IQ, eğitim süresine bağlı olarak değişiyor

Oslo ve Harvard üniversitelerinin ortaklaşa yapmış olduğu araştırmadan çıkan sonuçlara göre, ilköğretimde okul süresinin uzun olması IQ değerini olumlu yönde etkiliyor. Daha doğrusu yetişkinliğe giriş yıllarına denk gelen yaşlarda okulda geçirilen fazladan birkaç yıl IQ değerini yükseltiyor.IQ, eğitim süresine bağlı olarak değişiyor

1950 lerde Norveç eğitim sisteminde reform

Norveç, 1950 lerin başında eğitim reformu yaparak ilköğretimde eğitim süresini 2 yıl uzattı ve eyaletlere bu uygulamaya geçmeleri için 1955 yılından 1972 yılına kadar 17 yıllık süre verildi. Yeni uygulamaya geçiş her eyaletin kendi inisiyatifine bırakıldı ama ilkokula başlama yaşı değiştirilmedi yani yine eskisi gibi her eyalette 7 yaşında okula başlandı. Geçiş süresi içerisinde kimi öğrenciler 14 yaşında kimi öğrenciler 16 yaşında okullarından mezun oldular.

Kademeli geçiş süresi böyle bir araştırma yapmak için ideal oldu

Araştırma tüm eyaletlerde 1950 ile 1958 yılları arasında doğan erkekler arasında yapıldı. Araştırmadan çıkan sonuçlar eğitim süresi uzun olan erkeklerin IQ lerinin yaklaşık % 1 oranında daha fazla olduğunu gösterdi. Buna göre kısa eğitim alan erkeklerin IQ ortalaması 106 çıkarken, uzun eğitim alan erkeklerin IQ ortalamaları 107 çıktı.

Not: IQ skalasının logaritmik olarak arttığı düşünülürse, % 1 lik farkın önemli bir fark olduğu görülür.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Schooling in adolescence raises IQ scores

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

50 yıldan beri tütünde radyasyon olduğu saklanıyor.

Sigaranın zararlarını bilmeyen neredeyse yok gibidir, ama sigarada radyasyon olduğunu bilen çok az insan vardır. Cancer Research UKSIGARA RADYASYON copy dan  C.R. Hill  1965 yılında ilk defa tütünde akciğer kanserine sebep olan  Polonium 210  İzotopuna ait radyoaktif alfa parçacıkların varlığını keşfetti.

Devletler ve sigara tekelleri bu gerçeği neredeyse 50 yıldır bilmelerine rağmen nedense suskun kalmayı tercih ettiler.

Oxford Journals Nicotine & Tobacco Research dergisinin 27 Eylül 2011 tarihli sayısında bu konuda bir makale daha yayınlandı.

“Oxford Journals Nicotine & Tobacco Research” dergisinde yayınlanan makaleden çıkan sonuçlar :

  • 1 kg tütün 210 ile 1360 Picocurie radyasyon içermektedir
  • Pasif içicilerde % 30 civarında bu radyasyondan etkilenmektedir
  • Günde 20 ile 40 sigara içen bir kişi, yılda 250 akciğer röntgen çektirmiş kadar radyasyon alıyor
  • Yapılan radyasyon ölçümleri, bronşlarda biriken radyoaktif maddenin, akciğerin diğer bölgelerinde biriken radyoaktif maddeden 100 kat daha fazla olduğunu göstermiştir
  • Polonium 210 izotopunun yarılanma süresi 138,4 gündür. Bunun anlamı şu: Bir sigaradan alınan radyasyonun ancak yarısı 4,5 ay sonra kayboluyor
  • 10 yıl sigara içen bir kişi vücuduna yaklaşık olarak 80 rem civarında bir radyasyon yükleniyor ki, bu kötü huylu bir tümörün oluşması için yeterli miktar

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Cigarette Smoke Radioactivity and Lung Cancer Risk

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Depresyon, felç riskini artırıyor.

Depresyon toplumun büyük bir kısmını ilgilendiren önemli bir sağlık sorunudur. Yapılan istatistikler toplumda her 16 kişiden birinin hayatlarının bir döneminde veya birden fazla döneminde depresyon ile karşı karşıya kaldığını gösteriyor.

Daha önce yapılan araştırmalar depresyonun diyabet 2, yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıklarına zemin hazırladığını göstermişti. JAMA dergisinin 6 kasım 2011 tarihli sayısında yayınlanan makalede ise depresyon rahatsızlığı bulunan kişilerin felç geçirme riskinin normal kişilere göre daha fazla olduğunu gösteriyor.

Depresyon, felç riskini artırıyor.

317.540 depresyonlu hasta ile yapılan ve 29 yıl süren araştırmada, hastalardan 8.478 sinin beyin damarlarında depresyona bağlı olarak tıkanma olduğu tespit edildi.

Sebep: Depresyon hormon dengesini bozuluyor

Yapılan laboratuvar testlerinde depresif hastaların kanında iltihaplanmaya sebep olan CRP, IL-1 ve IL-6 hormonlarının yüksek seviyede olduğu tespit edildi. Depresyon ile hormonlar dengenin nasıl bozulduğu ve felce sebep olan mekanizmanın nasıl geliştiği henüz tam olarak bilinmiyor.

Sonuç

Depresyona bağlı felç vakalarında birçok mekanizmanın birlikte hareket ederek rol oynadığı tahmin ediliyor. Bunlardan biri de depresyon nedeniyle değişen hormonal dengenin bozulması…!

Araştırmacılar, hormonal dengenin neden ve nasıl bozulduğunun anlaşılması için bir dizi araştırmanın daha yapılması gerektiğini, depresyonla birlikte kanda yükselen hormon derleğerinin önüne geçilmesinin bu mekanizmanın tam olarak anlaşılması ile mümkün olacağını belirtiyorlar.

Not: Daha önce buna benzer bir araştırmada Deutschen Gesellschaft für Neurologie (DGN) tarafından yapılmıştı. Oradan elde edilen sonuçlar da depresyonun felce sebep olan risk faktörleri arasında önemli bir yer tuttuğunu gösteriyordu.

Mehmet Saltuerk

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Depression and Risk of Stroke Morbidity and Mortality

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kahve, rahim içi kanser riskini düşürüyor.

Harvard üniversitesinin 67.470 kadın ile yapmış oldugu bir araştırma, kahvenin rahim içi kanser riskini (Endometrial Cancer) önemlikahve2 ölçüde düşürdüğünü göstermiştir. Buna göre; günde dört  fincan ve üzeri  kahve içen kadınlarda % 25, iki-üç fincan kahve içen kadınlarda ise % 7 civarinda rahim içi kanser riski düşüyor.

Araştırmadan elde edilen başka ilginç bir sonuç, kafeinsiz kahve içen kadınlarda da hemen hemen aynı sonuçların elde edilmiş olması. Araştırma, bu gruptaki kadınlarında günlük iki fincan ve üzeri kafeinsiz kahve içmeleri halinde % 22 oranında rahim içi kanserinden korunabilecek lerini gösteriyor.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak:

A Prospective Cohort Study of Coffee Consumption and Risk of Endometrial Cancer over a 26-year of Follow-Up

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sosyoekonomik durumu düşük annelerin çocukları hiperaktif oluyor.

Sosyoekonomik durumu kötü ve aynı zamanda Diyabet-4hastası annelerin çocuklarında, hiperaktiflik ve dikkat eksikliği gibi semptomların normal annelerden doğan çocuklara göre 14 kat daha fazla olduğu ortaya çıktı (ADHD**).

Almanya’da bulunan Robert-Koch-Enstitüsü tarafından bu araştırma, gelir düzeyi  düşük ve yüksek ailelerden seçilmiş 212 çocuk ile üç yıl boyunca yapılmıştır.

Metot

Çocuklar, ailelerinin sosyoekonomik durumuna göre iki gruba ayrıldılar.

  1. gruba  sosyoekonomik durumu kötü aileler den 115 çocuk seçildi. Bu gruptaki çocukların bazılarının anneleri hamilelikte Diyabet-4 hastasıydı.
  2. gruba gelir düzeyi yüksek aileler den 97 çocuk seçildi

Sonuç

Bütün çocuklar 3, 4 ve 6 yaşlarında psikolojik ve tıbbi incelemeden geçirildi. Sosyoekonomik durumu kötü ve Diyabet-4 hastası annelerin çocuklarının 6. yaşında yapılan muayenelerinde, IQ oranlarının düşük, konuşma kabiliyetleri kötü ve empatiden  yoksun olduğu tespit edildi.

  • Diyabet-4 * : Hamileliğe mahsus diyabet olup, Gestational Diabetes olarakta adlandırılır. 
  • ADHD**Attention deficit hyperactivity disorder

Sosyoekonomik durumu düşük annelerin çocukları hiperaktif oluyor.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Exposure to Gestational Diabetes Mellitus and Low Socioeconomic Status

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Erken yaşta başlayan menstruasyon, yüksek diyabet riskini de beraberinde getiriyor.

Bir kadın menstruasyon görmeye ne kadar erken yaşta başladı ise ileriki yaşamında Diyabet 2 olma riski de o kadar fazla oluyor. (Bu risk faktörü, şişmanlık ve diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak hesaplanmıştır.)

Şeker hastalığı bir metabolizma rahatsızlığı olup dünyada en yaygın hastalıkların başında gelmektedir. Yeryüzünde 194 milyon diyabet hastası bulunmakta ve bu sayı yetişkin nüfusun %5,1´ni oluşturmaktadır.

Normalde kız çocuklarında ilk menstruasyon on üç yaşı civarında başlıyor, fakat bu yaş bazen dokuz, bazen de on altı yaşına kadar değişebiliyor.

Erken yaşta menstruasyon risk oluşturuyor

Helmholtz Zentrum / Düsseldorf –München –Londra ortaklaşa yapmış olduğu KORA-F4-Studie adlı bir projede, yaşları 18 ile 81 arası değişen tesadüfen seçilmiş 1.503 kadının sağlık durumu incelenmiş ve 140 bayanda diyabet, 226 bayanda ise diyabet öncesi semptomlar bulunmuştur.

Yapılan araştırmada diyabet ve diyabet semptomları bulunan bayanların ortak özelliğinin, ilk menarasyon yaşlarının sağlıklı bayanlara göre çok daha erken yaşta başlamış olması.

Araştırmadan çıkan sonuçlar, erken menstruasyon yaşınının da tıpkı şişmanlık gibi risk faktörleri arasında yer alacağını gösteriyor.

Çevre ve genlerin etkisi

İlk menstruasyonun başlama zamanı ile diyabet arasındaki mekanizma henüz tam olarak bilinmiyor. Bu konuda teorik olarak genlerin rol oynadığı söylenebilir. Bir ihtimal sorumlu bir gen menstruasyon başlama yaşını erkene alıyor. Ve erken yaşta başlayan bu metabolik değişiklik, diyabet riskini beraberinde getiriyor.

Başka bir ihtimal ise, çevre, sosyal çevre ve ekonomik koşullar ilk menstruasyon yaşını belirleyerek diyabet riskinin oluşmasına sebep oluyor.

Sonuç

Erken menstruasyon nedeni ile diyabet riski altında bulunan kadınların, alınacak önlemlerle ileriki yaşlarda diyabet hastalığına yakalanmadan sağlıklı bir şekilde hayatlarını devam ettirebilecekler.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Age at menarche is associated with prediabetes and diabetes in women (aged 32–81 years) from the general population: the KORA F4 Study

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Tüm kanser vakalarının % 40 ı önlenebilir.

Çağın Hastalığı Kanser

Toplumda, kanserin birçok türünün genetik mirastan kaynaklandığına dair yaygın bir inanış hakimdir. Bu yanlış inanış, birçok kişinin kaderciliğe yönelmesine ve kansere karşı önlem almamasına sebep olmaktadır.

Dünya sağlık örgütünün(WHO) raporunda, ölen her sekiz kişiden birinin ölüm nedeninin kanser olduğu belirtilmiştir. Buna göre Dünyaspor üzerinde kanserden hayatını kaybedenlerin sayısı, AIDS, tüberküloz ve sıtmadan hayatını kaybedenlerin toplamından bile fazladır. Sadece 2011 yılı içerisinde kanserden hayatını kaybedenlerin sayısı 7.6 milyon kişiyi geçmiştir. Yapılan hesaplamalara göre, bu rakamın 2030 yılında 17 milyon kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. (1)

Union for International Cancer Control`un raporu ise kanser vakalarının % 21 i enfeksiyonlardan kaynaklandığını gösteriyor.

Örneğin, rahim ağzı kanserine sebep olan human papillomavirus(HPV) enfeksiyonu, veya mide ve karaciğer kanserine sebeb olan hepatit enfeksiyonu gibi…

Bu konuda geliştirilmiş olan aşılar  üçüncü Dünya ülkelerine zamanında ve yeterince ulaştırılabilmiş olsa, birçok insanın hayatı kurtarılmış olacak.Yapılan araştırmalar, rahim ağzı kanserinden ölenlerin % 80`nin üçüncü Dünya ülkelerinde olduğunu gösteriyor. (2)

Tüm kanser türlerinin % 40’ı  önlenebilir vakalar.

Kansere sebep olan birçok risk faktörü bulunmakta ve bu faktörler uzun zamandan beri bilinmekteydi. Şimdi, daha önce bilinenler ile son yapılan çalışmalar toplu bir sekilde detaylı olarak British Journal of Cancer Research dergisinin 6 aralık 2011 tarihli sayısında yayınlandı. (3)

Yapılan bu son çalışma, tüm kanser vakalarının en az %40 nın, yaşam tarzındaki yanlışlıklardan vazgeçerek önlenebileceğini gösteriyor.

Yaşam tarzımızdaki bu yanlışlıklar nelerdir : Öncelikle sigara, kötü beslenme ve hareketsizlik ve yetersiz medikal önlemlerdir.

En önemli risk faktörü sigara

Tümör oluşumuna sebep olan faktörler kadın ve erkekte farklılık göstermesine rağmen, sigara bu konuda istisna teşkil etmektedir. Yapılan araştırmalar sigaranın, hem kadında, hem de erkekte aşağı yukarı eşit oranda risk oluşturduğunu göstermektedir. Buna göre erkeklerde görülen tüm kanser türlerinin %23`ü ile kadınlarda görülen tüm kanser türlerinin %15,6 sı sigaradan kaynaklanmaktadır. Sigarada bulunan doksanın üzerindeki kansorojen madde sadece akciğerlerde değil, diğer organlarda da tümör oluşumuna sebep olabilecek risk faktörleri içermektedir.

Sigara dışındaki risk faktörleri

Kanserde rol oynayan risk faktörleri sadece sigara ile sınırlı kalmıyor. Sigaranın dışında tümör oluşumuna sebeb olan daha birçok risk faktörü daha bulunmaktadır.

Örneğin;

  • Yeterli miktarda sebze ve meyve tüketilmemesinden kaynaklanan kanser vakaları.(erkeklerde % 6,1, kadınlarda % 6,9 )
  • Fazla miktarda et ve tuz tüketimi. (tüm kanser vakalarının % 9 u)
  • Fazla kilo ve obeziteden kaynaklanan kanser vakaları. (erkeklerde %4,1, kadınlarda % 3,4 )
  • İş yerinde maruz kalınan kanserojen maddelerden kaynaklanan kanser vakaları. (erkeklerde %4,9, kadınlarda % 3,7)
  • Hareketsiz bir yasam ve radyasyona maruz kalmaktan kaynaklanan kanser vakaları
  • Enfeksiyonlardan kaynaklanan kanser vakaları. (% 21)

Başlıklar halinde bu çalışmadan çıkarılan sonuçlar:

  • Erkekte, vitamin ve mineral eksikliği ile sebze ve meyve tüketiminin azlığı, tümör oluşumundan önemli yer tutmaktadır. (Yapılan bu araştırmadan ortaya çıkan önemli bir sonuçta, vitamin ve mineral eksikliğinden kaynaklanan yemek borusu kanseri riskinin, alkolün oluşturduğu riskten daha büyük olduğudur.
  • Fazla tuz tüketimi, mide kanseri vakalarında önemli  faktör.
  • Kadınlarda fazla kiloların oluşturduğu kanser riski, alkolün oluşturacağı riskten daha fazla. Fazla kiloların kadınlarda bağırsak, rahim, yemek borusu, böbrek kanserlerinin tetikleyicisi olduğu biliniyordu. Bu araştırmayla her on kişiden birinde, şişmanlıktan kaynaklanan meme kanseri vakası görüldüğü tespit edildi.
  • Sigara sadece akciğer kanserine değil, aynı zamanda gırtlak, yutak, mide, yemek borusu ve mesane kanserlerine sebeb olmaktadır.
  • Her 25 kanser vakasından biri, sağlıksız iş koşullarından ve elverişsiz ortamlarda çalışmak zorunda kalan kişilerde görülmektedir.
  • Birçok rahim ağzı kanseri vakası, HPV-aşısı ile (Humanen Papillomaviren (HPV) önlenebilir. (4) (5)

Daha detaylı bilgilerin elde edilmesi için çalışmalara devam ediliyor. Örneğin sigaradan kaynaklanan akciğer kanserinin hangi tür tiryakileri ne oranda tehdit ettiği, kaç yıl sigara içildikten sonra tehlikenin belirmeye başladığı veya bunların yaşa göre sınıflandırılması gibi ince ayrıntılar, yapılacak yeni araştırmalarla ortaya çıkacak.

Kansere karşı alınacak basit ama etkili önlemler

Dünyada 1.5 milyar insanın obezite problemi bulunmakta ve her yıl 5 milyon kişi alkol, sigara ve bilinçsiz beslenmeden kaynaklanan kanserden hayatını kaybetmektedir.

Bireysel önlemler

Her insanın kansere karşı kişisel mücadele yapabileceği çok önemli aynı zamanda etkili  üç altın kural bulunmaktadır.

  1. Sigara ve alkolden uzak durmak.sigara-alkol
  2. Spor yapmak.
  3. Sağlıklı beslenmek ve 40 yaşından sonra yılda en az bir kez sağlık kontrolünden geçmek.

Devletin alacağı önlemler

Devlet, ebeveynleri ve çocukları sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam konusunda eğitecek kapsamlı projeler üretmeli. Tütün, alkol, ve sağlıksız beslenmenin tehlikeleri basın ve yayın organları yoluyla sürekli anlatılmalı.  Devlet,  mahallelere her yaşa hitap edebilen spor tesisleri kurularak, insanları spora özendirilmeli.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

More Than 40 Percent of Cancers May Be Preventable

(1) http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs297/en/
(2) http://www.uicc.org/declaration
(3) http://info.cancerresearchuk.org/groups/cr_common/@nre/@new/@pre/documents/generalcontent/cr_080626.pdf
(4) http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMe0804638
(5) http://www.rki.de/cln_091/nn_494662/DE/Content/Infekt/EpidBull/Archiv/2007/12__07,templateId=raw,property=publicationFile.pdf/12_07.pdf
 
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Son sigarayı söndürdükten sonra vücutta neler oluyor.

  • 20 dakika sonra : Kan dolaşımı daha iyi hale geliyor, vücut sıcaklığı ve tansiyon normale dönüyor.(1)
  • 12 saat sonra: Kandaki karbonmonoksit seviyesi normale geriliyor.(2)
  • 48 saat sonra : Tat ve koku reseptörleri kendilerini yenileyerek daha iyi tat ve koku alınmasını sağlıyor.
  • 2 – 3 hafta sonra : Kan dolaşımı istikrarlı hale geliyor, akciğer fonksiyonlarında %30 civarında artış sağlanıyor.(3)
  • 1 – 9 ay sonra : Öksürük, nefes darlığı ve yorgunluk hissi azalıyor. Akciğerlerde bulunan siller görevini normal şekilde yapmaya başlıyor (Siller solunum yollarına gelen zararlı maddeleri boğaza taşıyarak atılmasını sağlar). Akciğer kendisini temizliyor, enfeksiyon riski azalıyor.(4)
  • 1 yıl sonra : Koroner kalp hastalıkları riski, sigara içenlere göre % 50  düşüyor.
  • 2,5 yıl sonra : Ani beyin kanaması ihtimali, hiç sigara içmemiş olanların seviyesine geriliyor. (6)
  • 5 yıl sonra : Ağız, boğaz, rahim ağzı, yemek borusu ve mesane kanserine yakalanma olasılığı %50 azalıyor.(6)
  • 10 yıl sonra : Akciğer kanserine bağlı ölüm olasılığı, sigara içen kişilere göre %50 azalıyor.(7)
  • 15 yıl sonra : Sigaradan dolayı oluşan; koroner kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi riski ortadan kalkıyor.(8)

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

http://www.cancer.org/healthy/stayawayfromtobacco/guidetoquittingsmoking/guide-to-quitting-smoking-benefits

  1. http://hyper.ahajournals.org/content/41/1/183.abstract
  2. http://www.healtheducation.uci.edu/tobacco/benefits.aspx(US Surgeon General’s Report, 1990, pp.193, 194,196, 285, 323)
  3. http://profiles.nlm.nih.gov/ps/retrieve/ResourceMetadata/NNBBCT
  4. http://profiles.nlm.nih.gov/ps/retrieve/ResourceMetadata/NNBBCT(US Surgeon General’s Report, 1990, pp. 285-287, 304)
  5. http://profiles.nlm.nih.gov/ps/retrieve/ResourceMetadata/NNBBCT (US Surgeon General’s Report, 2010, p. 359)
  6. A Report of the Surgeon General: How Tobacco Smoke Causes Disease – The Biology and Behavioral Basis for Smoking-Attributable Disease Fact Sheet, 2010; and Tobacco Control: Reversal of Risk After Quitting Smoking. IARC Handbooks of Cancer Prevention, Vol. 11. 2007, p 341)
  7. A Report of the Surgeon General: How Tobacco Smoke Causes Disease – The Biology and Behavioral Basis for Smoking-Attributable Disease Fact Sheet, 2010; and US Surgeon General’s Report, 1990, pp. vi, 155, 165)
  8. Tobacco Control: Reversal of Risk After Quitting Smoking. IARC Handbooks of Cancer Prevention, Vol. 11. 2007. p 11

 

Aspirinin bağırsak kanserine karşı koruyucu etkisi

Dünyada her yıl 600.000’den kişiden fazla insan bağırsak kanserinden hayatını kaybetmektedir. ve uzun yıllardan beri bu konuda etkili bir ilaç bulabilmek için yoğun bir şekilde çalışılmaktadır. Bu çalışmaların bir kısmı da aspirinin etkin maddesi olarak bilinen Asetilsalisilik asit(ASS) üzerine yoğunlaşmış ve yapılan birçok çalışma aspirinin bağırsak kanserini engellemede bir hayli etkili olduğunu göstermiştir.

Uzun süreli ve düzenli aspirin kullananların bağırsak kanserine yakalanma riskinin daha az.

The Lancet dergisinin 28 Ekim 2011 tarihli sayısında yayınlanan bir makalede Asetilsalisilik Asitin bağırsak kanserini iyileştirdiği bir kez daha teyid edilmiş oldu. Yapılan bu çalışmayla bağırsak kanserinin ön aşaması olarak bilinen Lynch-Sendromunun* tümöre dönüşmesi Asetilsalisilik Asit (ASS) tarafından büyük ölçüde önlendiği ortaya kondu.

Uygulama

Önce 16 ülkede gen analizi yapılarak 937 Lynch-Sendromlu hasta tespit edildi. Daha sonra bu hastaların yarısına her gün düzenli olarak Asetilsalisilik Asit(ASS) verildi. Diğer yarısına ise Asetilsalisilik Asit (ASS) verilmeden tedaviye geçildi. (Bu grup, kontrol grubudur)
kalin bagisak adenom: Kornisom

1999 -2005 yılları arasında yapılan bu araştırmada tesadüfi seçilmiş deneklerin ilk yarısına günlük 600 mg Asetilsalisilik Asit (ASS), ikinci yarısına ise plasebo ilaç verildi. (Plasebo ilaç: Sadece görünümü Aspirin, içerisinde etkin madde yok)

  • 29 ay sonra yapılan ilk inceleme: iki grubun bağırsaklarında bulunan  Adenom** ve Karsinomların*** durumunda ne nicelik ne de nitelik olarak bir iyileşmeye görülmedi(1).
  • 55.7 ay sonra yapılan ikinci inceleme: ASS kullanan hastalarda, ASS kullanmayan hastalara göre % 60 ın üzerinde iyileşme görüldü.

ASS grubu içerisinde bulunan 53 kalın bağırsak kanserli hastanın (Colorectal cancer) 34′ ü iyileşirken plasebo grubu içerisinde bulunan aynı sayıdaki kalın bağırsak kanserli hastanın sadece 19 unda iyileşme görüldü.

Bu araştırmada özellikle dikkat çeken başka bir konu ise ASS kullanıp tedaviyi iki yıl sonra kesen hastaların durumunda görüldü. Bu gruptaki hastaların durumu tedaviye devam eden hastalara göre % 59 oranında kötüleşti. Plasebo ilaca devam edenler ile iki yıl sonra bu ilacı kesenlerin sağlık durumunda ise kayda değer bir fark görülmedi (2).

Bu araştırmanın devamı niteliğindeki başka araştırma ise Cancer Prevention Project 3 (CAPP 3) adı verilen bir projedir. Gelecek 30 yıl içerisinde 30.000 Lynch-Sendromlu hastanın yaklaşık 10.000’nin bağırsak kanserine yakalanacağı öngörülüyor ve bu proje kapsamında hastaların en az 1000 nin hayatının kurtarılması planlanıyor. Bu çerçevede, İngiltere’de mutasyonlu gen taşıyan 3000 Lynch-Sendromlu hastaya 5 yıl boyunca çeşitli dozlarda (100 mg, 300 mg ve 600 mg) ASS verilerek bağırsak kanseri için optimal doz tespit edilecek (3).

Aspirin hiç kuşkusuz yirminci yüzyıla damgasını vuran bir ilaçtır. İlk defa 1899 yılında bulunan ve 100 yıldan beri ilaç endüstrisinde önemli bir yer tutan bu ilâcın yıllık tüketimi 100 milyar tablet civarındadır. (Ortalama kişi başına yılda 20 tablet düşüyor).

Asetilsalisilik Asitin vücutta nasıl çalıştığı uzun yıllar bilinmiyordu. 1971 yılına ilk olara bu mekanizmayı keşfeden Prof. John Vane 1982 yılında bu keşfi ile Nobel tıp ödülünü aldı.

Aspirin vücutta nasıl çalışıyor ?

Asetilsalisilik asit(ASS), prostaglandin sentezini**** bloke ederek iltihaplanmaya sebeb olan prostaglandin üretimini engeller.

Prostaglandin üretimi vücutta iltihaplanmaya birlikte vücut ısısının yükselmesine sebep olur. İşte bu esnada alınan Asetilsalisilik Asit (ASS), Cyclooxygenase enziminin çalışmasını bloke ederek, iltihaplanmayı, dolayısı ile vücut ısısını düşürür.

Asetilsalisilik asitin (ASS) zararları?

Mide, yiyecekleri öğütmek için mide asidi üretir. Mide asidinin mideye zarar vermemesi için yine mide tarafından Prostaglandin***** üretir. Prostaglandinın midedeki bu çok önemli fonksiyonu, Aspirinde bulunan Asetilsalisilik Asit (ASS) tarafından engellenerek ve mideye zarar verir.

Bu yüzden uzun süreli Asetilsalisilik Asit(ASS) kullanımlarında çok önemli mide kanaması vakaları görülebilmektedir. Bunun dışında, Asetilsalisilik asit(ASS) kanı incelttiği için yaralanmalarda ve özellikle gözle görülmeyen iç yaralanmalarda büyük sorunlar çıkarabilmektedir. Eğer bu yaralanmalar beyindeki kılcal damarlarda olursa çok daha tehlikeli yaşamsal sorunlarda orataya çıkabilmektedir.

Bütün bunların yanı sıra Asetilsalisilik Asitin(ASS) deride tahrişlere, kulakta çınlamalara, böbrek fonksiyonlarında azalmalara, midede ağrılara, karaciğer fonksiyonlarında bozukluklara yol açabilmektedir.

Uyarı: Asetilsalisilik Asiti (ASS) her gün düzenli olarak koruyucu amaçla alan kişilerin bunun yararlarının yanı sıra çok önemli sağlık sorunlarında beraberinde getirebileceğini göz önünde bulundurması gerekmektedir.

Açıklamalar

  • Lynch-Sendromu*: Genetik bir rahatsızlık olup kadın ve erkekte eşit oranda görülür. Lynch-Sendromu bulunan kişilerin % 80 inde tümör oluşurken sadece % 20 si sağlıklı kalabiliyor. Sağlıklı kişilerin genlerinde bir hata olduğunda, bu hata tamir mekanizması devreye girerek düzeltilebilirken, Lynch-Sendromu kişilerde DNA tamir mekanizmasında bozukluk nedeni ile bu hata düzeltilemiyor. (Bu hata yüzden DNA tarafından doğru kodlanması gereken protein de hatalı kodlanıyor.) Lynch-Sendromuna sebep olan bilinen 6 gen bulunmaktadır. Bunlar; hMSH2, hMLH, hPMS, hPMS2, hMSH6 ve hMLH3 genleridir. Bu genlerde meydana gelen bir hata “DNA mismatch repair proteins“ ismindeki proteinin kodlanamamasına sebep oluyor. Bu protein olmadan genlerde oluşan hatalar düzeltilemiyor
  • Adenom** : Mukuzo ve bezelerde oluşan iyi huylu şişlikler.
  • Karsinom***: Epitelde, yani yüzeyde oluşan kötü huylu tümörlerdir. Bunlarin %80’i daha sonra kansere dönüşmektedir.
  • Karsinom**** : Epitelde, yani yüzeyde oluşan kötü huylu tümörlerdir. Bunlarin %80’i daha sonra kansere dönüşmektedir.
  • Prostaglandin sentezi*****: Doymamış bir yağ asidi olan arachidonic asit´in Cyclooxygenase enzimi yardımı ile prostaglandin üretilmesidir. Üretilen prostaglandin iltihaplanmayı durdurarak, vücuttaki yüksek ateşi düşürür.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Aspirin and colorectal cancer prevention in Lynch syndrome

(1)http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa0801297
(2)http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736%2811%2961216-6/fulltext
(3) http://www.coloncancerpreventionproject.org/
http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736%2810%2961543-7/abstract
http://jnci.oxfordjournals.org/content/101/4/256.short
 
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Yüksek tansiyona sebep olan hasarlı bir gen bulundu.

Yüksek tansiyonun sebeplerinden biri de kandaki tuz konsantrasyonunun fazla olması. Şimdiye kadar fazla tuzun vücutta neden biriktiği ve niçin atılamadığı pek bilinmiyordu.

Almanya/Max-Planck-Enstitüsünde yapılan bir çalışma, SLC4A5* adındaki bir genin vücuttaki tuz konsantrasyonunu ayarlama da önemli rol aldığını ortaya çıkardı.

Bu araştırma, sağlıklı insanlarda SLC4A5 geninin sentezlemiş olduğu bir proteinin tuz iyonlarının kanda birikmesine engellediğini ortaya çıkarıldı.

Bu genin hasarlı olduğu durumlarda ise (mutant gen)* kandaki tuz atılamıyor ve atılamayan tuz böbreklerde birikerek yüksek tansiyona sebeb olan karmaşık mekanizmanın başlamasına sebeb oluyor.

*Genin düzgün çalışmasını engelleyenin bir harflik noktasal bir mutasyon olduğu belirlendi(Single Nucleotide Polymorphisms, SNP).

Metot

Laboratuvarda, SLC4A5 geninin faaliyeti durdurulan farelerde (knockout mice) kandaki tuz konsantrasyonu artarak tansiyonun yükseldiği görülmüştür. Yapılan birçok tıbbi müdahaleye rağmen farelerde tuz konsantrasyonu ve yüksek tansiyon düşünülmemiştir.

Sonuç

SLC4A5 geninin oynadığı bu önemli rolün keşfedilmesi ile hedefe yönelik verimli tedaviler dönemi başlayacak.

SLC4A5 Geni*: 2. kromozom üzerinde 16 değişik formda bulunan, 500 ile 6500 bp arası uzunluğa sahip olan ve vücudun tuz ekonomisini ayarlayan önemli bir gendir.

SLC4A5 geni nin genetik haritası

SLC4A5

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Targeted mutation of SLC4A5 induces arterial hypertension and renal metabolic acidosis

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.