Kan grubu ile kalp krizi taşıma riski arasındaki ilişki

Bir kişinin kalp krizi riski taşıyıp taşımadığı, taşıyorsa ne oranda taşıdığı o kişinin beslenme, spor yapma, sigara içme alışkanlığı ve mesleki durumu gibi çevresel faktör ile genetik yatkınlığına bağlı olarak değişmektedir.

Bu konuda şimdiye kadar bilinmeyen önemli bir faktör daha keşfedildi.
Kan grubu ve kalp krizi riski

Yaklaşık 90.000 kişi ile 20 yıl boyunca yapılan bu istatiksel çalışma şimdiye kadar pek bilinmeyen bir konuya ışık tutuyor.

Bu çalışma, İngiltere’de bulunan National Health Service (NHS) ve Professionals Follow-up Study (HPFS) adlı sağlık kuruluşlarında yapıldı. Araştırma, yaşları 30 ile 75 arası değişen ve yirmi yıldan beri bu kuruluşlarda düzenli olarak sağlık hizmeti alan 62073 kadın ve 24428 erkeğin kan grupları ile kalp krizi geçirme sayıları arasındaki ilişki incelenerek yapıld. Araştırmaya katılan kişilerin yaş, beslenme, vücut ağırlığı, sigara içme alışkanlığı gibi diğer risk faktörleri ayrıca dikkate alındı.
Sonuç: En avantajlı kan grubu 0

20 yıl boyunca elde edilen sonuçlar, kalp krizi konusunda AB grubunun en fazla, 0 grubunun ise en az risk taşıdığını gösteriyor.
Sonuçlar rakamsal olarak şöyle

  • AB grubu kana sahip olanlar, 0 grubundakilere göre % 23 daha fazla kalp krizi riski taşıyorlar
  • A grubu kana sahip olanlar, 0 grubundakilere göre % 5 daha fazla kalp krizi riski taşıyorlar
  • B grubu kana sahip olanlar, 0 grubundakilere göre % 11 daha fazla kalp krizi riski taşıyorlarUnbenannt

Bu farklılığın biyolojik mekanizması ve genetik sebepleri henüz tam olarak bilinmiyor ama daha önce yapılan araştırmalar kan grupları arasındaki bu farklılığın kan damarlarında iltihaplanma ve kanda kolesterol seviyesinin belirlenmesinde etkili olan faktörlerden kaynaklandığını göstermişti. (1)

Bu konuda daha önce yapılan araştırmaların sonuçlarını özetle şöyle:

  1. A grubu kana sahip olanların diğer gruplara göre Low-Density-Cholesterins (LDL-Cholesterin) yani kötü kolesterol seviyesi hafif yüksek (2)
  2. AB grubu kana sahip olanların, kan damarlarının iltihaplanmaya daha yatkın (3)
  3. 0 grubu kana sahip olanların ise kanında bulunan bir maddenin pıhtılaşmayı engelleyerek kan akışını kolaylaştırıyor !

***

Kan grubu biyolojisi çok karmaşık bir sistem bu yüzden kan grubu ile kalp krizi riski arasındaki ilişkiyi ele alan bu istatiksel çalışmadan yola çıkarak sebep hakkında bir yorum yapmak çok spekülatif olur. Bu yüzden konun biyolojik ve genetik mekanizmasının anlaşılabilmesi için yeni araştırmalara ihtiyaç var.

Tavsiye: Kan grubumuzu değiştiremeyiz ama eğer risk taşıyan grupta bulunuyorsak sağlıklı beslenerek, düzenli spor yaparak ve yılda en az bir kez kanda kolesterol seviyesini ölçtürerek, olası bir kalp krizi riskini azaltabilir hatta tamamen ortadan kaldırabiliriz.

Dünyada ve Türkiye’de kan grubu dağılımı

Kalp ve damar hastalıkları hakkında hazırlanmış diğer makaleler



Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

  1. ABO Blood Group and Risk of Coronary Heart Disease in Two Prospective Cohort Studies http://atvb.ahajournals.org/content/32/9/2314.abstract
  2. [Correlation between ABO and Rh blood groups, serum cholesterol and ischemic heart disease in patients undergoing coronarography]. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/7724210
  3. Increased Inflammatory Responses of Persons of Blood Group O to Helicobacterpylori http://jid.oxfordjournals.org/content/181/4/1364.full#abstract-1

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Göz bebeklerinin reaksiyonu, kişinin cinsel yönelimi ele veriyor

Göz bebeğinin reaksiyonu ve cinsel yönelim 

Erotik içerikli video gösterilerek yapılan bir araştırmada deneklerin göz bebeğindeki değişimler özel bir kamera yardımı ile ölçüldü.Göz bebeklerinin reaksiyonu, kişinin cinsel yönelimi ele veriyor

Metot

160 kadın ve 165 erkekle yapılan araştırmada, deneklere önce cinsel tercihleri soruldu. Denekler, homosexüel, heterosexüel ve bisexüel olmalarına göre sınıflara ayrıldılar ve ardından deneklere önce nötral bir video daha sonra karşı ve aynı cinste ait kadın ve erkek resimleri ile videolar gösterildi. Denekler resimler ve videolar bakarken deneklerin göz bebeklerinin hareketliliği özel bir kamera aracılığı kayıt altına alındı.

Sonuç

  • Heteroseksüeller:  Karşı cinse ait görüntülerde göz bebeklerinin hareketliliği arttı ve daha fazla büyüdü.
  • Homoseksüeller: Aynı cinse ait görüntülerde göz bebeklerinin hareketliliği arttı ve daha fazla büyüdü.
  • Biseksüeller: Her iki cinste de göz bebeklerinin hareketliliği arttı ve daha fazla büyüdü.
  • Şaşırtıcı bir başka sonuç: Heteroseksüel erkeklerde sanılandan daha fazla biseksüel eğilimin olduğu tespit edildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

The Eyes Have It: Sex and Sexual Orientation Differences in Pupil Dilation Patterns

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Öğünler arasında geçen süre ile kilo alma arasındaki bağlantı

Amerika Salk-Enstitüsünün şişmanlık konusunda fareler ile yapmış olduğu bir araştırma, vücut ağırlığındaki artışın sadece yüksek kalorili ve yüksek yağ oranlı yiyeceklerden kaynaklanmadığını aksine öğünler arasındaki geçen sürenin çok daha önemli olduğunu gösterdi. Araştırma, sekiz saatte bir yenilen yemeğin şişmanlık riskini önemli ölçüde azalttığını gösteriyor.

Metot

  • Aynı cins, aynı yaş ve aynı genetik yapıya sahip fareler iki gruba ayrıldı.
  • Her iki gruba da 100 gün boyunca yağ oranı % 60 olan yüksek kalorili besinler verildi. (Bu durum biz insanlar için her öğün cips ve dondurma yeme anlamına geliyor)
  • Üçüncü bir gruba yani kontrol grubuna yağ oranı % 13 olan standart yiyecek verildi.

Öğün Ayarlaması

  1. Grup: Akşamları sekiz saat ara ile iki öğün yemek verildi ve gündüz 16 saat yemek verilmedi. Bu gruba öğünlerin özellikle akşam ve gece saatlerinde verilmesinin sebebi, gece metabolizmanın daha yavaş çalışması ve buna bağlı olarak kilo almanın daha kolay olması.
  2. Grup: Öğün için belirli bir saat konmadı, yani fareler 24 saat boyunca istedikleri her zaman yemek yediler.

100. günün sonunda sonuçlar şöyle:

  1. Grup: Farelerin vücut ağırlığında pek bir değişiklik olmadı. Kolesterol, şeker, karaciğer değerleri, kontrol grubundaki fareler gibi normal çıktı.
  2. Grup: Farelerin ağırlıkları 2/3 oranında arttı*. Şeker, kolesterol, karaciğer değerleri yükseldi. Motorik hareketler azaldı.

* İnsanlarda ağırlığın 2/3 oranında artması, 60 kg ağırlığındaki bir kişinin üç ay içerisinde 100 kg olması anlamına geliyor.

Sebep

Sekiz saatte bir yenilen yemeğin metabolizmayı depolama modundan çıkarıp enerjiyi kullanım moduna soktuğu tahmin ediliyor. Ayrıca sekiz saatlik döngünün karaciğer enzimlerini aktif hale getirerek metabolizmanın düzenli çalışmasını sağladığı, yağ yakımını hızlandırdığı, DNA tamir mekanizmasını düzenli çalıştırdığı düşünülüyor.

Farelerde elde edilen sonucun insanlarda da aynı olması bekleniyor

Elde edilen bu sonuçlar, 50 yıldan beri sağlıklı kalmak için kabul gören “Az ama sık aralıklarla yemek yeme” teorisini ters yüz ediyor gibi !!!

Not: Az ama sık yemek, pankreasın sık sık insülin salgılanmasına sebep olacağı için insülin direncini artırması söz konusu olur ki, bu da istenmeyen bir durum.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Time-Restricted Feeding without Reducing Caloric Intake Prevents Metabolic Diseases in Mice Fed a High-Fat Diet

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Otizme bir umut olabilir mi

Otizmin genetik sebebi düşünülenden çok daha karmaşık olduğu artık biliniyor

Otizmin bilinen birçok sebebi bulunmaktadır ve bu sebeplerden en sık rastlanan genetik mutasyonlardır. Bu mutasyonlar genellikle sinir hücreleri ve sinapsların büyümesi ve gelişimini etkileyen mutasyonlardır.

Yapılan çalışmalar, otizmin ortaya çıkmasında sanılanın aksine az sayıda genin rol oynadığı buna karşılık çok sayıda mutasyonun olduğunu gösteriyor. Bu mutasyonların bir çoğunun anne ve babada daha önce bulunmayan ama yumurta döllendikten sonra ortaya çıkan mutasyonlar olduğu artık artık biliniyor.

200′den fazla mutasyon bulundu

Massachusetts üniversitesi ve Mount Sinai School of Medicine nin ortaklaşa yaptığı ve 4 Nisan 2012 tarihli Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre bu mutasyonlardan çoğunun zararsız olduğu buna karşılık sadece 49 mutasyonun zararlı mutasyon olduğu ve bu mutasyonların bir çoğunun babadan aktarılan genlerde ortaya çıktığı, ortaya çıkan bu mutasyonların ise 3/4′nün sperm hücrelerinde meydana geldiği tespit edildi.

***

İnsanlar arasında sosyal iletişim çok önemli. Otistik bireylerde ise sosyal iletişim ve empati maalesef çoğu zaman mümkün olmuyor. Göz teması, fiziksel temas otistik kişiler için oldukça zor olan bir konu.

Şimdilik bu hastalığın tedavisi mümkün olmamakla birlikte semptomları azaltmaya yönelik ilaçlar mevcut.

Otizm konusunda yapılan son çalışmalar bu konudaki umutları güçlendiriyor

Amerika National İnstitute of Mental Health (NIMH) tarafından yapılan araştırma, otizm tedavisinin gelecekte mümkün olabileceğinin sinyallerini veriyor. Laboratuvarda otistik fareler üzerinde yapılan bu araştırmada GRN-529* adındaki bir maddenin otistik fareleri iyileştirmede başarılı sonuçlar verdiği görüldü. Tedavi öncesi otistik semptomlar gösteren farelerin tedavi sonrası sağlıklı fareler gibi davrandığı ve diğer farelerle sosyal yakınlık kurduğu gözlendi.

GRN-529 ne yapıyor

GRN-529, otizme sebep olan reseptörlerin yapısını değiştirerek onları Glutamat**  yakalayacak hale getiriyor. Bu sayede vücuttaki Glutamat konsantrasyonu dengeli hale geliyor. (Otizmli kişilerde bu hormonu yakalayacak olan reseptörlerin formu normal insanlardan farklı olduğu  için Glutamat yakalayamıyor.)

Yeni bulunan GRN-529 adındaki bu madde reseptörlerin yapısını değiştirerek, reseptörlerin tekrar Glutamat yakalamasını sağlıyor.

GRN-529 insanlarda etkili olur mu

GRN-529‘in insanlarda etkili olup olmayacağı henüz bilinmiyor. Bilim çevreleri, farelerde elde edilen bu olumlu sonucun insanlarda elde edilemeyeceğine inanmakta bununla beraber benzer bir tedavinin insanlarda gelecekte mümkün olabileceği konusunda hemfikirler. (1) (2)

Not: Etkin maddesi GRN-529 benzeyen aynı grupta başka bir biyokimyasal maddeler Frajil X sendromu*** hastalarında kullanıldı ve olumlu sonuçlar alındı. Gelecekte bu maddenin otizm hastalarında da kullanılması mümkün görünüyor.


  • GRN-529* : Negativ Allosterischen Modulatoren grubuna mensup biyokimyasal bir bileşen olup, bir proteine bağlanarak reseptörün yapısını değiştiriyor.
  • Glutamat**: Sosyalleşme ve empati kurmayı sağlayan bir hormon.
  • Frajil X sendromu***: X kromozomunda bulunan FMR1 (fragile X mental retardation 1) genindeki bir mutasyondan kaynaklanan genetik bir hastalıktır. Hastalarda zeka (mental) yeteneklerde zayıflık görülür.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Patterns and rates of exonic de novo mutations in autism spectrum disorders
  2. Negative Allosteric Modulation of the mGluR5 Receptor Reduces Repetitive Behaviors and Rescues Social Deficits in Mouse Models of Autism

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Çapkınlık Geni

Evrimsel gereklilik 

Tüm canlılarda çapkınlık yani eş haricinde yabancı biriyle birlikte olmak çok yaygın görülen bir durumdur.

Aslında çapkınlığın temelinde evrimsel bir zorunluluk da vardır. Bu zorunluluğun ne olduğunu daha iyi anlamak için Richard Dawkins’in Bencil Gen Teorisine kısa göz atmakta yarar var.

Bencil Gen Teorisine göre türler, “Genlerin bir kopyasını sürekli olarak birçok vücuda aktarılmak durumundadır. Vücutlar ölümlü, genler ölümsüzdürler”

İşte tam da bu aşamada türler için çapkınlık zorunluluk haline gelmektedir çünkü gen aktarımının bir tek vücutta sınırlı kalması türün devamlılığı için her zaman bir tehlike oluşturmaktadır.

Gen aktarılan bir vücudun yeni bir generasyon vermeden ölmesi demek o genomun bir kopyasının yok olması anlamına gelmektedir.

Doğada çapkınlık erkekler için sürekli, dişiler için belirli zamanlarda zorunlu bir durumdur

Bu başlık haklı olarak bir çok kadını rencide edecektir. İnsan egolarından kurtulup diğer canlılardan farklı ve üstün olmadığını görmeyi başarabilir ve yeryüzündeki diğer canlılar gibi herhangi bir tür olduğunu kabul ederse, çapkınlığın evrimsel bir gereklilik olduğunu anlaması sanırım daha kolay olacaktır.

Şöyleki: Çapkınlık evrimsel boyutta değerlendirildiğinde, erkek genlerini birçok canlıya aktarmak zorunda, bu bağlamda çapkınlık erkekler için bir zorunluluktur. Bu gen aktarımında işi şansa bırakmama anlamına gelmektedir.

Dişide ise çapkınlık kuluçka dönemi dışında gereksiz bir durumdur. Bazı canlı türlerinin dişilerinin kuluçka dönemlerinde birden fazla erkekle kaçamak yaptıkları bilinmektedir. Bu durum evrimsel bir zorunluluktur zira sadece bir erkekle yapılan bir çiftleşme bazen başarısız olabilir dolayısı ile genin devamının tehlikeye girmesi söz konusu olabilir.

FoxP2 / Casanova-Gen

FoxP2 geni (Forkhead box protein P2), insanda 7. kromozom üzerinde bulunmaktadır. Bu gen, konuşma ve gramatik yetenekleri belirleyen bir gendir. Bu gen, beynin Area X bölgesinde faaliyet göstererek FoxP2 proteini sentezler. Bu protein yaklaşık 1000 tane farklı genin açılıp kapanmasını sağlar. FoxP2 geninin iyi çalışmaması veya mutasyon geçirmesi durumunda konuşma zorluğu ve hatta otizm gibi rahatsızlıklar görülebilmektedir.

Kuşlarla 15 yıl boyunca yapılan bir araştırma

FoxP2 geninin kuşlarda değişik versiyonları bulunur ve bu gen kuşlarda ötmeyi sağlar. FoxP2 geninin insanda bulunan değişik versiyonları ise kişinin konuşma kabiliyetini belirler.

Berlin Max-Planck-Institut für Molekulare Genetik bölümünden bir araştırma grubu nöronal yapısı insana çok benzeyen 15000 adet Zebrafink kuşu ile 20 yıl boyunca araştırma yaparak çapkınlık genini mercek altına aldılar. Araştırmada FoxP2 geninin değişik versiyonlarını incelendi ve araştırma sonunda genin değişik versiyonlarına sahip kuşların değişik protein sentezi yaptığı ve buna bağlı olarakta değişik tonda öttüğü belirlendi.

Sonuç  

Normalde Zebrafink kuşlarının dişileri tek eşlidir yani monogamdır. Zebrafink yapılan bu çalışmada güzel öten dişi kuşların kuluçka döneminin dışında da yabancı birçok erkekle kaçamak yaptığı tespit edildi. Güzel öten çapkın dişilerin yapılan gen analizlerinde çapkınlığı babalarından genetik miras yolu ile aldığı tespit edildi. Enteresan olan ise güzel ötmeyi sağlayan gen varyasyonunu bulunduran babaların da çapkın olduğunun bulunması.


Not: Kumruların beyninde ise Area X bölgesi hiç bulunmamaktadır. Dolayısı ile kumrularda FoxP2 geni çalışmamaktadır. Bu yüzden kumrular güzel ötemezler ama sadık birer eştirler. (kim bilir sevgililer için söylenen çifte kumrular sözü buradan geliyordur.)

Bir hipotez: FoxP2 geninin insanlarda konuşmayı sağladığı biliniyor. Buradan yola çıkarak güzel konuşan erkeklerin çapkın olabileceği söylenebilir mi ? Bu hipotezin doğru olup olmadığı henüz tam olarak bilinmiyor. Yani spekülasyona açık bir hipotez. Bu konuda yapılabilecek yanlış bir yorum eşler arasındaki güveni zedeleyebilir.


Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Female extrapair mating behavior can evolve via indirect selection on males

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Alkol, beynin esnek düşünmesini engelliyor

Alkol ve alkol-metabolizması hakkında kısa bilgi

Bilindiği gibi alkol karaciğer için oldukça zararlı organik bileşiktir. Karaciğer, alkolü parçalamak için Alcohol dehydrogenases (ADH) denilen bir enzim salgılar. Bu enzim, alkolü bparçalarken Acetaldehyd adında toksik bir madde ortaya çıkarır.

Alkol içerisinde bulunan ve bağımlılık yapan Disulfiram ve coprin maddeleri, Acetaldehyde’in parçalanmasını sağlayan mekanizmanın çalışmasını bloke ederek vücutta alkole bağlı küçük çaplı zehirlenmelere sebep olur. Bu tür zehirlenmelere Coprinus-Sendromu da denilmektedir.

Alkol, beynin esnek düşünmesini engelliyor

Alkolün bilinen birçok zararının yanı sıra düşünme yetisini olumsuz etkileyen zararı da bulunmaktadır.

Alkol bağımlıları öğrenme konusunda en az alkol kullanmayanlar kadar yetenekliler ancak Almanya’daki Ruhr-Üniversitesi / Bochum ile Klinik des Landschaftsverbandes Westfalen-Lippe (LWL) in bu konuda ortaklaşa yapmış olduğu bir araştırma, alkol bağımlılarının öğrendikleri yeni şeyleri diğer konularla bağdaştırma, analiz edip yeni stratejiler belirlemede oldukça kötü olduklarını ortaya koydu.

Metot

Öğrenme yeteneklerini karşılaştırmak üzere 24 alkol bağımlısı ile 20 sağlıklı kişiden oluşan bir grup oluşturuldu.

  • Birinci aşama: Katılımcılara bilgisayar ekranından üç değişik kombinasyonda sürekli tekrarlanan soyut semboller gösterildi ve kendilerine her seferinde 20 cent kazanabilmeleri için doğru kombinasyonu tahmin etmeleri söylendi. (Örneğin, sembol 1 ile sembol 2 nin hep aynı kombinasyonda ekrana gelmesi gibi) 
  • İkinci aşama: Katılımcılara yine aynı semboller ama farklı kombinasyonlarda gösterildi.

 Sonuç

  • Öğrenme konusunda birinci aşamada hem alkolik, hemde sağlıklı kişiler aynı performansı gösterdiler.
  • Sağlıklı kişiler, birinci aşamada öğrendikleri kombinasyon mantığını ikinci aşamada çok kolay uygulamaya koyarken, alkolikler ikinci aşamada aynı başarıyı gösteremediler.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Learning from Positive and Negative Monetary Feedback in Patients with Alcohol Dependence

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Reddedilen erkek teselliyi neden alkolde arar

Terk edilen erkekler neden içkiye yönelir. Bunda, sevdiği kadını kaybetmenin verdiği üzüntünün rolü var mıdır.

Birçok kişinin düşündüğünün tersine erkeğin alkole yönelmesinin ruhsal çöküntüden kaynaklanmadığını gösteriyor.

Kaliforniya üniversitesi’nin yapılan ve Science dergisinin 12 mart 2012 tarihli sayısında yayınlanan bir makalede terk edilen erkeğin içkiye yönelmesinin arkasında yatan sebebin SEX olduğu belirtiliyor.

Bilimde popüler model hayvanlardan biri olan Drosophila melanogaster (Meyve sineği) ile yapılan araştırmanın sonuçları gerçekten çok ilginç. Araştırma da sex isteği reddedilen erkek meyve sineklerinin normal yiyecekler yerine alkol içerikli yiyecekleri tercih ettiği tespit edildi.

Bunun nedenini araştıran ekip sex ve alkolün beyindeki ödüllendirme merkezinde bulunan Nöropeptid F maddesinin miktarının artırdığını buldular.

Metot

Erkek ve dişi meyve sineklerine önce sex yaptırıldı ve sex sonrası erkek meyve sineklerinin beynindeki Nöropeptid F miktarı ölçüldü ve Nöropeptid F miktarının arttığı bulundu. Daha sonra sexe doyan dişi sinek henüz sex yapmamış başka bir erkek sinekle yan yana getirildi. Doğal olarak ikinci erkek sineğin sex isteği dişi sinek tarafından ret edildi. Reddedilen erkek sineğin yapılan ölçümlerinde beyninde Nöropeptid F miktarının çok düşük olduğu bulundu.

Daha sonar reddedilen erkek sineklere iki tür yiyecek sunuldu. Sexe aç olan erkek sineğin normal yiyecek yerine alkollü yiyecekleri tercih ettiği gözlendi. Araştırmanın son aşamasında alkollü yiyecekleri tüketen erkek sineklerin beyninde Nöropeptid F miktarının sex yapan sineklerle aynı seviyeye geldiği görüldü.

Sonuç 

Araştırmacılar bu sonuçların insanlara da uyabileceği konusunda hemfikirler. Çünkü insanların beyninde de Nöropeptid F molekülüne çok benzeyen Nöropeptid Y molekülü bulunmakta ve bu molekülün miktarı sex sonrası ve alkol içildikten sonra artıyor.

Nöropeptid F mekanizmasının anlaşılmasından sonra alkol bağımlılığı ile mücadelede yeni tedavi yöntemleri gündeme gelecek gibi görünüyor.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Sexual Deprivation Increases Ethanol Intake in Drosophila

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Duygusal bellek kadın ve erkekte farklı çalışıyor

Duygusal hafıza kadın ve erkekte oldukça farklı çalışıyor

Unutulmaması gerekeni unutmak veya unutulması gerekeni hiç unutmamak. Kadın ve erkek arasında zaman zaman tartışmalara neden olan bu konunun, kadın ve erkek beyninin farklı çalışmasından kaynaklandığı bulundu. Kanadalı araştırmacılar tarafından yapılan bu araştırmada kadın ve erkek beyninin „Hatırlama ve Unutma“ konusunda farklı çalıştığı bulundu. Montreal üniversitesinden Marc Lavoie ve ekibinin 34 kişi ile yaptığı bu araştırma International Journal of Psychophysiology dergisinin Ocak 2012 tarihli sayısında yayınlandı.

Metot

17 erkek ve 17 kadının katıldığı araştırmada deneklerin beyin aktivitelerini ölçmek için iki turda 100 değişik fotoğraf gösterildi.

 Fotoğraflar konularına göre dört kategoride seçildi

  1. Olumsuz ve az heyecan verici
  2. Olumsuz ve oldukça rahatsız edici
  3. Olumlu ve az heyecan verici
  4. Çok heyecan verici erotik görüntüler

Birinci tur: Beyin aktivitesini ölçmek için deneklerin kafasına elektrotlar bağlanıdı ve fotoğraflar ekrandan geçirilerek beyinin hangi bölgesinin etkilendiği tesbit edilidi.

İkinci tur: Deneklere, ekrandan geçen fotoğrafların birinci turda görüp görmediği soruludu ve hatırladıkları anda önlerinde bulunan düğmeye basmaları söylendi.

Sonuç

Araştırmada, hatırlama ve unutma anında kadın ve erkek beyninin farklı bölgeleri aktive olurken, hatırlanan ve unutulan konuların farklı olduğu bulundu.

  • Kadınların hatırlama anında beyinlerinin iki yarısıda aktif olurken erkeklerin sadece bir yarısı aktif.
  • Erkekler daha çok hoş olmayan konularla, heyecan verici konuları ve de özellikle geçmişteki güzel cinsel deneyimleri hatırlamada daha başarılılar.
  • Kadınlar negatif konular ile erotik deneyimleri çabuk unuturken, pozitif konuları unutmuyorlar.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Sex differences in memory of emotional images: A behavioral and electrophysiological investigation

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Rahim içi testosteron miktarı erkek ve kız çocuklarının konuşma yetisini farklı etkiliyor

Testosteron hormonu hakkında kısa bilgi

Testosteron, vücut için çok önemli bir hormondur. Bu hormonun etkisi canlı daha henüz doğmadan yani embriyonal dönemden başlar ve ölene kadar devam eder. testesteron

Testosteron bir cinsiyet hormonu olup kadın ve erkekte farklı konsantrasyonlarda bulunur. Erkeklerde testosteronun büyük bir kısmı testislerde buna karşın az bir kısmı böbrek üstü bezlerinde üretilir. Kadınlarda yumurtalık ve böbrek üstü bezlerinde üretilen testosteronun miktarı erkeklerde bulunan miktardan daha azdır.

Testosteron, kanda Sex hormone-binding globulin (SHBG) adında bir hormona bağlanarak organlara taşınır ve oralarda kas gelişimi, bağışıklık sistemi, libido, vücudun kıllanması ve hastalıklara yatkınlık, otizm, depresyon, kişilik, seksüel yönelim gibi daha birçok konuda etkin rol oynayacak olan reaksiyonların başlamasına sebep olur.

Rahim içi testosteron miktarı çocukların konuşma yetisini nasıl etkiliyor?

Yapılan istatistikler erkek çocukların yaklaşık % 12’sinin akranlarına göre daha geç yaşta konuşmaya başladığını gösteriyor. Uzun yıllar bunun sebebinin ne olduğu tam olarak bilinmiyordu. 

Avustralyadaki Western Üniversitesi ile Melbourne Üniversitesinin yapmış olduğu bir çalışmayla bu soruya cevap bulunmaya çalışıldı. Araştırma için eşit sayıda kız ve erkekten oluşan toplam 767 yeni doğmuş bebek seçildi. Bebeklerin göbek bağından kan alınıp ve testosteron miktarı ölçüldü.

Çocuklar ikinci ve üçüncü yaşa ulaştıklarında konuşma yetileri ölçüldü. Ölçümler sonunda 53’ü erkek 36’si kız olmak üzere toplam 89 çocukta konuşma problemi tespit edildi.

Konuşma problemi ve testosteron seviyesi arasındaki ilişki

  1. Konuşma problemi bulunan erkek çocukların dörtte üçü, doğum sonrası testosteron miktarı çok yüksek seviyede ölçülen gruptan.
  2. Konuşma problemi bulunan kız çocuklarının neredeyse tamamı doğum sonrası testosteron miktarı oldukça düşük seviyede ölçülen gruptan.

Araştırmada, eğer bir erkek fetus* rahim içerisinde normalden fazla miktarda testosteron hormonuna maruz kalıyorsa bu doğacak olan çocuğun ikinci ve üçüncü yaşlarında akranlarına göre üç kat daha fazla konuşma zorluğu ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Testosteron hormonu fazlalığının etkisi kız çocuklarında tam tersi bir durum sergiliyor. Buna göre rahim içinde testosteron hormonu fazlalığı kız çocuklarında konuşmanın daha erken ve problemsiz başlamasına sebep oluyor.

Özetle söylemek gerekirse; Rahim içi testosteron miktarının fazlalığı erkek çocuklarda konuşma yetisini olumsuz, kız çocuklarda ise olumlu yönde etkiliyor.


  • Açıklama: Doğum sonrası göbek bağından alınan kanda yapılan hormon ölçümleri genellikle hamileliğin son üç ayında rahim içindeki testosteron miktarı hakkında ortalama bir bilgi verir. Beyinde dil yeteneği ile ilgili bölümdeki gelişmelerin de bu evrede olması testosteron hormonunun miktarı ile konuşma yetisi arasındaki bağı güçlendiriyor. Muhtemelen, testosteron hormonunun miktarı beynin konuşma ile kısımlarını etkiliyor.
  • Fetus*; Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadar olan evre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad. İlk sekiz haftanın bitimiyle, 9.-40. haftalar arasını kapsayan fetal dönem başlar. Fetal dönemde, embriyonal dönemde oluşan organ sistemleri gelişir. Fetal dönemde bulunan canlıya Fetus denilir.(Alıntı: Vikipedi)
  • Not: Daha önce yapılan birçok araştırma rahim içerisinde erkek fetusun kız fetusa göre yaklaşık 10 kat daha fazla testosteron hormonuna maruz kaldığını ve ayrıca rahim içi testosteron miktarının doğacak çocuğun sağ veya sol el kullanımında önemli olduğunu göstermişti. (Developmental instability and handedness) Örneğin, sağ elini kullananların konuşma merkezinin beynin sol yarısında, sol elini kullananların konuşma merkezinin ise beynin sağ yarısında olması bu konudaki hipotezi destekliyor.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak:

Sex-specific associations between umbilical cord blood testosterone levels and language delay in early childhood

Journal of Child Psychology and Psychiatry *:* (2012), pp **–** doi:10.1111/j.1469-7610.2011.02523.x

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

İlaçların sebep olduğu karaciğer hasarları önlenebilecek.

Yeni geliştirilen bir metot sayesinde ilaçların karaciğere vermiş olduğu zarar ortadan Karacigerkaldırılabilecek. Boston Massachusetts General Hospital’dan bir araştırma grubunun geliştirdiği bu metot Nature Biotechnology dergisinin 15 Ocak 2012 tarihli sayısında yayınlandı. Makalede, ilaçların karaciğere verebileceği olası zararın karaciğer hücreleri arasındaki kanalların bloke edilmesiyle durdurulabileceği belirtiliyor.

Birçok ilaç karaciğere zarar veriyor

Alınan her ilâcın mutlaka bir yan etkisinin olduğu biliniyor. Sağlığımızı korumak amacıyla uzun yıllar düzenli olarak aldığımız bu ilaçların vücuttaki tahribatını önceden fark edip önlem almak ve tahribatı geriye dönük telafi etmek maalesef çoğu zaman mümkün olmuyor.

İlaçların toksik yan etkisi

Alınan ilaçların birçoğu karaciğerde parçalanır ve parçalanma sonucu ortaya çıkan atık maddeler genellikle toksik maddelerdir. Bu maddelerin karaciğer ve diğer organlara vermiş olduğu zarar ilâcın dozu, çeşidi, genetik yatkınlık, vücut ağırlığı, cinsiyet, açlık ve alkol gibi sebeplere bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Eğer karaciğer değerlerindeki bozulma alınan bir ilaçtan kaynaklanıyorsa alınan o ilâcın bırakılması gerekmektedir ki, bu da çoğu zaman birincil sorunun tekrar ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Gap-Junctions kanallarının bloke edilmesi

Karaciğer hücreleri Gap-Junctions kanalları ile birbirlerine bağlanırlar ve alınan herhangi bir ilaç karaciğerde parçalandıktan sonra ortaya çıkan zehirli atık maddeler Gap Junctions kanalları aracılığıyla ile tüm karaciğere dağılır.

Araştırmada elde edilen sonuçlar iki farklı teknik ile teyid edildi

  1. Genetik teknik: Genetiği değiştirilerek Gap-Junctions kanalları tümüyle iptal edilmiş fareler yüksek dozda parasetamol* verildi. Genetiği değiştirilen farelerin karaciğerindeki Gap-Junctions kanallarının çalışması iptal edildiği için yüksek dozdaki parasetamolün ortaya çıkardığı toksik maddelerin karaciğer içerisindeki yayılması önlendi. Bu sayede fareler sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam etti.
  2. Biyokimyasal teknik: İkinci teknik için birinci tekniğin başka bir teknikle tasdik edilmesi denebilir. İkinci deneyde de tıpkı birinci deneydeki gibi karaciğerdeki Gap-Junctions kanallarının çalışması kimyasal bir madde olan 2-Aminoethoxydiphenyl-Borate (2APB) ile bloke edildi. Bu deneyde de tıpkı genetiği değiştirilmiş farelerde olduğu gibi toksik maddelerin karaciğer içerisinde dağılmadan dışarıya atıldığı tespit edildi. Bu gruptaki farelerin de sağlığında hiçbir bir kötüleşme görülmedi.

Sonuç

Prensip olarak aynı metot insanlarda da uygulanabilir. Şimdi bu metodun insanlarda nasıl uygulanabileceği araştırılıyor. Bu konudaki başka önemli bir soru ise bloke edilen kanalların karaciğerin diğer fonksiyonlarını engelleyip engellemediği. Bu konudaki genel görüş engellemediği yönünde.

Eğer bu önemli buluş insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda olumlu sonuçlar verirse gelecekte ilaçların karaciğere vermiş olduğu zararlar tümüyle ortadan kalkabilir.

Parasetamol*: Dünyada en çok tanınan ağrı kesici ve ateş düşürücülerden birisidir. İlacın fazla miktarda alınması karaciğer yetmezliğine sebep olmaktadır. Günlük 10 mg ın üzerinde alınan parasetamol (yaklaşık 20 tablet), vücutta zehirlenmelere yol açmaktadır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Gap junction inhibition prevents drug-induced liver toxicity and fulminant hepatic failure

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz..