Protein diyeti Alzheimer’ı yavaşlatıyor

Alzheimer, demansın en yaygın biçimidir. Hastalığın şimdilik tedavisi mümkün değil ancak erken tanı ve tedavi sayesinde hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Türkiye’de alzheimerlı hasta sayısının 350 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün öngörülerine göre 2050’li yıllarda en çok alzheimer hastası bulunan 4 ülkeden biri haline geleceğimiz tahmin ediliyor.

Hastalığın ilk olarak Tau-protein nin bozulmasıyla başlıyor

Hastalık, Tau-protein nin yapısının bozulması ile başlayan ve bu proteine fosfat moleküllerinin bağlanması ile devam eden daha sonra beyindeki sinir hücreleri üzerinde β-Amiloid plaklarının birikmesi ile son bulan uzunca bir süreçten oluşmaktadır. Bu sürecin erken safhasında yakın geçmişle ilgi hafıza kaybı, ilerleyen safhalarda sıkça unutkanlıklar ve son safhada tanıma fonksiyonlarında bozukluklar ve demans daha sonra da alzheimer başlar.

Protein diyeti ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor

Özel bir diyet ile insanlarda da alzheimer’ı yavaşlatmak mümkün gibi görünüyor: ABD’de yapılan bu araştırma şimdilik fareler üzerinde denendi ve olumlu sonuçlar verdi. Düşük protein diyeti uygulanan farelerde bilişsel beceriler ve bellek performansında önemli ölçüde düzelmeler görüldü.

Metot

Bu deney için alzheimer belirtisi gösteren fareler iki gruba ayrıldılar.

  1. Gruptaki farelere dört ay boyunca  her iki haftada bir protein miktarı azaltılan bir diyet uygulandı.
  2. Gruptaki farelere ise hiçbir diyet uygulanmadı.asdd

Sonuç

 Dördüncü ayın sonunda yapılan kabiliyet, bilinç ve patolojik testlerden elde edilen sonuçlar şöyle:

  • Protein diyeti uygulanan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinde önemli ölçüde düzelmeler görüldü. Beyindeki sinir hücrelerinde daha az tahribat oldu.
  • Protein diyeti uygulanmayan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinin sunucunun dört ay öncesine göre daha kötü olduğu ve beyindeki sinir hücrelerinde alzheimer hastalarında tipik olarak görülen hatalı Tau proteini bulundu.
  • Protein diyeti kandaki Büyüme faktörünün* miktarını azaltıyor
  • Laboratuvar testleri: Düşük protein diyeti uygulanan farelerin kanında büyüme faktörünün (IGF-1) % 30 ila % 70 oranında daha az bulunduğu, buna karşın diyet uygulanmayan farelerin kanında ise bu oranın normalden sekiz kat daha yüksek olduğu tespit edildi.

Büyüme faktörü* (İnsulin-like growth factor-1 IGF-1): Karaciğerde sentezlenen ve insüline benzeyen bir hormondur. Farelerde olduğu gibi insanlarda da çocukluk ve ergenlik döneminde büyümede önemli rol oynar. Bu hormonun yapısındaki değişiklikler gençlik ve ihtiyarlıkta yani yaşamın ilerleyen evrelerinde alzheimer, kanser ve çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

Özet:  Bu araştırma besinler yoluyla alınan protein büyüme faktörünün yapısını, fonksiyonunu ve miktarını değiştirerek hastalığın ilerlemesinde önemli rol oynadığını ortaya çıkardı. Ayrıca bu araştırma basit bir diyetle hastalığın ilerlemesinin önüne geçilebileceğini gösterdi.

Araştırma her ne kadar fareler üzerinde olumlu sonuç vermiş olsada aynı diyetin insanlar üzerinde de olumlu sonuç vereceği tahmin ediliyor. Bu konuda klinik deneyler başlamış bulunuyor ve IGF-1 nin yapısını değiştirecek yeni ilaçların geliştirilmesinin 15 yıl kadar sürebileceği tahmin ediliyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Protein restriction cycles reduce IGF-1 and phosphorylated Tau, and improve behavioral performance in an Alzheimer’s disease mouse model

 
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. 

Kahverengi gözlülere daha fazla güven duyuluyor

200 öğrenciden oluşan bir denek grubu ile yapılan araştırma kahverengi gözlülerin mavi gözlülere göz rengigöre daha güvenilir bir imaj verdiğini gösteriyor. Araştırma için deneklere 80 kişiden oluşan mavi ve kahverengi gözlü kadın ve erkek fotoğrafı gösterildi ve fotoğraflara bakarak hangilerinin daha güvenilir bir imaj verdiği soruldu.

Deneklerin çok büyük bir kısmı kahverengi gözün gerek kadın gerekse erkekte daha çok güven telkin ettiğini belirttiler. Ayrıca bu araştırma, karşı tarafa güven verme konusunda sadece kahverengi göz renginin belirleyici olmadığını aynı zamanda geniş bir ağız, yuvarlak bir çene yapısının da belirleyici rol oynadığını ortaya çıkardı.

Kahverengi gözlüler tipik bir yüz yapısına sahiplerjournal.pone.0053285.g002

Göz rengi ile güvenirlik arasındaki ilişkiyi ele alan bu araştırmada oldukça ilginç bir sonuç daha ortaya çıktı. Bu ilginç sonuç kahverengi gözlülerin oldukça geniş ağız, yuvarlak çene ve iri gözlere sahip olmaları.

Bu da göz rengi ile yüz özelliklerini belirleyen genler arasında bir ilişki olabileceğini düşündürüyor.

Mavi gözlülük bir dezavantaj mı ?

Yapılan bu araştırma, mavi gözlülerin gerek partner bulma gerekse iş görüşmelerinde dezavantaja sahip olabileceklerini gösteriyor. 

Not: Daha önce yapılan başka bir araştırma kahverengi gözlü erkeklerin insanlar üzerinde daha dominant bir etki bıraktığını göstermişti.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Trustworthy-Looking Gesicht trifft Brown Eyes

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Parfüm seçerken bazı kokuları neden tercih ederiz

Bazı parfüm kokuları hoşumuza gider iken bazıları neden hoşumuza gitmez 

Şimdiye kadar cevabı bilinmeyen bu sorunun artık şimdi cevabı biliniyor. Max-Planck enstitüsünün yapmış olduğu fig 2araştırmada bu sorunun cevabının genetik kodlarımızda saklı olduğu bulundu. Buna göre parfüm seçiminde immuno-genler tarafından yönlendirilen ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yönelik tercihler rol oynamaktadır.

 Bağışıklık sistemi ve koku seçimi  

İnsanda, bağışıklık sisteminde rol oynayan yaklaşık 400 civarında gen bulunmaktadır. Bu genlere İmmunogen genler denmektedir. Her insanda bu genlerin birkaç değişik varyasyonu (İmmunogen varianten) bulunmaktadır ve bu varyasyonlar kişiye özel vücut kokusunu belirlemede de önemli rol oynamaktadır.

Kişiye özel vücut kokusu o kişinin immuno-genleri ve buna bağlı bağışıklık sistemi hakkında genetik bilgiyi de içermektedir. Örneğin; 1990 yılında yapılan bir araştırmada, birbirlerinin vücut kokusunu beğenen kadın ve erkeklerin MHC genlerindeki varyasyonlarının aynı olduğu tespit edilmişti. (Bak: Eş ve arkadaş seçiminde genlerin rolü) Ama asıl önemli olan MHC geninin varyasyonlu kısımlarının enfeksiyonel hastalıklara karşı antikorları üreten genetik şifreyi içeriyor olması.

Şimdi, Max-Planck enstitüsü, 1990 yılında yapılmış olan bu araştırmanın ışığında yeni bir araştırma daha yaptı. Deneklere hem parfüm kokusu hemde karşı cinsin vücut kokusu koklatıldı ve ardından gen analizleri ve MRT çekimleri yapıldı.

Sonuç

MCH genin aynı varyasyonuna sahip denekler aynı parfüm ve aynı vücut kokusunu beğendiler. Yani, parfüm kokusu ile vücut kokusu aynı genlerin aynı varyasyonları tarafından kontrol ediliyor.  Ayrıca bu araştırmada koku beğenisinin bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik bir eylem olduğu da tespit edildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Major histocompatibility complex peptide ligands as olfactory cues in human body odour assessment

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Fast food, astım ve egzama gibi alerjik hastalıklara yol açıyor

Pizza, döner ve hamburgerin bol miktarda tuz, şeker ve birçok tatlandırıcı ile katkı maddesi içerdiği ve bunların da kalp, kardiyovasküler ve diyabet gibi hastalıklara yol açtığı biliniyor.fig 5

Yeni Zelanda Auckland üniversitesinin yapmış olduğu geniş çaplı bir araştırmada fast-food ile beslenenlerin yüksek oranda astım ve alerjik hastalıklara yakalanma riski de taşıdığını bulundu.

181000 i elli farklı ülkeden olmak üzere yaşları 13 ile 14 arası değişen 319000 çocuk ve gençle yapılan geniş çaplı araştırma, haftada 1 ile 3 kez fast-food yiyenlerin sağlıklı beslenenlere göre daha fazla astım ve  alerjik hastalıklara yakalandığını gösteriyor.

Konu ile ilgili yapılan açıklamada, bu oranın gençlerde % 39, çocuklarda ise %27 olduğu belirtildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Do fast foods cause asthma, rhinoconjunctivitis and eczema? Global findings from the International Study of Asthma and Allergies in Childhood (ISAAC) Phase Three

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Viagranın yağ yakma özelliği

Viagra erkeklerde ereksiyon bozukluklarına karşı kullanılan etkili bir ilaçtır. Viagranın etken maddesi Sildenafil sitrat dır.

Sildenafil sitratın ereksiyon problemini düzeltme dışında şimdiye kadar hiç keşfedilmemiş bir başka işlevi daha ortaya çıkarıldı. Bonn üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, Sildenafil verilen şişman farelerin vücudunda bulunan beyaz yağ hücrelerinin yok olduğu ve farelerin şaşırtıcı bir şekilde normal kiloya eriştiği saptandı. Sildenafilin bu olumlu etkisinin ilerde obezite ve obeziteye bağlı iltihaplanmaları önlemede etkin bir şekilde kullanılabileceğini düşündürüyor.

Sildenafil vücutta nasıl çalışıyor

Sildenafilin vücutta nasıl çalıştığını geçmeden önce ereksiyonun nasıl gerçekleştiğine kısaca bir göz atmakta fayda var. 

Ereksiyon, bir reaksiyonlar zinciridir 

  • İlk reaksiyon, seksüel uyarılma ile başlar
  • Sonra sinir hücrelerinden beyne cGMP(guanozin monofosfat) sentezlenmesi için sinyal gönderilir
  • Sentezlenen cGMP, peniste erektil dokularda bulunan kasların gevşemesine ve buna bağlı olarakta kanın hızla  erektil dokulara akmasını sağlar
  • Son olarak, kanla dolan erektil dokular sertleşerek ereksiyon gerçekleşmiş olur

Ereksiyon bozukluğu: Birçok ereksiyon bozukluğunda PDE-5 (fosfodiesteraz 5) adında bir enzim baş rolü oynamaktadır. Bu enzim cGMP lerin sentezlenmesini engelleyerek penise kan gitmesini önler.

Viagra iş başında: İşte viagranın görevi tam da burada başlar. Viagranın içerisinde bulunan sildenafil, PDE5 leri bloke ederek cGMP miktarının artmasını sağlar. Miktarı artan cGMP ler  kasları gevşeterek penisteki erektil dokulara kanın gitmesini sağlar ve böylece ereksiyon gerçekleşmiş olur.

Sildenafilin görevi burada bitmiyor. Yapılan araştırmalar uzun zaman sildenafil verilen şişman farelerin kilo kaybına uğradığını da gösteriyor. Sildenafil´in kilo kaybında nasıl bir rol adığı ise şimdilik bilinmiyor.

Beyaz yağ hücreleri, kahverengi yağ hücrelerine dönüşüyor

Uzun zamandan beri cGMP in yağ hücreleri üzerindeki etkisini araştıran Bonn üniversitesi Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsünden araştırmacılar şişman farelere yedi gün boyunca Sildenafil  vererek yaptıkları araştırmada, farelerin şaşırtıcı bir şekilde zayıfladıklarını gördüler. Ayriyeten farelerden alınan dokuların histolojik analizlerinde de beyaz yağ hücrelerinin yok olduğu tespit edildi.  İleri analizlerde ise farelerin vücudundaki beyaz yağ hücrelerinin etkin bir şekilde kahverengi yağ hücrelerine dönüştüğü tespit edilmiştir.

Bu dönüşümün anlamı ne 

Beyaz yağ hücreleri göbek, kalça ve problemli bölgeler olarak adlandırılan bölgelerde depolanarak şişmanlığa sebep olurlar.Tüm hayvansal hücreler ortalama 1000 – 2000 mitokondri içerir. Mitokondriler hücrenin enerji ihtiyacını  karşılayan organelleridir. İçinde en az sayıda mitokondri bulunduran hücreler ise beyaz yağ hücreleridir.  Dolayısiyle beyaz yağ hücreleri vücut  tarafından  en son enerjisi kaynağı olarak kullanılırlar.

Kahverengi yağ hücreleri ise çok fazla mitokondri içerirler bu yüzden vücut kahverengi yağ hücrelerini çok kolay kullanarak ısı enerjisine dönüştürür. Bir başka deyişle kahverengi yağ hücreleri metabolizma tarafından çok daha kolay yakılarak enerjiye çevrilir.

Beyaz yağ hücrelerinin tehlikesi ve sildenafil in iltihabi reaksiyonlara karşı etkisi

Beyaz yağ hücrelerinin vücutta giderek artması şişmanlık sorununu da beraberinde getirir.  Bu da vücutta iltihabi areaksiyonların başlama riskini doğurur. İltihabi reaksiyonlar uzun vadede kalp krizi, kardiyovasküler hastalıklar, beyin kanaması, kanser ve diyabet gibi ağır hastalıkların oluşmasına sebep olan ciddi bir sağlık sorunudur.

Sonuç

Viagrada bulunan sildenafilin beyaz yağ hücrelerini kahverengi yağ hücrelerine dönüştürme özelliği, iltihabı reaksiyon tehlikesini de ortadan kaldırmış oluyor. Yani viagra sadece ereksiyon problemini çözmek ile kalmayıp, zayıflamaya da yardımcı olarak şişmanlığın oluşturduğu kalp krizi, kardiyovasküler hastalıklar, beyin kanaması, kanser ve diyabet gibi yan riskleri de önlüyor.

Farelerle yapılan bu çalışma ilerde obezite ve obeziteden kaynaklanan hastalıklarla mücadelede büyük umutlar vaat ediyor.

Uyarı: Bu araştırma fareler üzerinde yapıldı, insanlarda da farelerdeki gibi bir sonuç alınıp alınmayacağı henüz bilinmiyor. Yağlardan bir an önce kurtulmak için viagra kullanma konusunda acele edilmemesi gerekiyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Increased cGMP promotes healthy expansion and browning of white adipose tissue

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

2012 in review

Die WordPress.com-Statistik-Elfen fertigten einen Jahresbericht dieses Blogs für das Jahr 2012 an.

2012 Cannes Film Festivaline 4.329 film gönderildi. Bu blog, 2012 içinde yaklaşık 55.000 kez görüntülenmiş. Eğer her görüntülenen bir film olsaydı, bu blog 13 Film Festivaline ev sahipliği yapardı

2012 içinde, 23 yeni yazı yazıldı, bu blogun toplam arşivi 100 yazıya çıkıyor. 114 resim yüklendi, toplamda 11 MB. Bu yaklaşık haftalık 2 resim.

Yılın en yoğun günü 3.328 hit ile Nisan 11th oldu. O gün en popüler yazı Ülkelere göre ateizm ve IQ seviyesi. idi.

Klicke hier um den vollständigen Bericht zu sehen.

Çayın DNA’lara olumlu etkisi

Epidemiyolojik çalışmalar düzenli çay içen toplumlarda osteoporoz, kanser, kalp ve dolaşım hastalıklarının daha azcay2 rastlandığını gösteriyor.

Çayın sağlığımıza olan bu olumlu etkisinin sebebi şimdiye kadar pek iyi anlaşılamamıştı. Şimdi ilk kez Bremen Jacobs Üniversitesinden araştırmacılar çay içerisinde bulunan belirli maddelerin insan DNA’sı ile moleküler etkileşim içerisinde olduğunu buldular. Yapılan analizler çay içerisinde bulunan Çay polifenoli (Tee- Polyphenole) kromozomlar üzerinde bulunan telomerlere bağlanarak o bölgenin istikrarlı bir şekilde bozulmadan kalmasını sağladığını gösterdi. 

Aslında çay içerisinde iki çeşit Polyphenole bulunur. Bunlardan biri yeşil çayda bulunan Theaflavin digallat diğeri siyah çayda bulunan Epigallocatechin gallatedir. Çayda bolca bulunan ve antioksidan etkisi yüksek olan bu iki madde kuru çayın % 70 ni teşkil etmektedir.

Çay polifenoli nasıl çalışıyorfoto

Hücrede bulunan telomeraz enzimi, hücrenin her bölünmesinde telomeri bir parça kısaltır. Telomerin uzunluğu kritik bir alt sınıra ulaştığında ise hücre artık bölünmez ve ölür. Aslında ihtiyarlık denilen süreç budur. Yani kişi yaşlandıkça telomerleri nin boyu da kısalır. 

Bremen Jacobs Üniversitesi tarafından yapılan bu araştırmada çayda bulunan çay polifenoli telomerlere bağlanarak bu süreci yavaşlattığı bulundu. Araştırmada model hayvan olarak Drosophila (bir tür sinek) kullanıldı ve çay polifenoli verilen Drosophila´ların ortalama ömrünün % 20 arttığı görüldü. Drosophila dışında insan DNA’sı ile yapılan kültür çalışmalarında  de çay polifenoli nin insan DNA’sı üzerinde olumlu etkisinin olduğu görüldü. 

Telomer nedir

Telomerler, kromozomların uç kısmında yaklaşık 2000 tekrardan oluşan bir nükleotid dizilimidir. Bu dizilim „TTAGGG“ nükleotid sekansından oluşur.

İnsan hücreleri, kendini kopyalayarak yeniler ve kopyalama esnasında telomerler bir miktar kısalır. Telomerlerin bu kısalması yılda yaklaşık olarak 31 harf uzunluğundadır. İnsanların yıllar geçtikçe yaşlanmasının sebebi „TTAGGG” dizisinin gittikçe azalmasından kaynaklanır.

Bu kısalmayı çevresel faktörlerde hızlandırabilir. Örneğin, soluduğumuz kötü hava veya sigara içmek gibi akciğer hücrelerini doğrudan etkileyen olumsuz faktörler hücrelerin tahribatına sebep olmaktadır. Tahrip olan hücreler ise kendini zamanından önce kopyalayarak yenilemeye çalışırlar. İşte bu zamanından önce yenilenmeler, telomerin normalden daha çabuk kısalmasına sebep olur. Sigara içen veya kötü havayı soluyan kişilerin yaşına göre daha yaşlı görünmesinin sebebi telomerlerin zamanından önce kısalmasıdır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Phenolic promiscuity in the cell nucleus – epigallocatechingallate (EGCG) and theaflavin-3,3′-digallate from green and black tea bind to model cell nuclear structures including histone proteins, double stranded DNA and telomeric quadruplex DNA

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

´

Alkolün kas gelişimi ve hormon dengesine olumsuz etkisi

Alkolün hem zihinsel aktiviteyi hemde vücut performansını düşürdüğü bilinmekle birlikte günümüzde çok az bilinen alkol-yasak-21özelliklerinden biride, kas gelişimini durdurarak vücutta deformasyona neden olmasıdır.

Alkol, hücrelerdeki protein ve hormon sentezini düşürerek kas kaybına sebep olmaktadır

İnsan vücudunda kas gelişimi için gerekli olan proteinler, kas dokusunda bulunan hücreler tarafından üretilir. Alkol bu hücrelerin protein üretimini % 35 civarında düşürüyor. Bunun yanında büyüme hormonunun sentezini de baskılıyor. Bu yüzden sürekli alkol tüketen kişilerde protein sentezine ve hormona bağlı olarak kaslarda gerileme ve dolayısıyla da vücut yapısında bozulmalar görülür (2). Alkolün sporculara tavsiye edilmemesinin önemli nedenlerinden biri de budur.

Alkol vücuttaki hormonal dengeyi de bozmaktadır. Örneğin, büyüme hormonu sentezini baskılanmasının yanı sıra sex hormonu Testosteronun üretimini de baskılamaktadır. Buna göre düzenli alkol tüketen kişilerde testosteron hormonunun seviyesi olması gerekenin çok altındadır. Başka bir ifade ile alkol kişinin cinsel yaşamı da olumsuz yönde etkilemektedir.

Ayrıca alkol vücutta stres hormonu kortizolün de artmasına sebep olmaktadır. (1) (3)

Alkol, vücuttaki suyu azaltarak kas kaybına sebep olmaktadır

Alkolün herkesçe bilinen bir özelliğide idrar söktürücü etkisinin olmasıdır. Vücudun, alınan alkolü parçalayıp dışarıya atabilmesi için bol miktarda suya ihtiyacı vardır. Alkol hücrelerdeki, özellikle de kas hücrelerindeki suyu büyük miktarda dehidre etme özelliğine sahiptir. Bu nedenle düzenli alkol tüketenler sadece hormonal kas kaybına değil aynı zamanda su kaybından kaynaklanan kas kaybına da maruz kalırlar. (4)

Alkolün diğer zararları

Alkol vücutta mineral konsantrasyonunu düşürüyor  Alkol, vücuttan minerallerin özellikle de magnezyumun büyük miktarda dışarıya atılmasına neden olur. Aşırı içki içildikten sonra görülen kas kramplarının nedenlerinden biri de dışarıya atılan bu minerallerin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. (5)2

Alkol kilo aldırıyor: Bira, alkol dışında, karbonhidrat ve protein gibi enerji kaynakları içermektedir. 1 ml bira yaklaşık 0,5 kcal bir enerjiye sahip olup, bu da bir şişe birada (~ 0,5 L) yaklaşık 250 kcal bir enerjiye denk gelmektedir.

Sonuç

Eğlenmek hayatımızın bir parçasıdır ve bunun içinde alkol içmekte bulunmaktadır. Arada bir keyif için içilen bir bardak bira ile her akşam içilen yüksek miktardaki alkol arasında çok büyük fark vardır. Bu yüzden alkol içmeye başlamadan önce alkolün bugüne kadar bilmediğimiz bu etkilerini göz önünde bulundurmakta fayda var.

Önemli bir ayrıntı: Cambridge üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre; alkolizm, beyin kimyasını bozan nörolojik bir hastalıktır ve şimdilik tedavisi yoktur. (6)

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Effects of Alcohol on Plasma Testosterone and Luteinizing Hormone Levels
  2. Alcohol Accelerates Loss of Muscle and Impairs Recovery of Muscle Mass Resulting  From Disuse Atrophy
  3. Effect of alcohol on sleep and nighttime plasma growth hormone and cortisol concentrations.
  4. Alkenes by Dehydration of Alcohols
  5. Alcohol and Nutrition
  6.  Wiping memories to tackle alcoholism

Gen terapi, epilepsi hastaları için yeni bir umut

Epilepsi, kısaca beynin belirli bölgelerinde bulunan sinir hücrelerinin aşırı uyarılması olarak tarif edilebilir. Genetik sebeplerden kaynaklanabileceği gibi yaralanmalar nedeni ile sonradan da ortaya çıkabilir.

Dünyada 50 milyon epilepsi hastası olduğu tahmin ediliyor ve bunların ancak % 20 si optimal bir tedavi görebiliyor.

Her ilaçlı tedavi, her epilepsi çeşidinde olumlu sonuç vermiyor. Böyle durumlarda bazen beyindeki sorunlu bölgelerin alınması gündeme gelebiliyor. Eğer sorunlu bölge beynin yaşamsal öneme sahip bir merkezinde ise hastaya cerrahi müdahale de yapılamıyor.

Gen tedavisi

Hücre içerisindeki iyon dengesi sağlık için çok önemilidir ve hücre içindeki bu denge hücre zarında bulunan iyon kanalları vasıtası ile sağlanır. Hücre zarında iyon akışını sağlayan çeşitli kanallar bulunmaktadır. Potasyum ve sodyum kanalları bunlardan bazılarıdır.

Hücre zarında bulunan potasyum ve sodyum kanalları hücre içi ve dışı iyon akışını sağlayan kanallardır. Epilepsi hastalarının beyin hücrelerinde bulunan potasyum kanalları düzenli çalışmadığı için hücre içindeki potasyum iyonları dışarıya çıkamaz. Potasyum iyonlarının dışarıya çıkmaması ise sinir hücrelerinin kasılmasına ve dolayısı ile hastanın epileptik nöbetler geçirmesine sebep olur.

Metot

Araştırmacılar yaptıkları çalışmada, potasyum kanallarının genetik planını yapan genin sağlıklı birkaç kopyasını doğrudan sıçanların beynindeki epilepsi odağına enjekte ettiler. Sonuç olarak, beyin hücreleri daha fazla potasyum kanalı oluşturdular ve böylece hücrelerden dışarıya daha fazla potasyum iyonu çıkmasının önü açılmış oldu. Potasyumun hücre dışına çıkması ile birlikte hücre içi ve hücre dışı iyon dengesi normale döndü. Yapılan bu genetik müdahale sonrası tedavi edilen sıçanlarda epilepsi nöbetleri sona erdi.

Farelere uygulanan bu tekniğin hiçbir yan etkisi görülmedi ancak uygulamanın insanlarda başarılı olup olmayacağı henüz bilinmiyor.

Gen tedavisinin ilk etapta hiçbir müdahale yapılamayan hastalar için uygulanması düşünülüyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Optogenetic and Potassium Channel Gene Therapy in a Rodent Model of Focal Neocortical Epilepsy

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sigara içen kadınlar ortalama 10 yıl daha az yaşıyor.

Oxfort üniversitesinin sigara içen, içmeyen ve sigarayı çeşitli yaşlarda bırakmış 1 milyon kadınla yapmış olduğu bir araştırma, sigara içen kadınların sigara içmeyenlere göre ortalam 10 yıl daha az yaşadığını gösteriyor. (Bu araştırma için 50 ile 80 yaş arası ölümler dikkate alınmıştır.)

Daha önce sigara içmiş olup, sonra bırakmış olanların durumu ise sigarayı hangi yaşta bıraktığına bağlı olarak değişiyor. Bu gruptakiler sigarayı bıraktığı yaşa bağlı olarak ömürleri uzuyor. Başka bir ifadeyle ne kadar erken bırakılırsa o kadar uzun yaşınıyor.

Metot

1940 yılı ve daha öncesi doğan kadınlar üç gruba ayrıldılar:

  • Sigara içenler ( katılımcıların %20 si )
  • Sigarayı bırakanlar ( katılımcıların  %28 i )
  • Hiç içmeyenler ( katılımcıların %52 si )

Araştırmaya katılanların 1996 yılından 2011 yılına kadar her üç yılda bir düzenli sağlık taraması yapıldı ve bu 15 yıllık süre içerisinde 66.500 kadın öldü.

Sonuç

  • Günde bir paket ve daha fazla sigara içenlerde ölüm oranı hiç içmeyenlere göre 3 kat daha fazla
  • Sosyal içici diye adlandırılanlarda ölüm oranı hiç içmeyenlere göre 2 kat daha fazla
  • Sigarayı bırakanların ölüm oranı ise hangi yaşta bıraktığına bağlı olarak değişiyor. Örneğin 30 yaşından önce bırakanlar % 3, 40 yaşında bırakanlar % 10 daha fazla risk taşıyorlar (hiç içmeyenlere göre)

Ölüm oranları

  • Sigara içenlerin %53’ü 80 yaşına gelmeden ölüyor
  • Sigara içmeyenlerin sadece %23’ü 80 yaşına gelmeden ölüyor

Ölüm nedenleri arasında kronik akciğer rahatsızlığı, akciğer kanseri ve kalp damar rahatsızlığı birinci sırada yer alıyor.

Not: Hesaplamalar, yaşam süresini etkileyen diğer faktörlerde göz önünde alınarak yapılmıştır. Örneğin alkol tüketimi, spor yapıp yapmaması ve vücut indeksi vb. faktörler.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

The 21st century hazards of smoking and benefits of stopping: a prospective study of one million women in the UK

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.