IGF1 geni ve güçük köpeklerin atası

Evcil hayvanlar içerisinde köpeğin ayrı bir yeri vardır. İnsanlar köpekleri on binlerce yıl önce kurttan evcilleştirerek bugünkü haline getirmiştir. İnsanlar muhtemelen 15 – 20 bin yıl kadar önce yiyecek artıklarını yemek için gelen kurtların arasından uysal olanlarını yakalayarak ve bunları kendi aralarında çiftleştirerek ve şimdiki evcil köpeği elde ettiler.

Köpekler, canlılar arasında en fazla çeşidi (ırkı) bulunan türdür. Köpeklerdeki bu çeşitliliğin sebebi, insanların onbinlerce yıldır değişik köpek ırklarını birbirleri ile çiftleştirerek yeni ırklar elde etme tutkusundan kaynaklanmaktadır. İnsanların köpeklere bu kadar düşkün olması ve ondan sürekli yeni ırklar elde etme tutkusu, köpeklerin atasını geriye doğru takip etmekte ve genetik soy ağacını çıkarılmasında büyük zorluklar çıkarmaktadır.

Kaliforniya üniversitesi evrim genetiği bölümünden Melissa Gray, 9 kg dan daha hafif küçük köpeklerin IGF1*genini (İnsulin-like growth factor 1) inceledi ve bu köpeklerin ortadoğuda yaşayan Bozkurtlardan evcilleştirildiği sonucuna vardı.

Melissa Gray, bu araştırma için 3 farklı büyüklükte köpekten almış olduğu kan, doku ve salya örneklerini inceledi ve IGF 1 geninin DNA diziliminin ortadoğu bozkurtları ile daha çok benzeştiğini buldu.

IGF1 geni* :12 kromozomda bulunur ve karaciğer ve bağırsak ve böbrekte aynı ismi taşıyan insülin benzeri bir hormon kodlar. Bu hormon, vücudun büyümesinden, kasların ve iskeletin gelişmesinden sorumludur.

Not : 30 kg ve üzeri köpekler, büyük köpek kategorisine girmektedir.

ilk yayınlanma tarihi :28. Februar 2010 14:26

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. The IGF1 small dog haplotype is derived from Middle Eastern gray wolves
  2. Top dogs: wolf domestication and wealth

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Psikopat ile dopamin arasındaki ilişki

Herkes yaptığı işin veya hizmetin karşılığını almak ister. Kişilerdeki bu beklenti kimi zaman maddi, kimi zaman manevi olabilmektedir. Bir anlamda kişi yaptığı işin bir şekilde takdir edilmesini veya başka bir ifade ile ödüllendirilmesini ister. Bu ödül bazen bir alkış, bazen bir teşekkür, bazen para, bazen bir madalya, bazende psikolojik memnuniyet olabilir.

Dopamin ve ödüllendirme arasındaki ilişki

Ödüllendirme, beynin Mesolimbic pathway denilen kısmında kişiye mutluluk ve coşku veren dopamin hormonu salgılanmasıyla yapılır. Beynin Mesolimbic pathway denilen kısmında meydana gelen bir rahatsızlık kişinin sürekli olarak dopamin hormonu ile ödüllendirilerek rahatlamak istemesine sebep olur ki, bu da kişinin psikopat davranışlar sergilemesine yol acar.

Psikopat, ödüllendirme söz konusu olunca hiç bir toplumsal kural ve yasa tanımaz. Hatta kriminal davranışlar sergilemekten bile çekinmez.

Amerika Vanderbilt Üniversitesinden Joshua Buckholtz ve ekibi dopamin hormonu ile beynin ödüllendirme sistemi arasındaki ilişkiyi ele alan klinik bir araştırma yaptı.

Araştırma için kriminal ve antisosyal kişilik bozuklukları bulunan 30 kişilik bir denek grubunun PET (Positron Emission Tomografi) ve fMRI (Magnetresonanztomographie) yöntemi ile beyin tomografisini çekildi.

iki farklı yöntemle yapılan ölçümler

  1. PET ile yapılan beyin tomografisi çekimleri esnasında deneklere önce düşük dozda amfetamin verildi ve aynı anda dopamin miktarı ölçüldü. Ölçüm sonuçları, psikopatlardaki dopamin miktarının kabul edilebilir dopamin miktarının dört katı daha fazla olduğunu gösterdi.
  2. fMRI ile yapılan beyin tomografisi çekimlerinde ise deneklere başka bir yöntem uygulandı. Deneklere fMRI çekimi esnasında ekranda hızla geçen şekillerden, “Beyaz renkli karelerin” üzerine basabildiği takdirde 5 Dolar kazanacağı söylendi. fMRI elde edilen sonuçlarda da, tıpkı PET den çıkan sonuçlarında olduğu gibi psikopatın beyninde dört kat fazla dopamin olduğu tespit edildi.

Sonuç

Yapılan bu araştırma, psikopatın beyni olaylar karşısında sürekli olarak aşırı dozda dopamin salgılayarak kişiyi ödüllendirmenin coşkusuna kaptırımak istiyor. Başka bir ifade ile psikopat ödüllendirilmeye programlanmıştır ve ödüllendirmenin coşkusunu yakalayabilmek için her türlü akıl dışılığa, her türlü kriminal olaya, her türlü kanunsuzluğa korkusuzca baş vurama eğilimindedir.

ilk yayınlanma tarihi :16. März 2010 13:28

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Mesolimbic dopamine reward system hypersensitivity in individuals with psychopathic traits

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Stres altında kadın ve erkek beyni

Kadın ve erkek beyninin stres altında farklı bölgeleri çalışıyor.

Stresli durumlarda kadın ve erkek beyninin aktivitesi

  • Erkek beyninin Prefrontal Cortex denilen sağ yarısına kan akışı hızlanıyor. Beynin bu bölgesi mücadele et yada kaç kararını veren bölgesidir.
  • Kadınlarda ise beynin Limbik Sistem denen, beynin orta çizgisinin sağ ve sol yanına kan pompalanıyor. Beynin bu bölgesinin duygusallıktan sorumlu olan bölgedir.

Uzmanların tavsiyesi 

  1. Gerçekci olun.
  2. Kendiniz aşan sorumluluk altına girmeyin.
  3. Uykuyu ihmal etmeyin.
  4. Stresin üstesinden gelmek için spor yapın.
  5. Kitap okuyun.
  6. Küvette uzunca kalarak relax olun.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Brain Imaging Shows How Men And Women Cope Differently Under Stress

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Ülkelere göre ölüm riski

The Lancet Dergisinde yayınlanan çalışmanın sonucuna göre;

Yetişkinlerde ölüm riskinin en az olduğu ülkeler

  • Erkeklerde İzlanda ,
  • Kadınlarda Kıbrıs. (Kıbrıslı Türk kadınlar hariç. Onlar istatistiğe dahil edilmemiş)

Ölüm riskinin en fazla olduğu ülkeler 

  • Erkeklerde İsviçre,
  • Kadınlarda ise Zambia.

ilk yayınlanma tarihi : 20 Mayıs 2010 Perşembe

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Worldwide mortality in men and women aged 15—59 years from 1970 to 2010: a systematic analysisOriginal Text

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Beyin tümörü tanrıya bağlılığı güçlendiriyor

Tümörden dolayı beyin dokusu zarar gören kanser hastalarının gerek tümör alınmadan önce, gerekse tümör alındıktan sonra tanrıya olan inancı güçleniyor.

Tanrı inancının ne kadar güçlü olacağı ise tümörün nerede olduğuna bağlı olarak değişiyor .
Beynin üst orta ve alt kısmındaki tümörler (Temporal ve parietal cortex), beynin ön kısmındaki tümörlere göre (Frontal Cortex) tanrıya bağlılığı daha fazla güçlendiriyor.

ilk yayınlanma tarihi :23. Mai 2010 12:51

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

The Spiritual Brain: Selective Cortical Lesions Modulate Human Self-Transcendence

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Şizofreniye yeni bir umut mu ?

Ohne Titel

Şizofrenin sebebi şu ana kadar tam olarak anlaşılmış değil. Bu konuda şimdiye kadar birçok hipotez ileri sürüldü.

Bunlardan bazıları şunlardır

  • Çocukluk yaşlarda geçirilen enfeksiyonal bir hastalık,
  • Kalıtsal sebepler,
  • beyin dokusundaki belirgin değişiklikler
  • ve daha onlarca neden…

Şizofreni nin sebebi şu ana kadar tam olarak anlaşılmış değil. Bu konuda şimdiye kadar birçok hipotez ileri sürüldü.

Bunlardan bazıları şunlardır

  • Çocukluk yaşlarında geçirilen enfeksiyonal bir hastalık,
  • Kalıtsal sebepler,
  • beyin dokusundaki belirgin değişiklikler

ve daha onlarca neden…

Şimdiye kadar öne sürülen buna benzer birçok hipotezin hiçbirisi, şizofreni için gerçek sebep olarak kabul görmedi. Hatta bunlardan bazılarının hastalıkla direk ilintisi nin bulunmasına rağmen… Bu konuda o kadar fazla suçlu arandı ve bulundu, ki, bunlardan hangisi sebep hangisi sonuç olduğu tam olarak tespit bile edilemedi.

İsveç Üniversitesi Tıp fakültesi Karolinska Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada, şizofreni hastalarının beyninde hastalığın başlaması ile birlikte inflammatory substances* seviyesinin yükseldiği bulunmuştur. (İnflammatory substances*: iltihaplanmaya sebeb olan maddelerin genel adı)

Şizofreni belirtilerin görülmeye başladığı andan itibaren hastaların omuriliğinden alınan Liquor cerebrospinalis denilen renksiz bir sıvının yapılan analizlerinde, iltihaplanmaya sebep olan Interleukin-1 beta miktarının oldukça yüksek seviyede olduğunun görülmesi ve sağlıklı kişilerde bu oranın neredeyse yok denecek kadar az olması, şüpheleri ister istemez Interleukin-1 beta üzerine çekti.

İnterleukin-1beta, beynin immün sistemini aktif hale getirdiğini söyleniyor ama beyinde İnterleukin-1 beta seviyesinin yükselmesinin gerçek nedeni tam olarak bilinmiyor. Sebebin geçirilen herhangi bir enfeksiyondan mı yoksa immün sistemin kendisinden mi kaynaklandığı yapılacak olan yeni araştırmalar ile ortaya çıkarılacak.

Açıklama: İnterleukin-1 beta in hakkında kısıtlı bilgiye sahibiz. Şu ana kadar İnterleukin-1 beta nin farelerde ve insanlarda dopamin mekanizmasını bozduğu bilinenler arasında.

Eğer  şizofreni belirtilerin başladığı anda hastanın immün sistemi tedavi edilirse, hastalığın ilerlemeden önüne geçilebilmesi belki mümkün olabilir !!!

Not: Dopamin vücudun ürettiği doğal bir hormondur (Neurotransmitter diğer), organlara giden kan akışını düzenleme de, vücuttaki hassas dengelerin korunmasında, kişiye mutluluk vermesinde rol oynayan önemli bir hormondur. Dopamin aynı zamanda vücudun ödüllendirme sistemidir (MS).

ilk yayınlanma tarihi :13. April 2010 14:18

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Serotonin, insülin ve diyabet arasındaki ilişki

Mutluluk hormonu olarak da adlandırılan serotoninin vücutta bilinen birçok fonksiyonu vardır. Örneğin kan dolaşımının düzene sokulması, sindirim sisteminin düzenli çalışması, vücut ısısının ayarlanması  bunlardan bazılarıdır. Bunun dışında vücutta gündüz ve gece ritminin ayarlanması, iştahın kontrolu ve düzenli bir sex hayatının olması gibi önemli fonksiyonlar serotonin vücutta yeterli miktarda bulunması ile doğrudan bağlantılıdır.

Neden şeker ?

Şeker hücre için enerji kaynağıdır, bu yüzden hücrelerin şekere ihtiyacı vardır. Yiyeceklerle alınan şeker, önce kana karışır, kandaki şeker insülin vasıtası ile hücrelere taşınır ve hücrelerde enerji olarak kullanılır.

Neden İnsülin ?

İnsülin, kandaki şekerin hücrelere götürülmesini sağlar. Vücutta insülin yeterli miktarda üretilemiyor ise veya hiç üretilmiyorsa kandaki şeker hücrelere taşınamaz, bunun sonucunda kandaki şeker miktarı yükselirken, hücrelerde enerjisiz kalır. Sağlıklı bir kişide, hem serotonin hemde insülin pankreasta depolanır.

Serotonin hormonunun pankreastaki ß-hücrelerindeki varlığı 30 yıldan beri biliniyordu, fakat serotoninin görevi hakkında pek fazla bilgi yoktu.Figure 5

Neden serotonin ?

Yeni araştırma sonuçlarına göre serotonin pankreasta insülinin salgılanmasını kontrol ederek, kandaki şeker miktarının normal seviyeye gelmesini sağlıyor. Farelerle yapılan yapılan deneylerde bunu doğrular yönde.

Serotonin – İnsülin – Şeker Mekanizması nasıl çalışıyor

  1. Farelerde Tryptophan-Hydroxylase enziminin üretimini yapan gen knockout denilen teknikle devre dışı bırakılıyor.
  2. Tryptophan-Hydroxylase enzimi olmadan serotonin enzimi sentezlenemiyor.
  3. Serotonin olmayınca, pankreastaki insülin miktarı yeterli seviyeye getirilemiyor.
  4. İnsülin yeterli seviyede olmayınca fareler diyabet hastası oluyor.

Bu mekanizmanın deşifre edilmesi diyabet hastalığının tedavisinde yeni ufuklar açıyor.

ilk yayınlanma tarihi: 5. Mai 2010 15:32

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Intracellular Serotonin Modulates Insulin Secretion from Pancreatic β-Cells by Protein Serotonylation

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Hamilelikte erkek bebekler daha fazla gıdaya ihtiyaç duyuyorlar

Hamile fareler ile yapılmış olan bir araştırma, eğer anne fare erkek bebeğe hamile ise alacağı gıda dişi bebek hamileliğinde alacağı gıdadan daha fazla olduğunu gösteriyor.

Ayrıca araştırmada ilginç bir sonuç daha elde edildi. Buna göre eğer anne erkek bebek hamileliğinde yetersiz besleniyorsa düşük yapma riski artıyor.

Araştırma bir çok değişik hamile fareler ile tekrarlanmış ve hep aynı sonuç elde edilmiştir. Elde edilen bu sonuçlar araştırmacıların aklına “Acaba bir Beslenme Geni var mi sorusunu akla getirdi. Ve gen boyutunda yapılan araştırmalar gerçekten de beslenme ile ilgili genlerin olduğunu işaret ediyor.

F2.large

Araştırma için hamile farelere üç değişik diyet planı uygulandı

  1. Gruba çok yağlı ve karbonhidratlı gıdalar,
  2. Gruba az yağlı gıdalar,
  3. Gruba ise çok az yağlı gıdalar,

ile beslendi ler.

Hamileliğin 12,5, günün sonunda, yani hamileliğin tam yarısında ki, bu süre aynı zamanda cinsiyet hormonlarının faaliyete geçtiği zamandır, yavru fareler anne rahminden çıkarılarak 40.000 gen incelemeye alındı. Yapılan gen analizleri alınan gıdanın çeşidine göre 211 genin farklı olduğunu gösterdi.

Embriyonal incelemede elde edilen sonuçlar:

  • Yüksek kalorili gıdalar ile beslenen annelerden alınan erkek embriyoların daha iyi korunduğu tespit edildi.
  • Düşük kalorili gıdalar ile beslenen annelerden alınan erkek embriyoların ise hasar gördüğü tespit edildi.

Sonuç

Bu araştırma hamilelikte beslenmenin, özellikle de erkek bebek hamileliğinde yeterli gıda almanın önemli olduğunu, ayrıca beslenmeyi kontrol eden genlerin de var olduğunu gösteriyor.

ilk yayınlanma tarihi : 23. Mai 2010 12:22

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
 

Contrasting effects of different maternal diets on sexually dimorphic gene expression in the murine placenta

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Multiple Sklerose (MS) ile savaşta vitamin D

D Vitamini, vücut için hayati derecede önemli ve vazgeçilmez bir elementtir. D Vitaminin parkinson, demenz, diyabet 1, kalp hastalığı ve bazı kanser türleri ile savaşta etkili ve önleyici rol aldığı uzun zamandır biliniyordu. Son yapılan araştırmalar D-Vitamini nin Multiplen Sklerose (MS) ile savaşta da etkili olduğunu ortaya çıkardı.

Son yapılan araştırmadan elde edilen dikkat çekici başlıca sonuçlar şunlardır

  • Hamilelikte alınan D vitamini doğacak olan çocukta olası bir MS riskini düşürüyor.
  • Ailesinde MS hastalığı bulunan kişilerin çocukları profilaksi* olarak D-Vitamini aldığı takdirde, hastalığın ilerde ortaya çıkma riskini azalıyor.

Profilaksi *: Hastalık daha henüz ortaya çıkmadan önce, koruyucu olarak alınan ilaç ve preparatlar.

Güneş ışığı ile MS arasında ilişki

Güneş ışığının çok az görüldüğü iskoçya ve kuzey ülkelerinde MS hastalığı fazla görülmesi, buna karşın güneş ışığının fazla olduğu güney ülkelerinde az görülmesi ve ayrıca hamileliğini güneşli aylarda geçiren kadınların çocuklarında yani ekim – kasım aylarında doğan çocuklarda MS hastalığının az görülmesi dikkatleri D vitamini ile MS arasındaki ilişkiye çekti.

Buradan yola çıkan Kanadalı araştırmacılar küçük bir araştırma yaptılar. Bu araştırma için MS hastalarına yüksek dozda D vitamini verdiler ve hastaların sağlık durumunu izlemeye aldılar.

Hastaların bir yıl sonra yapılan incelemesinde hastalardaki atak oranının % 40 oranında azaldığı ve hastalığın hafif gerilediği görüldü. (Neurology 2010; 74:1852)

Bu araştırma için hastalar iki gruba ayrıldı

Untitled-9

  1. Gruba günde 14000 IU*(ünite) D vitamini ve 1200 mg kalsium verildi.
  2. Gruba günde en fazla 4000 IU (ünite) D vitamini verildi.

Sonuç

Birinci grupta bulunan ve yüksek dozda vitamin D verilen hastaların atak sayısının % 44 ile % 26 arasında düştüğü tespit edildi. Araştırma küçük bir grup ile yapıldığı için daha güvenilir sonuçların büyük gruplarla yapılacak olan araştırmalarla ortaya çıkacağı belirtildi.

D Vitamini ve Güneş ışığı 

D Vitamini vücuda gıdalar yolu ile Provitamin D olarak alınır ve güneş ışığı ile D vitaminine dönüştürülür. Eğer güneş ışığı yoksa D vitamini nin gıda yolu ile alınması pek birşey ifade etmemektedir.

Balık, yumurta, tereyağı, peynir, mantar vitamin D bakımından zengin gıdalardır.

Günlük D vitamini ihtiyacı

D vitamini U

Not: Ayrıca D Vitamini + Güneş ışığının meme kanseri riskini de düşürdüğü yapılan araştırmalar arasında yer almaktadır. Bu konudaki makale Eylül 2010 tarihinde Cancer Epidemiol Biomarkers Prevention dergisinde yayınlanmıştır.

Açıklama

  • IU*: International unit
  • 1U vitamin D = 0.025 μg vitamin D
  • 1 μg D vitamini = 40 ünite D vitamini

ilk yayınlanma tarihi : 26 Mayıs 2010 Çarşamba

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar 

  1. Vitamin D: hope on the horizon for MS prevention?
  2. A phase I/II dose-escalation trial of vitamin D3 and calcium in multiple sclerosis
  3. http://ods.od.nih.gov/factsheets/VitaminD-Consumer/

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Tüp bebek sağlıklı mı?

İlk tüp bebek Louise Brown, 25 temmuz 1978’de doğdu, o günden bugüne kadar onbinlerce tüp bebek dünyaya geldi.

75 tüp bebek ile 100 normal bebeğin karşılaştırmalı yapılan gen analizinde % 6 ile % 8 lik bir fark bulunmuş ve bu farklı genler incelemeye alınmıştır. İncelenen genlerin birkaçının gelişimle, diğerlerinin ise yağ mekanizması ile ilgili olduğu bulmuştur.

Araştırmayı yapan Temple Üniversitesi tıp fakültesi’nden Prof. Carmen Sapienza, tüp bebeklerde görülen bu % 6 ile % 8 lik farkın ilerde ciddi sorunlar ortaya çıkarmasının mümkün olabileceğini belirtmiştir.

Prof. Carmen Sapienza ayrıca  tüp bebeklerde görülen düşük kilolu doğumların, bebeklerin ileriki yaşamlarında diyabet, obezite, hipertansiyon ve bazı kanser tiplerine yatkınlık gibi riskler oluşturabileceğini belirtmiştir.

ilk yayınlanma tarihi :26 Mayıs 2010 Çarşamba

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Are ‘Test Tube Babies’ Healthy?