Erkekde penis kemiği neden kayboldu

Evrimsel süreçte 7 milyon yıl kadar önce insanla şempanzenin yolları ayrıldı. Her iki tür geçen bu 7 milyon yıl içerisinde, genetik ve morfolojik (görünüm) olarak farklılaşmaya başladı.

Genetik ve morfolojik değişim bazı organlarda az bazılarında ise çok fazla oldu. Bazı durumlarda ise bir organın bir parçası tamamıyla ortadan kalktı. Örneğin omurganın bir uzantısı olan kuyruğun insanda tamamıyla ortadan kalkması gibi.

Penis Kemiği

Penis kemiği, penis içerisinde bulunan bazen düz, bazen eğimli, bazende köşeli olan bir kemiktir. İnsan hariç tüm primatlarda (goril, şempanze, çıta, tüm maymunlar), kurt, köpek, fare, aslan, kaplan, köstebekgiller ve daha birçok hayvanın penisinde, penis kemiği bulunmaktadır.

İnsanda penis kemiği neden yok ?

Penis kemiğinin insanda neden olmadığı çok uzun zamandır merak ediliyordu ama şimdiye kadar bu konuda elde yeterli bilgi yoktu.

Yapılan genetik çalışmalar ile bu sorunun cevabı ortaya çıkarıldı. Evrimsel süreçte insan DNA zincirinde bulunan 510 farklı bölgeyi kaybetti. (hDELs – human-specific deletions). Kaybedilen bu 510 farklı bölge şempanze ve diğer hayvanlarda penis kemiğinin oluşmasından sorumlu bölgelerdir. Biyologlar için ilginç olan, bu 510 bölgenin protein sentezi için gerekli gerekli kodu içermeyen junk DNA (Çöp DNA)* denilen kısımda olması.

İnsanda kaybolan ama bazı hayvanlarda halâ faal olarak bulunan bu 510 farklı bölge yakınında yer alan AR Geni nin (Androgen-Receptor Gens) çalışmasını regüle ederek penis kemiği ve hayvanlara has bıyık ve kıl oluşumunu sağlar.

Ek bilgi: Konumuz ile alakalı değil ama yine de bu değerli ek bilgiyi vermeden geçmeyelim. Şempanzelerde halâ bulunan ama insanlarda kaybolmuş başka bir DNA bölgesi daha var. Bu bölge, beyinde sinir oluşmasını engelleyerek, şempanzelerde daha küçük beyin oluşmasına neden olur.

Evrimsel süreçte penis kemiği neden kayboldu ?

Şempanzelerin çiftleşme süresi birkaç dakika ile sınırlıdır. Rakiplerin bolca bulunduğu bir ortamda çiftleşmenin gerçekleşmesi için penis kemiğine büyük iş düşmektedir. Çünkü orman ortamında veya ağaç üzerinde ereksiyon için gerekli süre çoğu zaman olmayabilmetedir.

İnsanlar da şempanzeden ayrıldıktan sonra büyük bir ihtimal penis kemiğine sahipti. Bir süre sonra bir şekilde gelişen tesadüfi bir mutasyon ile bazı erkeklerde penis kemiği kayboldu. Belirli bir süre kemikli ve kemiksiz penisli erkekler aynı popülasyonda birlikte yaşadılar.

Kadının seçici rolü (doğal seleksiyon / doğal ayıklanma)

Modern insan atası durumundaki şempanzeler 800.000 ile 1.000 000 yıl kadar önce monogamiye, yani tek eşliliğe geçti. Artık cinsel partnerini seçiminde kadında etkili rol almaya başladı. Kadının için erkek seçiminde kemikli bir penis her zaman yanıltıcı olabilirdi. Oysa sağlıklı yeni jenerasyonlar için uzun süreli erksiyonların önemi büyüktü. İşte bu aşamada kemiksiz penis populasyonda aranan bir özellik olmaya başladı.

Bu ne anlama geliyor: Kadınlar tarafından kemiksiz penisli erkekler tercih ediliyor ve onlardan çocuk sahibi oluyorlardı, dolayısı onların çocukları da aynı genetiksel materyale sahip oldukları için kemiksiz penis ile doğuyorlardı. Belirli bir süre sonra populasyonda kemikli penisli erkekler seçmedikleri için evrimsel süreçte kayboldular.

Çöp DNAlar* gen değildir, iki gen arasında yer alırlar ve şu zamana kadar ne işe yaradıkları pek bilinmiyordu.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Human-specific loss of regulatory DNA and the evolution of human-specific traits

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Aşkın genetiği

Yaşama dair hiçbir şey yoktur ki, genlerimizin kontrolünde olmasın. Örneğin; sevinçler, üzüntüler, öfkeler, hastalıklar, boy, göz rengi, deri rengi, ilgiler, ilgisizlikler, dindarlık, ateistlik, yetenekler, arkadaş seçimi, eş seçimi gibi daha binlerce yaşama dair özellik genlerimizin kodladığı hormonlar tarafından şekillenir. Aşk da, genlerimizin kontrolünde gelişen biyokimyasal bir olaydır.

Aşk insanı neden bu derece derinden etkiler ve aşık olan kişi neden gerçeklerden uzaklaşarak, hayal dünyasında gezer. Bütün bu soruların cevabı beynin biyokimyasında yatmaktadır. Yani aşk, kişinin beyninde adeta hormonal bir fırtına başlatır.

Aşk, beyinde ne gibi değişikliklere sebep oluyor

Bu sorunun cevabı, yeni aşık olmuş kişilere aşık olduğu kişinin fotoğrafları gösterilerek ve bu esnada beyin tomografisi çekilerek arandı. Tomografi çekimleri sonunda beynin ödüllendirme mekanizmasının bulunduğu, korkuların algılandığı ve kişinin kendi dışındaki insanları değerlendirildiği Hippocampus, Nucleus caudatus, Putamen ve Nucleus accumbens bölgelerinin aktif hale geldiği tespit edildi.

Kokain bağımlılarında da aynı reaksiyon görülüyor

Aşık olan kişinin beynindeki bu değişiklikler hiç kuşkusuz hormonal bir değişimin sonucu ortaya çıkıyor ve bu değişikliklerde başrolü mutluluk hormonu olarak adlandırılan Dopamin* oynuyor.

Dopamin, kişiye coşku ve sevinç veren bir hormondur. Bu hormon kişiyi coşku ve sevince bağımlı hale getirerek beyinde adeta hormonal bir fırtınanın kopmasına sebeb olur.

İlginç bir durum: Bir aşığın terk edildiğinde gösterdiği reaksiyon ile bir kokain bağımlısının kokain bulamadığı zaman gösterdiği reaksiyon benzerlik göstermektedir. Her ikisinde de depresyon hali görülüyor. Depresyonun sebebi ise beynin dopaminsiz kalmasıdır. Gerek terkedilen aşığın beyni, gerekse kokainsiz kalan bağımlının beyninin ödüllendirme mekanizması halâ aktiftir ve dopamin ile ödüllendirilmeye devam etmek ister.

Aşık bağımlısı olduğu dopamini tekrar bulabilmek için kaybedilen sevgiliyi tekrar kazanmak ister. Aşkın bu melankolik hali aslında beynin ödüllendirme mekanizmasının dopaminsiz kalmasının sonucunda ortaya çıkar. (1)

Vasopressin ve Oxytocin

Aşık olan kişinin beyninde dopaminin yanı sıra Vasopressin ve Oxytocin hormonları da önemli rol oynamaktadır. Bu konuda hayvanlar ile yapılan çalışmalar, AVP geni tarafından sentezlenen Vasopressin hormonunun erkek farelerin dişi farelere bağlanmasında etkili rol oynadığını gösteriyor.

Açıklama: AVP geni insanda 12. kromozom üzerinde 1257 bp uzunluğunda bir gendir ve bu genin bilinen 334 değişik formu bulunmaktadır. Kişinin eşine ne kadar bağlı olacağı bu formların nükleotid dizilimi ile doğrudan ilintilidir. Kimi zaman genin dizilimindeki tek bir harflik değişiklik sentezlenecek olan Hormonun/ Proteinin yapısını ve etkisini büyük ölçüde değiştirilmektedir. Bu fonksiyonel etki aşkın şiddetini belirlemede büyük bir öneme sahiptir. Hiç evlenmeyen, daha doğrusu evlenmeyi tercih etmeyen erkeklerde AVP geninin belirli bir formunun bulunduğu ve bu forma sahip erkeklerin evlenseler bile mutlu olmadıkları biliniyor. (2)

Oxytocin hormonu

Oxytocin hormonu korkuyu ve stresi azaltarak diğer insanlarla ilişki kurmayı kolaylaştırır. Bu hormon bebek emziren kadınlarda oldukça fazla salgılanarak çocukla anne arasında yakınlaşmayı sağlar. Orgazm sırasında, karşı cinsle tensel ve göz temasında Oxytocin hormonu oldukça fazla salgılanır. Bu hormona aynı zamanda Eşe bağlılık hormonu denmektedir.

Sonuç

Dopamin, vasopressin ve oxytocin aşkın kimyasını belirleyen en önemli hormonlardır. Bu hormonların vücuttaki yapısı ve miktarı aşkın şiddetini belirlemektedir.

Dopamin*: İnsanda 9. kromozomda bulunan DBH geni tarafından sentezlenen bir nörotranmitteldir.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Reward, Addiction, and Emotion Regulation Systems Associated With Rejection in Love
  2. Genetic variation in the vasopressin receptor 1a gene (AVPR1A) associates with pair-bonding behavior in humans

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.