Şişmanlığa sebep olan bir gen bulundu.

Aynı diyeti uygulayan kişilerden bazıları şişmanlarken, bazılarının zayıf kalmasının genetik sebebi şimdiye kadar pek bilinmeyen bir konuydu. Şimdi King’s College / London tarafından yapılan bir araştırma ile bu bilinmezlik büyük ölçüde aydınlığa kavuştu.

obezite_saglik

Suçlu AMY 1 geni

AMY 1 geninin fonksiyonu nedir : AMY 1 geni birinci kromozomda 1536 harf uzunluğunda orta uzunlukta bir gen olup tükürük bezleri tarafından salgılanan amilaz enzimini kodlar.Amilaz enziminin fonksiyonu : Amilaz (α-Amylase 1, Ptyalin), tükürük içerisinde bulunan ve sindirimin ilk olarak ağızda başlamasını sağlayan bir enzimdir. Ağza alınan karbonhidratlar ilk olarak tükürük içerisinde bulunan amilaz tarafından parçalanarak, bir şeker türü olan maltoza dönüştürülür. (Amilaz enziminin pankreasta salgılanan Pankreas-Amylase adında iki değişik formu daha vardır.)

AMY 1 geni ile şişmanlık arasındaki ilişki

Her gen gibi AMY 1 geni de kendini kopyalar ve kendini kopyalarken sorumlu olduğu enzimi kodlar. Kopyalama sayısı arttıkça genin kodladığı enzimin miktarı da artar.

Araştırma nasıl yapıldı

Çeşitli seviyelerde fazla kilolara sahip 149 İsveçli aile ile yapılan bu çalışmada amilaz enziminin vücuttaki seviyesinin şişmanlığı belirlemede önemli rol oynadığını gösteriyor. Araştırmada amilaz enziminin miktarı azaldıkça şişmanlığın derecesinin arttığı görüldü ve burdan yola çıkarak amilaz enzimini kodlayan AMY 1 geni mercek altına alındı.

Yapılan genetik çalışmalar sonunda, AMY1 geninin kopyalanan sayısı azaldıkça şişmanlığın arttığını görüldü. Buna göre, AMY 1 geni en az kopya sayısına sahip olanlar en fazla kopya sayısına sahip olanlara göre 8 kat daha fazla obezite riski taşıyor.

Sonuçfig1

Uzmanlar, enzim aktivitesi ile genin kopyalanma sayısı arasındaki olumsuz etkinin sindirimde rol oynayan diğer metabolik rahatsızlıklardan kaynaklanabileceğini düşünüyorlar. Bu araştırmanın bir sonraki basamağı, diğer metabolik rahatsızlıklar ile AMY 1 geni arasındaki ilişkiyi araştırma olacak.

Araştırmacılar. gelecekte amilaz ve diğer önemli enzimler basit bir kan veya tükürük testi ile ölçülerek obezite daha henüz başlamadan önlem alınabileceği görüşünde.

  • Not 1: Ağıza alınan küçük bir ekmek parçasının çiğnendikten bir süre sonra ağıza şekersi bir tat vermesi, amilaz enzimin karbonhidratı parçalayarak maltoza (şekere) dönüştürmesinden kaynaklanmaktadır.
  • Not 2: Aynı araştırma ingiltere, Çin ve İsveçte birçok kez tekrarlandı ve aynı sonuçlar elde edildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
 
Kaynak

Low copy number of the salivary amylase gene predisposes to obesity

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Otizmin bazı formları gelecekte ilaçla tedavi edilebilir

Basel üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma otizmin ilaçlı tedavisinin geriye dönük mümkün olabileceğini gösteriyor. En azından şimdilik bunun farelerde mümkün olduğu görüldü. 

Otizm hakkında ön bilgiDustin Hoffman

Otizm doğum öncesi embriyonal dönemde başlayan ve ömür boyu devam eden bir rahatsızlıktır. Çevre ile iletişimde zaaflar, algıda zorluk, empati eksikliği, hafıza ve zekada zayıflıklar, basmakalıp davranışlar otizmin en karakteristik semptomları arasındadır.

Otizmin çok hafiften çok ağıra kadar değişik şiddette formları bulunmaktadır ve bu formlar çeşidine göre hafif öğrenme güçlüğünden aşırı bilişsel bozukluğa kadar değişik semptomlar olarak kendini gösterir. Otizmin ağır formu çoğu zaman erken çocukluk döneminde fark edilirken (syndromic form), Asperger sendromu gibi hafif formları ya çok geç fark edilir ya da ömür boyu hiç fark edilemez (nonsyndromic form).

Otizm tedavisine başlayabilmek için rahatsızlığın hangi sebepten kaynaklandığını bilmek gerekiyor

Otizm, bazen tek bir gende meydana gelen mutasyondan kaynaklanabileceği gibi bazen de birçok gende meydana gelen mutasyonların ortaklaşa oluşturduğu etki sonucunda ortaya çıkabilir. Eğer otizm bir gende meydana gelen mutasyondan kaynaklanıyorsa monogenetik, birden fazla gende meydana gelen mutasyondan kaynaklanıyorsa heterogenetik otizmden söz edilir. Bu bağlamda şimdiye kadar otizme sebep olan 300 değişik gende çok sayıda mutasyon tespit edildi.

Tedavide yeni bir adım

otizm

Basel üniversitesi’nden Peter Scheiffele ve Kaspar Vogt laboratuvarda farelerin NLGN3 geninin çalışmasını engellediler. Bu genetik müdahalenin ardından yapılan patolojik çalışmalarda beyinde Glutamat 

Reseptörlerinin sayısının normalin üzerinde arttığı* ve buna bağlı olarak sinapslardan bilgi akışının bozulduğu belirlendi.

İlk defa otizmle ilişkisi olduğu tespit edilen bu işlevsel bozukluk, Peter Scheiffele ve Kaspar Vogt tarafından geliştirilen bir etken madde ile geriye dönük olarak tedavi edildi. Şimdilik fareler üzerinde olumlu sonuç veren bu etken maddenin, sinapslardan komşu sinir hücrelerine aktarılan bilgi akışını düzene soktuğu, rahatsızlığı hem çocukluk, hemde yetişkinlik evrede geriye dönük düzelttiği tespit edildi.

Otizm, şimdilik tedavisi mümkün olmayan bir rahatsızlık. Çeşitli ilaçlar ve pedagojik terapi ile bu rahatsızlığın semptomları azaltılabiliyor, hastanın hayatı biraz olsun kolaylaştırılıyor. Şimdi bu etken madde ile hastalığın tedavisinde yeni bir devir açılacak gibi görünüyor….

Reseptörlerinin sayısının azalması*: Bu reseptörlerin sayısının normalin üzerinde artması uzun vadede beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyerek, doğacak olan çocuğun ileriki yaşamında öğrenme bozukluğu ve empati eksikliği gibi otistik semptomların ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Frajil X

Frajil X sendromunda durum belli değil 

Martin-Bell Sendromu (MBS) olarakta bilinen bu sendrom, genetik zihinsel bozukluğun en sık rastlanan çeşitlerinden biridir. Hastalığa X kromozomu üzerinde bulunan FMR1 genindeki genetik bir mutasyon sebep olmaktadır. Rahatsızlığın hafif öğrenme güçlüğünden aşırı bilişsel bozukluklara kadar değişen formları bulunmaktadır.

Frajil X sendromu, monogenetik bir rahatsızlık olup erkek çocuklarda büyük testis, büyük kulaklar, uzun yüz yapısı gibi ağır fiziksel anomalilere sebep olur. Frajil X sendromuna sebep olan FMR1 genindeki mutasyon glutamat-reseptörlerinin sayısını düşürerek sinapslardan bilgi akışını engellemektedir.

Frajil X sendromunun toplumda görülme sıklığı; erkeklerde 1:1200, kadınlarda 1:2500 dir ve Down sendromundan sonra en sık rastlanan bilişsel rahatsızlıktır.

Geliştirilen bu ilacın Frajil X sendromu uygulanıp uygulanmayacağı, uygulanırsa nasıl bir sonuç vereceği henüz bilinmiyor.

NLGN3 geninin genetik haritası

NLGN3 cromozom x

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Shared Synaptic Pathophysiology in Syndromic and Nonsyndromic Rodent Models of Autism

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Erkek ile kadın arasındaki fiziksel mesafeyi oksitosin hormonu belirliyor

fig2Oksitosin* hormonu veya diğer adıyla bağlanma hormonu insanların birbirine bağlanmasında etkili rol oynayan, aynı zamanda korku ve stresi azaltarak diğer insanlarla ilişki kurmayı kolaylaştıran bir hormondur. Eşe bağlılık hormonu olarak da adlandırılan bu hormon karşı cins ile göz temasında, aşık olunduğunda ve orgazm sırasında oldukça fazla salgılanır.

Oksitosin, bunların dışında bebek emziren kadınlarda da oldukça fazla salgılanarak anne ile çocuk arasında yakınlaşmayı sağlar.

Oksitosin başka bir fonksiyonu daha keşfedildi

Almanya’daki Ruhr Üniversitesi ile Çin’deki Chengdu Üniversitesi‘nin ortaklaşa yapmış olduğu ilginç bir araştırma, oksitosin hormonunun erkekleri flört esnasında ilgi duyduğu kadına fiziksel olarak daha yaklaştırdığını da gösteriyor. Toplam 57 yetişkin erkek ile yapılan bu araştırma için erkekler iki gruba ayrıldılar.

  • Birinci gruptaki erkeklerin burnuna oksitosin hormonu içeren sprey sıkıldı.
  • İkinci gruptaki erkeklerin burnuna ise oksitosin hormonu olmayan plasebo** sprey sıkılıyor.

Araştırmaya katılan erkeklere araştırmanın konusu ve burunlarına sıkılan sprey konusunda hiçbir bilgi verilmedi. Erkekler daha sonra kadınlarla flört yapmalarına olanak sağlanacak bir ortama sokuldu ve oradaki hareketleri kayıt altına alındı.

Sonuç

Burnuna Oksitosin hormonu sıkılan erkeklerin yeni tanıştıkları partnere 15 cm gibi oldukça yakın sayılabilecek bir mesafeye kadar yaklaştığı gözlenirken, plasebo grubundaki erkeklerin bu mesafeyi yaklaşık 60 cm civarında tutmayı tercih ettikleri gözlendi.

Not: Burada yazılmamış sosyolojik bir kuralı belirtmek gerekiyor. Bu kural, yeni tanışma esnasında güvenli mesafenin, yani ingilizce adıyla Social Security distance in 60 cm civarında olması gerekiyor.

  • Oksitosin*: Oksitosin, insanda 3. kromozomda 1170 harf uzunluğunda OXTR adında orta uzunlukta bir gen tarafından kodlanan hormondur.
  • Plasebo**: Farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. İlaç vücuda ağız, burun veya enjeksiyon yolu ile verilebilir. (alıntı Vikipedia)

OXTR geninin genetik haritası

Unbenannt-5

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Oxytocin Modulates Social Distance between Males and Females

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Parkinson tedavisinde kullanılan bir ilaç, Multipl Skleroz tedavisinde de başarılı sonuçlar verdi

fig 1Multipl Skleroz (MS), beyin ve omurilikteki sinir hücreleri üzerinde izolasyonu sağlayan miyelin kılıfın zarar görmesi ile oluşan otoimmün bir hastalıktır. Bütün otoimmun hastalıklarda olduğu gibi multipl skleroz hastalığında da vücut kendi savunma sisteminin üretmiş olduğu antikorlar tarafından saldırıya uğrayarak ve kendi doku ve organlarına zarar verir.

Dünya çapında iki milyondan fazla insanı etkileyen bu hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmiyor. Daha önce yapılan araştırmalar D vitamini eksikliği, enfeksiyonlar ve çevresel faktörlerin hastalığın oluşması ve ilerlemesinde rol oynadığını göstermişti ama bunların ne derece etkili olduğu halâ tam olarak bilinmiyor.

Miyelin kılıf nedir: Miyelin kılıf, sinir hücrelerinin dış kısmını çevreleyen ve sinir hücresinin izolasyonunu sağlayan yağ bakımından zengin bir dokudur. Yapısında yaklaşık % 70 yağ ve % 30 protein bulunan bu doku izolasyon özelliğine sahiptir. Bu özellik sinir hücreleri üzerinden beyne hızlı bir şekilde bilgi akışına olanak sağlar.

Sağlıklı insanlarda miyelin kılıf hasar görmesi durumunda, bu hasar öncü oligodendrosit hücreleri* tarafından tamir edilir (Rejenerasyon/Yenilenme). Sağlıklı insanlardaki bu tamirat öncü oligodendrosit hücrelerinin ürettiği MBP proteinleri* ile gerçekleştirilir. Sağlıklı kişilerde düzenli çalışan bu mekanizma, MS hastalarında sebebi tam olarak bilinmeyen bir nedenle çalışmamaktadır.

Benzatropin’in olumlu etkisi

Multipl skleroz üzerine yapılan birçok araştırma ve tedaviye yönelik geliştirilen ilaçlar genellikle bağışıklık sistemi üzerine odaklanmıştır. Az sayıda araştırmacı ise öncü oligodendrosit hücreleri üzerinde çalışmaktadır. Bu çalışmalardan biri de Scripps Research Institute den Peter Schultz tarafından yürütülmektedir.

MS

Peter Schultz’un 100.000 değişik kimyasal madde ile yapmış olduğu çalışma, parkinson hastalığının tedavisinde kullanılan Benzatropin’in öncü oligodendrosit hücrelerinin çalışmasını tetikleyerek MBP proteini ürettiğini ve bununda hasarlı miyelin kılıfı tamir ettiğini gösterdi. Farelerde başarılı sonuç veren Benzatropin’in insanlarda da başarılı sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.

Her ne kadar parkinson hastalığı ile multipl skleroz (MS) hastalığı arasında klinik bulgular açısından az bir benzerlik olsa da yapılan bu çalışma parkinson hastalarının tedavisinde yıllardır başarılı bir şekilde kullanılan Benzatropin’in Multipl skleroz hastaları için umut olabileceğini gösteriyor.

Konu hakkında yapılan açıklamada yakında klinik çalışmalara geçileceği belirtiliyor

  • Öncü oligodendrosit hücreler*: (Oligodendrocyte precursor cells (OPCs) : Öncü oligodendrosit hücreleri yalnızca merkezi sinir sistemi içinde bulunurlar ve küçük yuvarlak bir çekirdeğe sahiptirler. Yapılarında yüksek oranda heterochromatin bulunan bu hücreler Miyelin bazik proteinini (MBP) üretirler.
  • MBP (Myelin basic protein)*: MBP, miyelin kılıfın yapı taşı olan önemli bir proteindir ve 18. kromozom üzerinde 4844 harf uzunluğunda 4 exon lu (parçalı) MBP geni tarafından kodlanır. 

MBP geninin genetik haritası

MBPMehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

 
Kaynak
 
A regenerative approach to the treatment of multiple sclerosisBu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Çikolatanın dayanılmaz cazibesinin sebebi

Çikolata beyinde Enkephalin maddesinin salgılanmasına sebep oluyor

Afyon benzeri bir özelliğe sahip olan Enkephalin*, çikolata daha görülür görülmez, henüz ağıza koymadan beyinde salgılanmaya başlıyor ve beyne Hemen ye, daha fazla ye komutu veriyor.cik

Michigan üniversitesi tarafından farelere ile yapılan iki aşamalı araştırmada Enkephalin testi uygulanalarak çikolatanın dayanılmaz cazibesinin sebebi bulunmaya çalışıldı. Özel tekniklerin kullanıldığı bu çalışmada, çikolatanın beyinde nasıl bir etki yaptığı ölçüldü ve araştırmadan oldukça ilginç sonuçlar elde edildi.

1. Aşama

Beyindeki Enkephalin ve diğer uyarıcıların miktarının ölçülebilmesi için yetişkin farelerin beyninin Striatum denilen kısmına microsensor yerleştirildi ve ardından farelere yemesi için çikolata verildi. Çikolata yiyen farelerin beyninde Enkephalin miktarının birdenbire % 150 oranında arttığı microsensor lar yardımı ile tespit edildi.

Doyduktan sonra çikolata yemeyi bırakan farelerin 40 dakika sonra beynindeki Enkephalin miktarının tekrar normal seviyeye döndüğü görüldü. Ayrıca farelerin gerek çikolata yemeden gerekse yedikten sonra beynindeki diğer değerlerinmiktarında hiçbir değişiklik olmadığı görüldü.

2. Aşama

Deneyin ikinci aşamasında çikolata verilen fareler iki gruba ayrıldı. Birinci gruptaki farelere çikolata verilir verilmez beyninin Striatum bölgesine az miktarda Enkephalin enjekte edildi. Enkephalin enjekte edilen farelerin, Enkephalin enjekte edilmeyen fareler göre hem daha hızlı hem de iki kat fazla çikolata yediği tespit edildi. Bu miktar yaklaşık 17 gr olarak olup bunun insanda karşılığı 3,6 kg çikolata oluyor.

Bu deney fareler ile yapılmış olmasına rağmen, büyük bir ihtimalle Enkephalin in insanlarda da aynı etkiyi gösterdiği tahmin ediliyor.

Enkephalin*: Vücut tarafından üretilen ve ağrıların algılanmasında önemli rol oynayan bir proteindir. Enkephalin insanda 8. kromozomda bulunan PENK adlı 1119 harf uzunluğunda bir gen tarafından kodlanır.

 Enkephalini kodlayan PENK geninin gen haritası 

PENK

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Enkephalin Surges in Dorsal Neostriatum as a Signal to Eat

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.
 

Dua etmenin hastalıkları iyileştirmede bir etkisi var mı

Harvard Medical School tarafından yapılan ve American Heart Journal da yayınlanan bir araştırmada Dua etmenin hastalıkları iyileştirip iyileştirmediği sorusuna cevap arandı ve sonuçlar beklenenin tersi yönünde çıktı.

Amerika’nin farklı şehirlerinde bulunan ve altı farklı hastanede yapılan bu araştırma katolik, protestan ve diğer dinlere mensup hastalardan oluşan 1802 kişilik kalp hastası bir grup ile yapıldı. Tamamen tesadüfi yöntemler ile seçilen hastalar üç gruba ayrıldılar.

Hastane personelinin haberdar edilmediği araştırmaya katılan hastalar şu gruplara ayrıldılar.

  1. Grup, kendileri için dua edildiğini bilen 604 hasta
  2. Grup, kendileri için dua edildiğini bilmeyen 597 hasta
  3. Grup (kontrol grubu), kendileri için hiç dua edilmeyen 601 hasta

İlk iki gruptaki hastalara bypass ameliyatı öncesi Amerikanın çeşitli kiliselerinde 14 gün boyunca dua edildi.

Sonuç

Bypass ameliyatından çıkan üç gruptaki tüm hastaların 30 gün sonra yapılan sağlık kontrollerinde, dua edilen ve edilmeyen hastalar arasında hiçbir fark görülmediği belirlendi. Sadece birinci grupta bulunan hastaların durumunda küçük bir kötüleşme gözlendi. Uzmanlar, 1. gruptaki hastaların durumundaki bu önemsiz kötüleşmenin, hastaların psikolojik baskı altına girmesinden kaynaklandığını belirtiyorlar.

Tabela

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Study of the Therapeutic Effects of Intercessory Prayer (STEP) in cardiac bypass patients: A multicenter randomized trial of uncertainty and certainty of receiving intercessory prayer

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. 

Sigara zihinsel gerilemeye sebep oluyor

Sigara, sadece kanser, kalp-damar, solunum hastalıkları gibi ağır hastalıklara sebep olmakla kalmıyor aynı zamanda zihinsel gerilemeye de sebep oluyor.

Londra üniversitesinin 5000 kadın ve 2100 erkek ile 25 yıl boyunca düzenli olarak yapmış olduğu ve Archives of General Psychiatry dergisinin 6 şubat 2012 tarihli sayısında yayınlandığı bir araştırma, sigara içenlerde demans benzeri semptomların 45 yaş civarında başladığını gösteriyor.

Bu araştırmadan ortaya çıkan başka bir ilginç sonuç ise sigara içen erkeklerin zihinsel fonksiyonlarındaki bozulmanın sigara içen kadınlara göre daha fazla olduğu yönünde. Bu fark erkeklerin kadınlara göre daha fazla sayıda sigara içmesinden kaynaklanıyor.

Sonuç

Araştırmanın sonuçlarına göre, 50 yaşındaki bir sigara tiryakisinin zihinsel fonksiyonlarındaki gerileme, 60 yaşında hiç sigara içmemiş bir kişinin zihinsel fonksiyonları ile eş değer.

Buna göre sigara tiryakiliği konusunda şöyle bir genelleme yapılabilir: 50 yaşına kadar sigara içen bir kişi zihinsel olara 10 yaş daha fazla ihtiyarlamış olur.

Not: Bu veriler, 2004 yılında 9000 kişi yapılmış benzer bir çalışmanın sonuçları ile paralellik gösteriyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Impact of Smoking on Cognitive Decline in Early Old Age

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz

Kahve kan şekerini düşürüyor

Daha önce yapılan istatistiksel çalışmalar günde 7 fincan kahve içenlerin, 2 fincan kahve içenlere göre daha az diyabet 2 riski taşıdığını gösteriyordu.

Bu pozitif etkinin sebebi ne

kahve2

ACS Publications dergisinde yayınlanan bir araştırmadan elde edilen sonuçlar bu pozitif etkinin kahve  içerisinde bulunan Klorojenik asitten kaynaklandığını gösteriyor.

Araştırmaya göre, klorojenik asitin antioksidan etkisi var ve bu etki hücrede kalıtsal ve çevreden kaynaklanan hasarları önlemede ve hatta bu etkiyi azaltmada önemli rol oynuyor.

Klorojenik asit kahvede ne miktarda bulunuyor

Yapılan analizler kavrulmamış kahvede klorojenik asitin daha fazla bulunmasına karşın, kahvenin kavrulması ile birlikte bu miktarın düştüğünü gösteriyor. Yapılan ölçümler bu miktarın 100 gr kavrulmuş kahvede 3,5 gram civarında olduğunu gösteriyor.

Bu konuda yapılan klinik bir deney 

chlorogenic-acid

Klorojenik Asitinin kan şekerini düşürmedeki etkisinin araştırılması amacı ile 56 sağlıklı erkeğe önce şeker yükleme testi yapıldı ve şekerin kanda en yüksek seviyeye ulaştığı 30. dakikadan itibaren deneklere belirli aralıklarla 100, 200, 300, 400 mg arasında değişen Klorojenik asit tabletleri verildi ve belirli aralıklarda deneklerin kanlarındaki şeker miktarı ölçüldü. Sonuç olarak Klorojenik asit miktarı arttıkça kandaki şeker miktarının düştüğü görüldü.

Şeker yüklemesi ve klorojenik asit testinin sonuçları

  1. 400 mg lik klorojenik asit tableti verilen deneklerin bir saat sonra yapılan kan tahlillerinde glikoz miktarının hiç klorojenik asit verilmemiş deneklere göre % 24 oranında düşütüğü tespit edildi.
  2. Aynı deneklerin yani 400 mg lik klorojenik asit tableti verilen grubun iki saat sonra yapılan kan testinde ise glikoz miktarının % 31 oranında düştüğü görüldü.

  • Not 1: Bu test sağlıklı insanlar yapılmış olup bir sonraki araştırmanın Diyabet 2 hastaları ile yapılması planlanıyor.
  • Not 2: Hayvanlar üzerinde yapılan  başka bir araştırma klorojenik asitin karaciğer iltihaplanmaları ile mide ülseri konusunda olumlu etkilerinin olduğunu gösterdi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

New evidence that natural substances in green coffee beans help control blood sugar levels

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Retina körlüğüne çare olabilecek yeni bir kimyasal madde bulundu

Görme yeteneğini kaybetmiş kişilere şimdiye kadar kök hücre tedavisi veya retinaya çip yerleştirme gibi kısmen başarılı olan metotlar uygulanıyordu. Yeni keşfedilen basit ama etkili bir kimyasal madde görme yeteneğini kaybetmiş kişilere büyük umut vaad ediyor.

Retina körlüğüne çare olacağı tahmin edilen bu kimyasal madde şimdilik farelerde denendi ve olumlu sonuçlar verdi.

Retina körlüğü bulunan farelerin gözüne damlatılan Acrylamide Azobenzol Quaternär Ammonium (AAQ) adındaki  bu kimyasal madde retina hücrelerini birkaç gün içerisinde ışığa duyarlı hale getiriyor.

AAQ nasıl çalışıyor

Göze birkaç damla damlatılan AAQ, retinada bulunan iyon kanallarına yerleşerek onların açılmasına ve elektrik yüklerinin değişmesine sebep oluyor. Değişen elektrik yükü sinir hücreleri üzerinde elektriksel impulslar oluşturarak retinaya gelen görüntünün beyne ulaşmasına ve orda görüntüye dönüşmesine olanak sağlıyor.

AAQ belirli bir süre etkili oluyor

AAQ, göze damlatıldıktan belirli bir süre sonra etkisini kaybediyor. Bu yüzden işlemin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Konu hakkında yapılan açıklamada, AAQ nin yeni bir versiyonu üzerinde çalışıldığı ve yeni versiyonunun hem çabuk hem de uzun süreli etkili olmasının hedeflendiği belirtildi.

Fareler ile yapılan araştırmalar bittikten sonra insanlarda klinik çalışmalar geçilecek. Bu tedavinin yaşlılığa bağlı makula (sarı nokta) dejenerasyonu* ile ileri derece retina hasarının tedavisinde iyi sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.

Makula (sarı nokta)*: Retina tabakasının ortasında ve keskin görmeden sorumlu çok küçük bir alanıdır. Makula dejenerasyonu, sarı noktanın hasar görmesi veya ilerleyen yaşa bağlı olarak fonksiyon kaybıdır. Yüksek tansiyon, sigara ve genetik nedenler, makula dejenerasyonuna sebep olan diğer önemli risk faktörleridir.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Photochemical Restoration of Visual Responses in Blind Mice

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.