Serotonin hormonu eksikliği ile homosexüellik arasındaki ilişki…

Mutluluğun beyin biyokimyası ile ilgili bir biyokimyasal bir reaksiyondur ve serotonin hormonunun da bu reaksiyonda önemli bir rol oynayan önemli bir hormondur.limp

Serotonin hormonu (5-hidroksitriptamin (5-HT), endokrin sisteminin önemli bir parçası olup insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi verir. Bu hormon, kişiye coşku ve mutluluk vermesinin dışında vücut ısısı, kan basıncı, iştah, sindirim ve daha birçok metabolik faaliyetin düzenlenmesinde kilit rol oynar. Eksikliği durumunda, depresyon, yorgun, keyifsizlik, saldırganlık, iştah artışı, extrem durumlarda ise intihara kadar varabilen ciddi vakalara sebep olabilmektedir.

Serotonin eksikliği cinsel tercihi etkiler mi?

Pekin Üniversitesinden Yi Rao ve ekibi bu soruya cevap aradılar ve yaptıkları araştırma ile Serotonin şaşırtıcı bir fonksiyonunu daha keşfettiler. Yi Rao ve ekibi dişi farelerde serotonin hormonunu sentezleyen geni genetik bir müdahale ile bloke ettiler ve serotonin bloke edilmesi ile dişi farelerin homoseksüel ilişkiye girdiklerini tespit ettiler. Araştırmada, farelerin dişilik hormonun da bir değişiklik yapılmadığı belirtiliyor. (1)

Not : 2011 yılında yapılan benzer bir araştırmada serotonin hormonu bloke edilen erkek farelerin sexüel partner seçmede seçici olmadığı, yani bisexüel ilişkiye girdikleri tespit edilmişti. (2)

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Serotonin signaling in the brain of adult female mice is required for sexual preference
  2. Molecular regulation of sexual preference revealed by genetic studies of 5-HT in the brains of male mice
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Dilbilgisi ukalâlık sendromu

Dilbilgisi ukalâlık sendromu nedir? (Grammatical Pedantry Syndrome (GPS)) 

Gramer kurallara göre yazma ve konuşmayı kendine adeta bir takıntı haline getiren, çevresindeki kişilerin gramer hatalarını büyük bir şevk ve inatla düzeltmeye çalışan ve bu uğurda tüm etik kuralları, tüm sosyal ilişkileri hiçe sayabilecek kadar ileri gidebilen kişilerin rahatsızlığına verilen addır.2639

Bu rahatsızlığın sebebi şimdiye kadar bilinmediği için bunun karşı tarafı kızdırmak veya aşağılamak amacıyla yapılan sinir bozucu kötü bir alışkanlık olduğu zannediliyordu. Bu konuda yapılan son araştırmalar bunun genetik nedenlerden kaynaklandığını gösteriyor, ayrıca beyin fMR çekimleri de bunu destekler nitelikte…

Bu kişilerin tıpkı el yıkama hastalığında olduğu gibi Obsesif-kompulsif bozukluk içerisinde oldukları artık kabul ediliyor.

FOXP2 : Konuşma geni (grammar gene)

Dilbilgisi ukalalık sendromu üzerine yapılan çalışmalar dikkatleri 7. kromozom üzerinde bulunan ve konuşma geni olarak adlandırılan FOXP2 nin FOXP2-001 varyasyonu çekiyor.

fMRI Çekimleri : Dilbilgisi ukalalık sendromu bulunan kişilerin yapılan fMRI çekimlerinde beynin konuşma ve ses üretme ile ilgili Wernicke ve Broca bölgelerinin normalden daha küçük ve aktivitelerinin daha az olduğu gösteriyor. (3)

Not: Yukardaki anlatım, Illinois üniversitesinden dil bilimci Dennis Baron tarafından kaleme alınmış olup 18 ağustos 2012 tarihine Oxford Üniversitesi nin internet sayfasında yayınlanmıştır. (1)

***

Kadınlarda sürekli negatif ruh hali ile genler arasındaki ilişki

Bazı kadınların sürekli negatif konulara konsantre olmaları ve bu konular üzerinden sürekli tartışma çıkarmaları nasıl açıklanabilir? Sohbet veya yazışmalarda konu içerisinde geçen herhangi bir kelime veya bir cümleye takılıp, ordan sürekli bir tartışma ortamı çıkarmalarının anlamı ne olabilir?

2007 yılında Amerika-Pittsburgh üniversitesi  tarafından 550 kadınla yapılan bir araştırmada bu soruya cevap arandı ve bu kadınların beynindeki Serotonin hormonu nun farklı olduğu tespit edildi.

Yapılan çalışmalarla, serotonin hormonunda meydana gelen bu yapısal farklılığın 13. kromozomda bulunan HTR2C* genindeki noktasal mutasyonlardan kaynaklandığı ve bunun da kadınları sürekli negatif konulara eğilimi bir ruh hali içerisine soktuğu belirlendi.

Yapılan araştırmalarda HTR2C geninde bu mutasyonları bulunduran kadınların intihara yatkınlık, agresyon, yüksek tansiyon, ve diyabet gibi hayati tehlikelerle karşı karşıya olduklarını tespit edildi. (5)

Fareler ile yapılan bir başka çalışma: Doğum sonrası erken dönemde yapılan genetik çalışmalar konuşma geninin (FOXP2), HTR2C genini baskılayarak talamusta serotonin yapısını değiştirdiğini ortaya koydu.

Bu şu anlama geliyor: Konuşma geni expression yapılınca yani fazla çalışması teşvik edilince beyinde serotonin yapısı değişiyor. Bir başka deyişle, konuşma geni HTR2C nin düzenli çalışmasını engelleyerek beyinde serotonin dengesinin bozulmasına sebep oluyor. (6)

Tarihte gramer tutkusu

Grammar Nazi Nedir : 1933 yılında faşist Hitler, Almanyada iktidara gelince üstün okur yazarlık programı (Platform of improved literacy programme) diye bir program uygulamaya başladı ve uygulanan bu insanlık dışı programa Grammar Nazi adı verildi. SS subaylarından oluşan Grammer SS öğretmenleri Nazi toplama kamplarında yahudileri sınava tabi tutarak onların gramer bilgilerini ölçüyorlardı. Sınavda başarısız olanlar soğuk duş veya gaz odalarına gönderiliyordu. (4)

Not: Almanya tarihinde yaşadığı bu utanç verici olaydan büyük rahatsızlık duymuş ve savaş sonrası çıkardığı bir kanunla Grammar Nazi amblemlerini kullanmayı, yaymayı ve paylaşmayı yasaklamıştır.

HTR2C* : (5-hydroxytryptamine (serotonin) receptor 2C, G protein-coupled)

Gramer Nazi filminden bir fragman

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

(1) http://blog.oup.com/2012/08/grammar-sticklers-may-have-ocd/
(3) http://legacy.jyi.org/volumes/volume5/issue1/articles/skotko.html
(4) http://uncyclopedia.wikia.com/wiki/Grammar_Nazi
(5) http://www.psychosomaticmedicine.org/site/misc/2007APSabstractsforjournal.pdf
Sayfa: A110 (ANGER AND AGGRESSION RELATED TRAITS ARE ASSOCIATED WITH POLYMORPHISMS OF THE SEROTONIN RECEPTOR 2C(HTR2C) GENE IN WOMEN )
(6) http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/cne.22532/abstract
 
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Karaciğer yetmezliği genetik bir müdahale ile iyileştirilebilir

Karaciğer yetmezliği nedir, belirtileri ve sebepleri nelerdir 

Karaciğer yetmezliği kısaca karaciğerin sentetik ve metabolik faaliyetini yerine getirememesi olarak tarif edilebilir. Fizyolojik, çevre, kalıtsal sebeplerden kaynaklanabilir.

Karaciğer, kendini yenileme kabiliyeti (rejenerasyon) oldukça yüksek bir organdır. Sağlıklı bir karaciğer herhangi bir yaralanma durumunda kütlesinin üçte ikisini kaybetse bile karaciğere özel Hepatosit hücre sayısını artırarak kısa sürede eski haline geri döner.

 Karaciğer yetmezliği akut ve kronik olmak üzere iki sınıfa ayrılır

  • Akut karaciğer yetmezliği: Dünyada her yıl bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olan akut karaciğer yetmezliği önemli bir sağlık sorunudur. Sarılıkla birlikte aniden başlar ve gelişir. Karaciğer hücrelerinin ölümü ile başlayan bu süreçte karaciğer görevini yapamaz ve buna bağlı olarak vücuttan zararlı ve toksik maddeler atılamaz. Hastalık birkaç hafta veya birkaç ay gibi kısa bir sürede çok ciddi boyutlara ulaşarak hastanın karaciğer komasına girmesine ve bilincinin kapanmasına neden olur. Birçok akut karaciğer yetmezliği vakasında hastanın bir an önce karaciğer nakli yapılması gerekir.
  • Kronik karaciğer yetmezliği: Hastalık çok uzun süre kendini belli etmeden ilerler. Hastaların yorgunluk halsizlik, zaman zaman sarılık ve karında su toplama gibi şikayetleri olur. Hastalığın akut forma dönüşmesi uzun yıllar sürer. Aşırı alkol tüketimi, hepatit B veya hepatit C enfeksiyonu kalıtsal ve metabolik nedenler (örneğin vücuda aşırı demir veya bakır yükleme) kronik karaciğer yetmezliğinin başlıca sebepler arasındadır.

Hastalığın belirtileri

Sindirim sistemindeki belirtiler

  1. Karın ağrısı ve şişlik
  2. İştah ve kilo kaybı kaybı
  3. Bulantı ve kusma
  4. Yorgunluk
  5. Susamak
  6. Yemek borusunun alt kısmının duvarlarında genişlemiş damarlar

Ciltteki belirtiler 

  1. Deride ve gözde sarı renk (sarılık)f4b491884d2285156ca976af3b404ce7_1_orig
  2. Deride küçük, kırmızı örümcek benzeri damarlar
  3. Çok koyu veya açık cilt
  4. Ayak ve elde kaşıntı

Beyin ve sinir sistemindeki belirtileri

  1. Düşünme, hafıza ve ruh hali ile ilgili sorunlar
  2. Baş dönmesi ve bayılma
  3. Bacak ve ayaklarda uyuşma

 Karaciğer yetmezliğinin başlıca önemli sebepler şunlardır 

  1. Hepatit B, C ve D virüs enfeksiyonları
  2. Alkol bağımlılığı
  3. Kötü beslenme
  4. Ağır yaralanma vakalarında karaciğerin „anatomik-fizyolojik“ ünitelerinin zarar görmesi
  5. Alınan ilaçların yan etkisi. (Örneğin: Parasetamol)
  6. İntihar niyetiyle veya kazayla ile zehirlenmeler
  7. Kalıtsal nedenler
  8. Bazı antibiyotikler (Macrolide antibiotics : Oldukça yeni bir sınıflandırma. Makrosiklik lakton halkası içeren, bakteri ribozomunun 50s alt birimin bağlanarak bakteriyostatik etki gösteren antibiyotiktir.)

Akut veya kronik karaciğer yetmezliği hastalarına yeni bir umut

Tübingen üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma, karaciğer yetmezliği bulunan hastalara umut olacak gibi görünüyor.

Hayvan deneyi

Farede 11. Kromozomda bulunan MKK4 geni*, genetik laboratuvarlarında sıkça kullanılan knockout metodu ile bloke edilerek genin çalışması engellendi. Genin çalışmasının engellenmesi ile birlikte genin kodlamış olduğu protein de artık sentezlenemez hale geldi. Sonuç olarak MKK4 Geni ve bu genin ürettiği MKK4 Proteinini bloke edilince hasta farelerin çok kısa sürede yeniden eski sağlığına kavuştuğu görüldü. (Kontrol grubundaki farelerin durumunda ise bir düzelme görülmedi.)

Uygulanan teknik hakkında kısa detayOhne Titel111

Araştırmaya başlamadan önce hangi genin bloke edileceği bilinmiyordu. Önce belirli kriterler göz önünde bulundurularak yüzlerce aday gen tespit edildi. Daha sonra yüzlerce hasta fareden alınan karaciğerlere, yüzlerce değişik shRNA** tarafından tüp içerisinde tarama yaptırıldı.

Sonuç olarak shRNA tüm genlerin çalışmasını durdurdu ama bunlardan sadece MKK4 geninin bulunduğu tüpte Hepatosit hücrelerinin çoğaldığı, yani karaciğerin yenilendiği tespit edildi. Daha sonra aynı gen karaciğer yetmezliği bulunan canlı farede bloke edildi ve farenin kısa sürede sağlığına kavuştu görüldü.

Özet

Aynı gen insanda 17. kromozomda bulunmaktadır. Uzmanlar aynı metodun insanlara da uygulanabileceği konusunda hemfikirler.

Uzmanlar, bu metot sayesinde hastanın karaciğerinin organ naklinin yapılacağı zamana kadar kararlı bir halde tutulabileceğini, hatta hiç organ nakline bile ihtiyaç kalmayabileceğini belirtiyorlar.!!! Bu genetik bilgiler ışığında birkaç yıl içerisinde MKK4 proteinini bloke edecek yeni ilaçların geliştirilerek piyasaya çıkabileceği tahmin ediliyor.

MKK4* : mitogen-activated protein kinase kinase 4

shRNA lar (Small hairpin RNA)**, her biri özel dizilime sahip olan ve ancak kendi dizilimine uyan gene yapışarak o genin çalışmasını engelleyen özel RNA dır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

A Direct In Vivo RNAi Screen Identifies MKK4 as a Key Regulator of Liver Regeneration

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Protein diyeti Alzheimer’ı yavaşlatıyor

Alzheimer, demansın en yaygın biçimidir. Hastalığın şimdilik tedavisi mümkün değil ancak erken tanı ve tedavi sayesinde hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Türkiye’de alzheimerlı hasta sayısının 350 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün öngörülerine göre 2050’li yıllarda en çok alzheimer hastası bulunan 4 ülkeden biri haline geleceğimiz tahmin ediliyor.

Hastalığın ilk olarak Tau-protein nin bozulmasıyla başlıyor

Hastalık, Tau-protein nin yapısının bozulması ile başlayan ve bu proteine fosfat moleküllerinin bağlanması ile devam eden daha sonra beyindeki sinir hücreleri üzerinde β-Amiloid plaklarının birikmesi ile son bulan uzunca bir süreçten oluşmaktadır. Bu sürecin erken safhasında yakın geçmişle ilgi hafıza kaybı, ilerleyen safhalarda sıkça unutkanlıklar ve son safhada tanıma fonksiyonlarında bozukluklar ve demans daha sonra da alzheimer başlar.

Protein diyeti ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor

Özel bir diyet ile insanlarda da alzheimer’ı yavaşlatmak mümkün gibi görünüyor: ABD’de yapılan bu araştırma şimdilik fareler üzerinde denendi ve olumlu sonuçlar verdi. Düşük protein diyeti uygulanan farelerde bilişsel beceriler ve bellek performansında önemli ölçüde düzelmeler görüldü.

Metot

Bu deney için alzheimer belirtisi gösteren fareler iki gruba ayrıldılar.

  1. Gruptaki farelere dört ay boyunca  her iki haftada bir protein miktarı azaltılan bir diyet uygulandı.
  2. Gruptaki farelere ise hiçbir diyet uygulanmadı.asdd

Sonuç

 Dördüncü ayın sonunda yapılan kabiliyet, bilinç ve patolojik testlerden elde edilen sonuçlar şöyle:

  • Protein diyeti uygulanan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinde önemli ölçüde düzelmeler görüldü. Beyindeki sinir hücrelerinde daha az tahribat oldu.
  • Protein diyeti uygulanmayan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinin sunucunun dört ay öncesine göre daha kötü olduğu ve beyindeki sinir hücrelerinde alzheimer hastalarında tipik olarak görülen hatalı Tau proteini bulundu.
  • Protein diyeti kandaki Büyüme faktörünün* miktarını azaltıyor
  • Laboratuvar testleri: Düşük protein diyeti uygulanan farelerin kanında büyüme faktörünün (IGF-1) % 30 ila % 70 oranında daha az bulunduğu, buna karşın diyet uygulanmayan farelerin kanında ise bu oranın normalden sekiz kat daha yüksek olduğu tespit edildi.

Büyüme faktörü* (İnsulin-like growth factor-1 IGF-1): Karaciğerde sentezlenen ve insüline benzeyen bir hormondur. Farelerde olduğu gibi insanlarda da çocukluk ve ergenlik döneminde büyümede önemli rol oynar. Bu hormonun yapısındaki değişiklikler gençlik ve ihtiyarlıkta yani yaşamın ilerleyen evrelerinde alzheimer, kanser ve çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

Özet:  Bu araştırma besinler yoluyla alınan protein büyüme faktörünün yapısını, fonksiyonunu ve miktarını değiştirerek hastalığın ilerlemesinde önemli rol oynadığını ortaya çıkardı. Ayrıca bu araştırma basit bir diyetle hastalığın ilerlemesinin önüne geçilebileceğini gösterdi.

Araştırma her ne kadar fareler üzerinde olumlu sonuç vermiş olsada aynı diyetin insanlar üzerinde de olumlu sonuç vereceği tahmin ediliyor. Bu konuda klinik deneyler başlamış bulunuyor ve IGF-1 nin yapısını değiştirecek yeni ilaçların geliştirilmesinin 15 yıl kadar sürebileceği tahmin ediliyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Protein restriction cycles reduce IGF-1 and phosphorylated Tau, and improve behavioral performance in an Alzheimer’s disease mouse model

 
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. 

Kahverengi gözlülere daha fazla güven duyuluyor

200 öğrenciden oluşan bir denek grubu ile yapılan araştırma kahverengi gözlülerin mavi gözlülere göz rengigöre daha güvenilir bir imaj verdiğini gösteriyor. Araştırma için deneklere 80 kişiden oluşan mavi ve kahverengi gözlü kadın ve erkek fotoğrafı gösterildi ve fotoğraflara bakarak hangilerinin daha güvenilir bir imaj verdiği soruldu.

Deneklerin çok büyük bir kısmı kahverengi gözün gerek kadın gerekse erkekte daha çok güven telkin ettiğini belirttiler. Ayrıca bu araştırma, karşı tarafa güven verme konusunda sadece kahverengi göz renginin belirleyici olmadığını aynı zamanda geniş bir ağız, yuvarlak bir çene yapısının da belirleyici rol oynadığını ortaya çıkardı.

Kahverengi gözlüler tipik bir yüz yapısına sahiplerjournal.pone.0053285.g002

Göz rengi ile güvenirlik arasındaki ilişkiyi ele alan bu araştırmada oldukça ilginç bir sonuç daha ortaya çıktı. Bu ilginç sonuç kahverengi gözlülerin oldukça geniş ağız, yuvarlak çene ve iri gözlere sahip olmaları.

Bu da göz rengi ile yüz özelliklerini belirleyen genler arasında bir ilişki olabileceğini düşündürüyor.

Mavi gözlülük bir dezavantaj mı ?

Yapılan bu araştırma, mavi gözlülerin gerek partner bulma gerekse iş görüşmelerinde dezavantaja sahip olabileceklerini gösteriyor. 

Not: Daha önce yapılan başka bir araştırma kahverengi gözlü erkeklerin insanlar üzerinde daha dominant bir etki bıraktığını göstermişti.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Trustworthy-Looking Gesicht trifft Brown Eyes

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Parfüm seçerken bazı kokuları neden tercih ederiz

Bazı parfüm kokuları hoşumuza gider iken bazıları neden hoşumuza gitmez 

Şimdiye kadar cevabı bilinmeyen bu sorunun artık şimdi cevabı biliniyor. Max-Planck enstitüsünün yapmış olduğu fig 2araştırmada bu sorunun cevabının genetik kodlarımızda saklı olduğu bulundu. Buna göre parfüm seçiminde immuno-genler tarafından yönlendirilen ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yönelik tercihler rol oynamaktadır.

 Bağışıklık sistemi ve koku seçimi  

İnsanda, bağışıklık sisteminde rol oynayan yaklaşık 400 civarında gen bulunmaktadır. Bu genlere İmmunogen genler denmektedir. Her insanda bu genlerin birkaç değişik varyasyonu (İmmunogen varianten) bulunmaktadır ve bu varyasyonlar kişiye özel vücut kokusunu belirlemede de önemli rol oynamaktadır.

Kişiye özel vücut kokusu o kişinin immuno-genleri ve buna bağlı bağışıklık sistemi hakkında genetik bilgiyi de içermektedir. Örneğin; 1990 yılında yapılan bir araştırmada, birbirlerinin vücut kokusunu beğenen kadın ve erkeklerin MHC genlerindeki varyasyonlarının aynı olduğu tespit edilmişti. (Bak: Eş ve arkadaş seçiminde genlerin rolü) Ama asıl önemli olan MHC geninin varyasyonlu kısımlarının enfeksiyonel hastalıklara karşı antikorları üreten genetik şifreyi içeriyor olması.

Şimdi, Max-Planck enstitüsü, 1990 yılında yapılmış olan bu araştırmanın ışığında yeni bir araştırma daha yaptı. Deneklere hem parfüm kokusu hemde karşı cinsin vücut kokusu koklatıldı ve ardından gen analizleri ve MRT çekimleri yapıldı.

Sonuç

MCH genin aynı varyasyonuna sahip denekler aynı parfüm ve aynı vücut kokusunu beğendiler. Yani, parfüm kokusu ile vücut kokusu aynı genlerin aynı varyasyonları tarafından kontrol ediliyor.  Ayrıca bu araştırmada koku beğenisinin bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik bir eylem olduğu da tespit edildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Major histocompatibility complex peptide ligands as olfactory cues in human body odour assessment

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Fast food, astım ve egzama gibi alerjik hastalıklara yol açıyor

Pizza, döner ve hamburgerin bol miktarda tuz, şeker ve birçok tatlandırıcı ile katkı maddesi içerdiği ve bunların da kalp, kardiyovasküler ve diyabet gibi hastalıklara yol açtığı biliniyor.fig 5

Yeni Zelanda Auckland üniversitesinin yapmış olduğu geniş çaplı bir araştırmada fast-food ile beslenenlerin yüksek oranda astım ve alerjik hastalıklara yakalanma riski de taşıdığını bulundu.

181000 i elli farklı ülkeden olmak üzere yaşları 13 ile 14 arası değişen 319000 çocuk ve gençle yapılan geniş çaplı araştırma, haftada 1 ile 3 kez fast-food yiyenlerin sağlıklı beslenenlere göre daha fazla astım ve  alerjik hastalıklara yakalandığını gösteriyor.

Konu ile ilgili yapılan açıklamada, bu oranın gençlerde % 39, çocuklarda ise %27 olduğu belirtildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Do fast foods cause asthma, rhinoconjunctivitis and eczema? Global findings from the International Study of Asthma and Allergies in Childhood (ISAAC) Phase Three

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Viagranın yağ yakma özelliği

Viagra erkeklerde ereksiyon bozukluklarına karşı kullanılan etkili bir ilaçtır. Viagranın etken maddesi Sildenafil sitrat dır.

Sildenafil sitratın ereksiyon problemini düzeltme dışında şimdiye kadar hiç keşfedilmemiş bir başka işlevi daha ortaya çıkarıldı. Bonn üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, Sildenafil verilen şişman farelerin vücudunda bulunan beyaz yağ hücrelerinin yok olduğu ve farelerin şaşırtıcı bir şekilde normal kiloya eriştiği saptandı. Sildenafilin bu olumlu etkisinin ilerde obezite ve obeziteye bağlı iltihaplanmaları önlemede etkin bir şekilde kullanılabileceğini düşündürüyor.

Sildenafil vücutta nasıl çalışıyor

Sildenafilin vücutta nasıl çalıştığını geçmeden önce ereksiyonun nasıl gerçekleştiğine kısaca bir göz atmakta fayda var. 

Ereksiyon, bir reaksiyonlar zinciridir 

  • İlk reaksiyon, seksüel uyarılma ile başlar
  • Sonra sinir hücrelerinden beyne cGMP(guanozin monofosfat) sentezlenmesi için sinyal gönderilir
  • Sentezlenen cGMP, peniste erektil dokularda bulunan kasların gevşemesine ve buna bağlı olarakta kanın hızla  erektil dokulara akmasını sağlar
  • Son olarak, kanla dolan erektil dokular sertleşerek ereksiyon gerçekleşmiş olur

Ereksiyon bozukluğu: Birçok ereksiyon bozukluğunda PDE-5 (fosfodiesteraz 5) adında bir enzim baş rolü oynamaktadır. Bu enzim cGMP lerin sentezlenmesini engelleyerek penise kan gitmesini önler.

Viagra iş başında: İşte viagranın görevi tam da burada başlar. Viagranın içerisinde bulunan sildenafil, PDE5 leri bloke ederek cGMP miktarının artmasını sağlar. Miktarı artan cGMP ler  kasları gevşeterek penisteki erektil dokulara kanın gitmesini sağlar ve böylece ereksiyon gerçekleşmiş olur.

Sildenafilin görevi burada bitmiyor. Yapılan araştırmalar uzun zaman sildenafil verilen şişman farelerin kilo kaybına uğradığını da gösteriyor. Sildenafil´in kilo kaybında nasıl bir rol adığı ise şimdilik bilinmiyor.

Beyaz yağ hücreleri, kahverengi yağ hücrelerine dönüşüyor

Uzun zamandan beri cGMP in yağ hücreleri üzerindeki etkisini araştıran Bonn üniversitesi Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsünden araştırmacılar şişman farelere yedi gün boyunca Sildenafil  vererek yaptıkları araştırmada, farelerin şaşırtıcı bir şekilde zayıfladıklarını gördüler. Ayriyeten farelerden alınan dokuların histolojik analizlerinde de beyaz yağ hücrelerinin yok olduğu tespit edildi.  İleri analizlerde ise farelerin vücudundaki beyaz yağ hücrelerinin etkin bir şekilde kahverengi yağ hücrelerine dönüştüğü tespit edilmiştir.

Bu dönüşümün anlamı ne 

Beyaz yağ hücreleri göbek, kalça ve problemli bölgeler olarak adlandırılan bölgelerde depolanarak şişmanlığa sebep olurlar.Tüm hayvansal hücreler ortalama 1000 – 2000 mitokondri içerir. Mitokondriler hücrenin enerji ihtiyacını  karşılayan organelleridir. İçinde en az sayıda mitokondri bulunduran hücreler ise beyaz yağ hücreleridir.  Dolayısiyle beyaz yağ hücreleri vücut  tarafından  en son enerjisi kaynağı olarak kullanılırlar.

Kahverengi yağ hücreleri ise çok fazla mitokondri içerirler bu yüzden vücut kahverengi yağ hücrelerini çok kolay kullanarak ısı enerjisine dönüştürür. Bir başka deyişle kahverengi yağ hücreleri metabolizma tarafından çok daha kolay yakılarak enerjiye çevrilir.

Beyaz yağ hücrelerinin tehlikesi ve sildenafil in iltihabi reaksiyonlara karşı etkisi

Beyaz yağ hücrelerinin vücutta giderek artması şişmanlık sorununu da beraberinde getirir.  Bu da vücutta iltihabi areaksiyonların başlama riskini doğurur. İltihabi reaksiyonlar uzun vadede kalp krizi, kardiyovasküler hastalıklar, beyin kanaması, kanser ve diyabet gibi ağır hastalıkların oluşmasına sebep olan ciddi bir sağlık sorunudur.

Sonuç

Viagrada bulunan sildenafilin beyaz yağ hücrelerini kahverengi yağ hücrelerine dönüştürme özelliği, iltihabı reaksiyon tehlikesini de ortadan kaldırmış oluyor. Yani viagra sadece ereksiyon problemini çözmek ile kalmayıp, zayıflamaya da yardımcı olarak şişmanlığın oluşturduğu kalp krizi, kardiyovasküler hastalıklar, beyin kanaması, kanser ve diyabet gibi yan riskleri de önlüyor.

Farelerle yapılan bu çalışma ilerde obezite ve obeziteden kaynaklanan hastalıklarla mücadelede büyük umutlar vaat ediyor.

Uyarı: Bu araştırma fareler üzerinde yapıldı, insanlarda da farelerdeki gibi bir sonuç alınıp alınmayacağı henüz bilinmiyor. Yağlardan bir an önce kurtulmak için viagra kullanma konusunda acele edilmemesi gerekiyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Increased cGMP promotes healthy expansion and browning of white adipose tissue

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

2012 in review

Die WordPress.com-Statistik-Elfen fertigten einen Jahresbericht dieses Blogs für das Jahr 2012 an.

2012 Cannes Film Festivaline 4.329 film gönderildi. Bu blog, 2012 içinde yaklaşık 55.000 kez görüntülenmiş. Eğer her görüntülenen bir film olsaydı, bu blog 13 Film Festivaline ev sahipliği yapardı

2012 içinde, 23 yeni yazı yazıldı, bu blogun toplam arşivi 100 yazıya çıkıyor. 114 resim yüklendi, toplamda 11 MB. Bu yaklaşık haftalık 2 resim.

Yılın en yoğun günü 3.328 hit ile Nisan 11th oldu. O gün en popüler yazı Ülkelere göre ateizm ve IQ seviyesi. idi.

Klicke hier um den vollständigen Bericht zu sehen.

Çayın DNA’lara olumlu etkisi

Epidemiyolojik çalışmalar düzenli çay içen toplumlarda osteoporoz, kanser, kalp ve dolaşım hastalıklarının daha azcay2 rastlandığını gösteriyor.

Çayın sağlığımıza olan bu olumlu etkisinin sebebi şimdiye kadar pek iyi anlaşılamamıştı. Şimdi ilk kez Bremen Jacobs Üniversitesinden araştırmacılar çay içerisinde bulunan belirli maddelerin insan DNA’sı ile moleküler etkileşim içerisinde olduğunu buldular. Yapılan analizler çay içerisinde bulunan Çay polifenoli (Tee- Polyphenole) kromozomlar üzerinde bulunan telomerlere bağlanarak o bölgenin istikrarlı bir şekilde bozulmadan kalmasını sağladığını gösterdi. 

Aslında çay içerisinde iki çeşit Polyphenole bulunur. Bunlardan biri yeşil çayda bulunan Theaflavin digallat diğeri siyah çayda bulunan Epigallocatechin gallatedir. Çayda bolca bulunan ve antioksidan etkisi yüksek olan bu iki madde kuru çayın % 70 ni teşkil etmektedir.

Çay polifenoli nasıl çalışıyorfoto

Hücrede bulunan telomeraz enzimi, hücrenin her bölünmesinde telomeri bir parça kısaltır. Telomerin uzunluğu kritik bir alt sınıra ulaştığında ise hücre artık bölünmez ve ölür. Aslında ihtiyarlık denilen süreç budur. Yani kişi yaşlandıkça telomerleri nin boyu da kısalır. 

Bremen Jacobs Üniversitesi tarafından yapılan bu araştırmada çayda bulunan çay polifenoli telomerlere bağlanarak bu süreci yavaşlattığı bulundu. Araştırmada model hayvan olarak Drosophila (bir tür sinek) kullanıldı ve çay polifenoli verilen Drosophila´ların ortalama ömrünün % 20 arttığı görüldü. Drosophila dışında insan DNA’sı ile yapılan kültür çalışmalarında  de çay polifenoli nin insan DNA’sı üzerinde olumlu etkisinin olduğu görüldü. 

Telomer nedir

Telomerler, kromozomların uç kısmında yaklaşık 2000 tekrardan oluşan bir nükleotid dizilimidir. Bu dizilim „TTAGGG“ nükleotid sekansından oluşur.

İnsan hücreleri, kendini kopyalayarak yeniler ve kopyalama esnasında telomerler bir miktar kısalır. Telomerlerin bu kısalması yılda yaklaşık olarak 31 harf uzunluğundadır. İnsanların yıllar geçtikçe yaşlanmasının sebebi „TTAGGG” dizisinin gittikçe azalmasından kaynaklanır.

Bu kısalmayı çevresel faktörlerde hızlandırabilir. Örneğin, soluduğumuz kötü hava veya sigara içmek gibi akciğer hücrelerini doğrudan etkileyen olumsuz faktörler hücrelerin tahribatına sebep olmaktadır. Tahrip olan hücreler ise kendini zamanından önce kopyalayarak yenilemeye çalışırlar. İşte bu zamanından önce yenilenmeler, telomerin normalden daha çabuk kısalmasına sebep olur. Sigara içen veya kötü havayı soluyan kişilerin yaşına göre daha yaşlı görünmesinin sebebi telomerlerin zamanından önce kısalmasıdır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Phenolic promiscuity in the cell nucleus – epigallocatechingallate (EGCG) and theaflavin-3,3′-digallate from green and black tea bind to model cell nuclear structures including histone proteins, double stranded DNA and telomeric quadruplex DNA

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

´