini kopyalayarak yeniler ve her kopyalamada telomerler bir miktar kısalır. Telomerlerde yılda yaklaşık olarak 31 harflik bir kısalma olur. İnsanların yıllar geçtikçe yaşlanmasının sebebi „TTAGGG” dizisinin gittikçe azalmasının bir sonucudur. (4) (5)

Bu kısalmayı bazı faktörler hızlandırıyor

Soluduğumuz kötü hava, sigara içmek gibi akciğer hücrelerini doğrudan etkileyen olumsuz faktörler hücrelerinin tahribatına sebep olmaktadır. Tahrip olan hücreler, kendini zamanından önce kopyalayarak yenilemeye çalışırlar. İşte hücrenin zamanından önce kendini yenilemesi Telomerlerin normalden daha çabuk kısalmasına sebep olurlar. Sigara içen veya kötü hava soluyanların yaşına göre daha ihtiyar görünmesinin sebebi Telomerlerin zamanından önce kısalmasıdan kaynaklanmaktadır. 

Sistem prensip olarak şöyle çalışıyor: Hücrenin kopyasını yapması Telomerin kısalmasına, telomerin kısalması da yaşlanma anlamına gelmektedir. (6) Evrimsel süreçte telomerlerimizdeki „TTAGGG” uzunluğu farklı olabilmektedir yani Telomer uzunluğu kişiden kişiye değişebilmektedir. 7000 bp (harfli), hatta bazen 10000 bp (harfli) olabilmektedir. İnsanlar arasındaki ömür farklılığının sebebi doğuştan gelen bu nükleotit uzunluğundaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Telomerase reactivation reverses tissue degeneration in aged telomerase-deficient mice

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Metformin in alzheimera karşı önleyici etkisi

Yapılan birçok istatistiksel çalışma diyabet 2 hastaları arasında daha az sayıda alzheimer hastasının olduğunu gösteriyor. Bu da dikkatleri diyabet 2 tedavisinde kullanılan Metformin içerikli ilaçlara çekti.

Diyabet 2 de kullanılan %22Metforminin alzheimer'a karşı önleyici etkisi

Bu konuda yapılan laboratuvar çalışmaları, diyabet 2  hastalarının aldığı Metformin in beyinde bir enzimi aktif hale getirerek hücre ölümlerinin engellediğini ortaya çıkardı.

Ayrıca yapılan araştırmalardan çıkan başka bir olumlu sonuç da, Metformin in sadece diyabet 2 hastalarında değil, aynı zamanda sağlıklı insanlarda da koruyucu etkisinin olduğunu gösteriyor.

Sonuç

Metformin, beyinde Tau-Proteininin anormal oluşumunu engelleyerek, fosfat moleküllerinin Tau-proteinine bağlanmasının önüne geçiyor.

Bu da şu nedenle önemli 

Fosfat moleküllerinin, anormal yapıdaki Tau Proteinine bağlanması zaman içerisinde beyindeki sinir hücrelerinde β-Amiloid plakları birikmesine neden oluyor ki, bu da önce demanz, ardından alzheimer hastalığına yol açıyor.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Biguanide metformin acts on tau phosphorylation via mTOR/protein phosphatase 2A (PP2A) signaling

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Güçlü kaslar ile ömür boyu fit kalmak.

Yaşlanmadan dolayı kasların zayıflaması veya bir hastalıktan dolayı kas erimesi gibi rahatsızlığı bulunan kişiler, kök hücre transferi sayesinde tıpkı genç insanlardaki gibi güçlü kaslara sahip olarak daima genç kalabilecekler.

Tıpta devrim niteliğindeki bu araştırma farelerde başarılı sonuç verdi.

Laboratuvarda yapılan çalışmalarda 3 aylık genç farelerden alınan kök hücreler, ayak kasları hasar görmüş farelere transfer edildi ve birkaç gün gibi çok kısa süre içerisinde hem hasarlı kasların onarılmış hem de sayılarının artmış olduğu görüldü

Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar ışığında yapılacak yeni çalışmalar, yakın bir gelecekte yaşlılara ve dejeneratif kas rahatsızlığı bulunan hastalara (kas distrofisi) umut ışığı olabilecek gibi görünüyor.

Klinik çalışmaların olumlu sonuç vermesi durumunda yaşlılığı fit kaslar ile geçirmenin önü de açılmış olacak.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Prevention of Muscle Aging by Myofiber-Associated Satellite Cell Transplantation

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sentetik olarak alınan progesteron hormonu meme kanserini tetikliyor

Kemik erimesine karşı da kullanılan progesteron ve gestagen hormonu meme kanserine sebep olmaktadır.

Meme kanseri vakalarının çok az bir kısmı genetik faktörlerden kaynaklanırken, büyük kısmı sentetik olarak alınan progesteron ve gestagen hormonlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Östrojen ve gestagen göğüslerin büyümesinde rol alan hormonlardır. Süt bezleri hücrelerinde bulunan östrojen ve gestagen moleküllerini yakalamaya yarayan reseptörler, doğum kontrolü ilaçlarında kullanılan progesteron ve gestagen türevlerini de yakalar. Yakalanan bu moleküller meme hücrelerinde RANKL proteinlerin üretilmesi için komut verir. Üretilen bu protein kemik oluşumunun yanı sıra kök hücrelerinin çoğalmasını da tetikler. Kök hücrelerinin kontrolsüz olarak çoğalması ise kötü huylu tümör oluşumunun başlamasına sebeb olmaktadır.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Osteoclast differentiation factor RANKL controls development of progestin-driven mammary cancer

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Anti kanser diyeti

X Kromozomu üzerinde 1914 bp uzunluğunda TKTL1 (Transketolase-like protein 1) adında bir gen bulunmakta ve bu genin kötü versiyonu sağlıklı hücreleri kanserli hücrelere dönüştürmektedir. Kötü versiyonlu TKTL1 genini aktif hale getiren en önemli madde ise şekerdir.

 Şeker ve fermantasyon

Şeker, kanserli hücreleri fermantasyon yapması için harekete geçirir. Fermantasyon sayesinde aktif hale geçen kanserli hücreler çevresindeki sağlıklı dokulara zarar vererek vücudun savunma sisteminin işlevsiz kalmasına ve ardından bütün vücuda yayılarak metastazı oluşmasına sebep olur. Bu tip kanserli hücreler kemoterapi ve ışın tedavisine gibi klasik tedavi metodlarına karşı da dirençlidirler.

Kötü versiyonlu TKTL1 geninin faaliyeti doğru beslenme ile yavaşlatılır 

Anti kanser beslenme diyeti

  • Dengeli miktarda protein, yağ, lifli gıdalar, az miktarda karbonhidrat ve şeker tüketerek. (Açıklama: Az miktarda karbonhidrat ve şeker tüketerek kanserli hücrelerdeki fermantasyon metabolizmasını yavaşlatıp, kötü verziyonlu TKTL1 geninin aktivitesini durdurur.
  • Yemek öncesi ve sonrası salgılanacak olan insülin miktarındaki dalgalanmaların önüne geçmek için az yemek 
  • Spor yaparak bir taraftan vücuttaki yağ yakması sağlanırken diğer taraftan kalbin güçlenmesi sağlanmalı (Açıklama: Güçlü bir kalp, organlarda kanser hücrelerinin oluşumunu engellemede etkili rol oynamaktadır.)
  • Az miktarda karbonhidrat ve şeker tüketerek kanserli hücrelerdeki fermantasyon metabolizmasını yavaşlatıp, kötü verziyonlu TKTL1 geninin aktivitesini durdurarak.

Not 1 : Fermantasyon için en önemli enerji kaynağı, ekmek, makarna, pirinç, patates ve saf şekerdir.

Not 2 : Kanserli bir hücrenin, fermantasyon yapabilmesi için, sağlıklı hücreye göre 30 kat daha fazla şekere ihtiyacı duyar.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Transketolase-like protein 1 (TKTL1) is required for rapid cell growth and full viability of human tumor cells

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Eşcinsellik doğuştan mı?..

14.05.2009 akşamı Reha Muhtarın yönettiği ve eşcinselliğin tartışıldığı bir programda, https://blog.uni-koeln.de/saltuerk/files/2011/05/136.jpg?w=102konukların, konu hakkında bilgi sahibi olmadan tartışmaları, benim bu makaleyi yazmama sebeb oldu
Yazmış olduğum bu makale kamuoyunu bilgilendirmek amacı ile yazılmış olup, Reha Muhtar tarafından 15.05.2009 tarihli Vatan gazetesinde yayınlanmıştır. 


Herkes sadece Ali Bulaç’ın üzerinde tam tam çalmakta, oysa Çok Farklı programına katılan diğer konuklardan bazıları da “Eşcinsellik toplumda özendiriliyor… Sonradan olma homoseksüeller ortalığı kaplayacak…” mealinde konuşmalar yaptılar…

Bu konu Bülent Ersoy konusunun ötesinde de önemli…
Cemil İpekçi, Ali Bulaç’la konuşurken “sonradan olma homoseksüellik diye bir şeyin olmadığını” söyledi…
Ama programın o ateşli atmosferinde bu sözler kayboldu gitti…

Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nde görevli okuyucum Mehmet Saltürk “gayet bilimsel” bir mail gönderdi bana dün… Eşcinsellik doğuştan mı, yoksa kültürel şartlarla gençlerin sonradan özenmesiyle olabiliyor mu sorkusunu bilimsel verilerle yanıtlıyor…

Eşcinsellikte su ana kadar kabul edilen teori Sigmund Freud’un tanımıydı” diyor, “Bu kurama göre eşcinsellik, erkeklerde koruyucu bir anne ve ona uzak duran bir babadan tetiklenen bir durumdu… Ancak bunun tamamen yanlış olduğu ortaya çıktı günümüzde” diye açıklıyor…

Peki nereden kaynaklanıyor eşcincellik:
İşte Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nun uzmanlarından Mehmet Saltürk’ün açıklaması…

***

“Eşscinselliğin, erkek çocukların doğum sırası ile ilgili oldugu artık neredeyse kesin gibidir.
Her erkek çocuğun doğumu, kendisinden sonra doğacak erkek cocugun eşcinsel olma ihtimalini yaklasik olarak % 3 – 4 oranında artırmaktadır.

Daha önce erkek çocuğa hamile kalmış, bir anne, doğuracağı yeni bir erkek çocuğun eşcinsel olma ihtimalinin kuramsal olarak ilk erkek çocuğa göre daha fazla olduğunu bilmelidir…

***

Erkek embriyo Y kromozonundaki üç adet Gen Anti-müller hormonu şifreler…
Anne de buna karşı Histocombatibliyt antikoru olusturur…
Annenin her erkek çocuğa hamileliğinde vücudundaki Histocombatibilyt antikorunun konsantrasyonu artar...

Annenin oluşturduğu Antikor erkek çocuk embrosunun beyninin erkekleşmesini engeller.
Genital olarak erkektir ama beyinsel olarak erkekleşemez…
Bu onların diğer erkeklerden hoşlanmasını, kadınlara karsı ilgisiz kalmasını sağlar…”

***

Mehmet Saltürk’ün açıklaması ne söylüyor?..
Genetik olarak annenin koruyucu amaçla salgıladığı Antikor’un konsantrasyon oranının artması durumunda erkek çocuk embriyosunun erkekleşmesinin engellendiğini söylüyor…
Bu durumlarda kişi genital olarak erkek, beyinsel olarak “erkekleşmemiş” oluyor…

Bunu uzun uzadıya aktarmanın nedeni ise başka:
Türkiye’de muhafazakarlık ya da dincilik adı altında, “homoseksüellik palazlanıyor… Özendirilerek gençlerin gay olmasına yol açılıyor…” diye bir propaganda yapılmakta…
Propaganda sadece propaganda olarak kalsa iyi, oysa bunun üzerinden kısıtlamalara ve hedef göstermelere kadar varıyor işler…

***

Eşcinsellik, dünyadaki her toplumda, her sosyal grupta, her din, her kültürde aşağı yukarı aynı orandadır… “diyor Mehmet Saltürk
“Kimi toplumlarda çok, kimilerinde az görünür olması, aslında sadece toplumun eşcinselliğe toleransı ile ilgili bir durumdur.
Yani oran aynıdır…
Ama bazı toplumlar eşcinsellere cok büyük bir “mahalle baskısı” uyguladığından, eşcinselliğin o toplumlarda az görünen bir durummuş gibi algılanmasına neden olurlar… “şeklinde son veriyor mail yoluyla gönderdiği makalesine…

Makaleden çıkan sonuç şu ki, homoseksüellik öyle özendirmeyle, bezendirmeyle çıkmıyor ortaya…
Varolan şey toplumdaki duruma göre ortayşa çıkıyor veya gizli gizli devam ediyor…
Hayatta insanların yaşam biçimlerinin özgürlüğünü savunmak ” demokratlığın olmazsa olmaz “ koşulu…

Ben isterdim ki, her konuda bireyin yaşam hakkını, giyim hakkını, inanç hakkını savunan ” demokrat “ beyinler, bilimsel veriler ışığında herkesin cinsel ayrımına da aynı saygıyı gösterebilsin…

Darbecilik berbat da…
Irkçılık, faşizm, insanlara nefret aşılama, kadınlara, cinslere, etnisitelere göre ayrımcılık berbat değil mi yoksa?.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=238431&Categoryid=4&wid=136       

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

H-Y Antigen and Homosexuality in Men

Journal of Theoretical Biology Volume 185, Issue 3, 7 April 1997, Pages 373-378

 Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Meme kanserine karsı aşı

http://saltuerk.files.wordpress.com/2011/05/f3-large.jpg?w=145

Amerika kanser araştırma enstitüsü tarafından, meme kanserinin HER2 positive breast cancer forum denilen formuna karşı bir aşı geliştirildi. Enstitü tarafından yapılan açıklamada çok agresif olan bu kanser formunun geliştirilen bu aşı sayesinde geriye dönüşü olmayacak şekilde yok edildiği belirtildi.

Yapılan açıklamada aşının şimdilik fareler üzerinde uygulandığı ama sonuçların gelecek için umut verici olduğu bildirildi.

HER2 positive breast cancer forum, tüm meme kanseri tipleri içerisinde % 20’si ile % 30’nu  oluşturmaktadır.

ilk yayınlanma tarihi :15. September 2008 14:49

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

DNA Vaccination Controls Her-2+ Tumors that Are Refractory to Targeted Therapies

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Biyonik göz

17-21 2009 Ekim tarihleri arasında Chicago’da yapılan Neuroscience 2009 konferansında, Kaliforniya 

http://saltuerk.files.wordpress.com/2011/05/image002.jpg?w=300

üniversitesi’nden Robert Aramant ve çalışma grubu retinaya bağlı körlüğün, kök hücre ve elektronik yardımı ile giderilebildiğini duyurdu. Yapılan duyuruda hastaların, gözlüğe monte edilmiş özel kamera yardımı ile tekrar görme yeteneğine kavuştukları belirtilmiştir.

Teknik özetle şöyle çalışıyor

  1. Gözlükte bulunan kamera yardımı ile alınan görüntüler göz merceğinin arkasına yerleştirilmiş alıcıya video sinyalleri olarak gönderiliyor.
  2. Alınan video sinyalleri, gözün Makülar denen kısmına yerleştirilen mikroçipe geliyor.
  3. Mikroçip in arka kısmına rastlayan ve daha önce bir sebeple zarar görmüş ve özelliğini kaybetmiş retina hücreleri kök hücre ekimi sayesinde tekrar faal duruma getiriliyor.
  4. Mikroçip den alınan video sinyalleri yeni kök hücrelere geliyor ve bunlar sayesinde beynin görme ile ilgili kısmına iletiliyor.

Bildiride, göze yerleştirilen 60 elektrod ve milyonlarca kök hücre sayesinde, hastaların belirli bir süre sonra email yapabildikleri ve büyük yazıları okuyabildikleri belirtiliyor

ilk yayınlanma tarihi :2. November 2009 17:05

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=113968653

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Progesteron hormonu hasarlı beyin hücrelerini onarıyor.

Klasik tedavi metotlar zarar gören beyin hücrelerini onarmakta yetersiz kalıyor. Progesteron* hormonu ile yapılan araştırmalar bu hormonun beyin hücrelerini onarmada çok başarılı olduğunu gösteriyor.

Atlanta üniversitesinden David Wright ve ekibinin 17 değişik merkezde 1140 hasta ile yaptığı bir araştırma, beyni zarar gören hastalara hasarın başladığı ilk 4. saatten itibaren 4 gün boyunca hasarlı bölgeye progesteron hormonu enjekte edildiği takdirde hasarlı beyin hücrelerinin onarıldığını gösteriyor.

Progesteron hormonunun nasıl çalıştığı şimdilik pek iyi bilinmiyor ancak bu hormonun iltihaplanmayı ve sinir hücrelerinin birbirine zarar vermesini engellediği yapılan ilk gözlemler arasında.

Progesteron*: Kadınlarda cinsel organın ve göğüslerin gelişmesinde rol alan bir hormondur.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Traumatic Brain Injury and Aging: Is a Combination of Progesterone and Vitamin D Hormone a Simple Solution to a Complex Problem?

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Okyanus zemininde yaşayan bakteriler kendi enerji ağlarını oluşturuyorlar

Okyanus zemininde yaşayan bakteriler ile zeminden 20 metre derinde balçık çamur içerisinde yaşayan bakteriler, kendi aralarında oluşturdukları özel bir enerji ağı sayesinde hayatta kalabiliyorlar.

 Okyanus tabanının durumu

  • Okyanus zemini oksijen bakımından zengin, mineral bakımından fakirdir.
  • Okyanus zeminden 20 metre derinde balçık çamur ise mineral bakımından zengin, oksijen bakımından fakirdirler. Hatta bu derinlikte hiç oksijen bile olmayabilirler.

Oykyanus zemini ile zeminin derinliklerinde yaşayan bakteriler hayatta kalabilmeleri için hem oksijene hem de minerallere ihtiyaç duyarlar.

İki konumda bulunan bakterilerin normalde hayatta kalmaları mümkün değildir, Çünkü zemindeki bakteri ler besine, derinliklerdeki bakteriler oksijene ihtiyaç duyarlar.

Peki bu iki olumsuz ortama rağmen bakteriler nasıl hayatta kalabiliyorlar ? Cevap basit. Simbiyoz yaşam yani ortaklaşa yaşam ile.

Ortaklaşa yaşam nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Electrochemical oxygen reduction yolu ile. Okyanus zemininin derinliklerindeki çamur içerisinde bulunan bakteriler ile zemin yüzeyinde bulunan bakteriler ortamda bulunan metal ve elektronları kullanarak aşağı doğru oksijen, yukarıya doğru mineral taşınmasını sağlayarak her iki noktada da hayatta kalıyorlar.

Bakterilerin, ortamda bulunan metal ve elektronları nasıl kullandığı tam olarak anlaşılmamakla birlikte, bunun biyolojide devrim niteliğinde bir keşiflerden biri olduğu kesin.

Not: Bakteriler için 20 metrelik mesafe çok uzun bir mesafedir. Daha açık bir örnekle söyleyecek olursak, bu mesafe biz insanlar için 20 km karşılık gelmektedir.

ilk yayınlanma tarihi :27. Februar 2010 22:32

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++++

 Kaynak
 

Electric currents couple spatially separated biogeochemical processes in marine sediment

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.