Kronik Yorgunluk Sendromunun bağırsak florası ile bağlantılı olduğu keşfedildi.

Kronik Yorgunluk Sendromu nedir

Altı aydan daha uzun süre devam eden, uyuma ve dinlenme ile geçmeyen aşırı fiziksel ve zihinsel yorgunluğa Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) adı verilir.

Kronik Yorgunluk Sendromu sadece bir yorgunluk olmakla kalmayıp kas ağrısı, baş ağrısı, boyun ağrısı, eklem ağrısı, uyku bozukluğu gibi sorunları da beraberinde getiren kompleks bir hastalıktır. [1] Hastalığın kesin sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte aşırı stres, beslenme alışkanlığı, genetik yatkınlık ve viral enfeksiyonlar gibi faktörlerden şüpheleniliyor.

Hastalığın sebebinin tam olarak bilinmemesi doktorların hastalığa kesin teşhis koymasını zorlaştırıyor. Doktorlar, Kronik Yorgunluk (YKS) şikayeti ile gelen hastaların yapılan muayenesinde somut bir bulguya rastlamazsa, hastalığın psikolojik ya da kuruntudan kaynaklandığı yargısına varıyorlar ki, bu yaklaşımın doğru olmadığı ilerleyen zamanda anlaşılıyor.

Son zamanlarda Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) hakkında yapılan araştırmalar hastalığın net bir şekilde biyolojik nedenlerden kaynaklandığını gösteriyor.cfs

Bu konuda yapılan araştırmalardan bazıları Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) hastalarının beyninde karakteristik anormallikler[2] ile bağışıklık sisteminde önemli değişiklikler olduğunu gösteriyor[3].

Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) hastalarının bağırsak florasında keşfedilen değişiklikler

Cornell Üniversitesinden Ludovic Guilloteaux ve ekibinin 48 KYS hastası ile 39 sağlıklı insanın dışkı ve kan örneklerini karşılaştırarak yaptığı araştırma bağırsak florası ile Kronik Yorgunluk Sendromu arasında şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir bağlantının olduğunu gösteriyor. [4] Ludovic Guilloteaux ve ekibi, bu araştırma için deneklerden aldığı dışkı ve kan örneklerinde bağırsak bakterilerinin DNA ları ile kanda bulunan beş farklı inflamasyon belirteçlerin konsantrasyonunu ölçütüler.

Untitled-3

Bağırsaktaki bulgular

Bağırsaktaki bulgulara geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için kısaca Bağırsak florasından bahsetmek gerekiyor.

Bağırsak florası, sindirim sisteminde yaşayan ve vücuda alınan gıdaları sindirmekle görevli, sayıları 10 milyon ile 1 katrilyon arasında değişen yaklaşık 500-1000 değişik türdeki mikroorganizmanın genel adıdır.

Sağlıklı bir insanda bağırsak florasındaki bakterilerin %98’i faydalı bakterilerden oluşur ve bunlar bağırsakta kaldığı müddetce faydalı görevlerine devam ederler. Eğer bu bakteriler bir şekilde bağırsaktan kana geçerse iltihabi reaksiyonlar başlayarak kişinin hastalanmasına sebep olur.[5]

Bağırsak florasının azlığı veya belirli bakterilerin bağırsakta bulunmaması Crohn hastalığı gibi kronik ve iltihabi bağırsak hastalıklarının ortaya çıkmasına yol açar. Bu bakımda bağırsak florasındaki bakterileri gerek sayısının gerekse çeşidinin eksilmemesi önemlidir.

Guilloteaux ve ekibi yaptıkları bu araştırma ile Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) hastalarının bağırsak florasında sağlıklı insanlara göre daha az mikroorganizmanın bulunduğunu ve var olanların da daha az hareketli olduğu tespit etti.

Kanda bulgular

Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) bulunan hastaların kanında bir inflamasyon belirteci olan Lipopolisakkarit-Bağlayıcı Protein (LBP) seviyesinin yüksek olduğu gözlendi. Bu durum, hastanın bakteriyel bir enfeksiyon ile karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Lipopolisakkarit-Bağlayıcı Protein (LBP), bakteriyel enfeksiyonu fark ederek vücudu savunma için alarma geçirir. Yani LBP‘nin kanda yükselmesi bağışıklık sisteminin bakteriyel bir enfeksiyona karşı verdiği doğal bir yanıttan başka bir şey değildir.

Bakteri kana nereden ve nasıl geçiyor

Sağlıklı bir bağırsak duvarından kana bakteri, mantar, parazit ve toksik atıkları geçemez. Çünkü bağırsak duvarının yapısı buna müsade etmez. Ancak hasarlı bağırsaklarda (sızıntılı bağırsak, ingilizce:leaky gut) veya Geçirgen Bağırsak Sendromu hastalarında bakteriler ve toksik maddeler bağırsak duvarından kana sızarak kanı enfekte eder.

Yapılan bu araştırmadan elde edilen önemli başka bir bulgu ise, Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) hastalarının bağırsak duvarının geçirgen olduğu ve bağırsaklarda bulunan bakterilerin kana geçerek iltihaplanmaya sebep olduğunun keşfedilmiş olması.

Tedavide yeni umut

Şu ana kadar Kronik Yorgunluk Sendromunun (KYS) etkili bir tedavisinin olmaması hastalık hakkında somut biyolojik delillerin olmamasından kaynaklanıyordu.

Guilloteaux ve ekibi bu araştırma ile kronik yorgunluk sendromu olan hastaların bağırsaklarında daha az sayıda bakterinin konakladığını, bağırsak duvarlarının geçirgen olduğunu ve bu nedenle bağırsaktan kana bakteri geçişi olduğunu, bunun da kanda iltihabi reaksiyonların ortaya çıkmasına sebep olduğunu keşfettiler.

Bu önemli keşifle birlikte Kronik Yorgunluk Sendromu (KYS) teşhisinin kan ve dışkı testi ile çok daha kolay bir şekilde tespit edilebilmesinin yolu açılmış oldu.

Sonuç

Bağırsak florası ve bağırsak duvarındaki bu değişimin Kronik Yorgunluk Sendromunun (KYS) ortaya çıkmasında sebep mi yoksa sonuç mu olduğu şimdilik tam olarak bilinmiyor ama araştırmayı yürüten Giloteaux konu hakkında yaptığı açıklamada, geliştirilecek ilaç ve uygun diyet planları ile bağırsak florasının tekrar dengeye sokularak hastaların normal yaşantıya dönebileceklerini umut ettiğini belirtti.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. http://annals.org/article.aspx?articleid=708271
  2. http://pubs.rsna.org/action/doSearch?SeriesKey=&AllField=CFS
  3. http://advances.sciencemag.org/content/1/1/e1400121
  4. http://microbiomejournal.biomedcentral.com/articles/10.1186/s40168-016-0171-4
  5. http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0140673603124890
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Etnik grupların genlerinde o gruba özel bölgeler bulunmaktadır

Etnik grupların DNA larında, sadece o gruba özel belirli bölgeler bulunabilmektedir. Toplumdan 031218_hapmap_300_0topluma değişen bu özel bölgeleri The International HapMap Project adlı proje çerçevesinde araştırılmaktadır. Örneğin; İsrailde yaşayan Ashkenaz ve Sephar adlı etnik gruplarda, Afrika’da yaşayan Yoruba adlı etnik grupta, Çin’de yaşayan Han-Chinese adlı etnik grupta ve İngiltere’nin kuzey-doğusu Wales’de yaşayan etnik grupta, özel DNA bölgeleri bulunmaktadır.

Sadece bazı  etnik grupların DNA larında görülen bu ender bölgeler o toplumun geriye doğru izlerini taşımaktadır. Bu özel bölgelerin bozulmadan kalması ancak o etnik gruptaki bireylerin sürekli birbiri ile gen alış veriş yapması ile mümkün olmaktadır. (Cinsel birleşme anlamında)

Tehlikeleri 

Grup içi gen alışverişlerinden doğan çocuklarda aynı özel bölgeler bulunacaktır. Bu aslında genetik olarak tehlikeli bir durum çünkü aynı genetik hastalığı taşıyan iki bireyden doğan çocukların hasta olma olasılığı çok daha yüksek olmaktadır.(Bazı genetik hastalıklar ancak hem anneden hem babadan alınan genlerin her ikisinde birden hasarlı bölgenin bulunması ile ortaya çıkmaktadır.) Bu yüzden akraba ve genetik olarak yakın grupların evlilikleri her zaman büyük risk taşımaktadır.

Türkiyede durum

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan etnik grupların, örneğin Alevilerin, Kürtlerin Çerkezlerin, Lazların, Tatarların ve daha onlarca irili ufaklı etnik grupların genlerinde bu özel bölgelerin (Polymorphism) bulunması kaçınılmazdır.

Konuyla ilgili kaynaklar :

https://www.genome.gov/10001688/international-hapmap-project/

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

İlk olarak Multipl Skleroza sebep olan bir mutasyon keşfedildi.

1

Multipl skleroz (MS), bağışıklık sisteminde bulunan T-hücrelerinin sebebi henüz tam olarak bilinmeyen bir nedenle sinir hücreleri üzerinde bulunan koruyucu ve yalıtım özelliği olan Miyelin Kılıfa zarar vermesiyle ortaya çıkan bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Miyelin kılıfın zarar görmesi, beyin ile vücut arasında koordinasyon sorunlarının başlamasına ve buna bağlı olarak da konuşma, görme gibi temel vücut fonksiyonlarında problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur.

MS hastalığının başlamasına sebep olan bu biyolojik sürecin nedenleri henüz tam olarak bilinmiyor. Bununla birlikte hastalığın ortaya çıkmasında beyin-kan bariyerinin geçirgenliği, bağırsak florası, güneş ışığı ve D vitamini alımı gibi konuların rol oynadığı biliniyor. Bu bulguların hastalığın ilk ortaya çıkmasında ne derece etkili olduğu halâ tam olarak bilinmiyor.

İlk olarak genetik bir mutasyon keşfedildi

MS vakalarının bölgelere ve etnik kökenlere göre farklı oranlarda görülmesi hastalığın ortaya çıkmasında genetik mutasyonların etkili olabileceği fikrini güçlendirmesine rağmen yapılan çalışmalarda uzun süre bu konuda elle tutulur bir bilgiye ulaşılamamıştı.

British Columbia Üniversitesi tarafından yapılan ve haziran 2016 tarihinde  Neuron dergisinde yayınlanan bir araştırmada ilk olarak multipl skleroza sebep olan genetik bir mutasyon keşfedildi.

Büyük bir genetik araştırmaUnbenannt-1

Araştırmaya 4400 multipl skleroz hastası ile bu hastaların 8600 yakın akrabası katıldı. Araştırmanın ilk aşamasında iki ailede iki jenerasyon üst üste beş multipl skleroz vakasının olduğu öğrenildi. Hiç kuşkusuz bu tespit  genetik açıdan oldukça büyük anlam ifade ediyordu. Bu yüzden ekip araştırmayı bir adım daha ileri götürerek bu iki ailedeki MS hastası kişilerin genetik analizlerini yaptı ve analizler sonunda NR1H3 geninde çok nadir rastlanan bir mutasyon bulundu.

İlginç bir durum: Daha sonra araştırmaya katılan yaklaşık 13.000 kişinin gen analizi yapıldı ve katılımcıların bazılarının NR1H3 geninde bu mutasyon bulundu ama ilginç bir şekilde mutasyon bulunan bu kişilerin sadece % 70’nin MS hastası olduğu tespit edildi. (Bu garip durumun sebebi henüz bilinmiyor.)

Bu mutasyon ne anlama geliyor

NR1H3 geni, bir regülatör-protein olan NR1H3 proteinini kodluyor. Mutasyonlu geni taşıyanlarda bu protein kodlanamıyor.

LXRA proteinin görevi nedir

Bu proteinin görevi sinir hücrelerindeki iltihaplanmaları önleyici proteini kodlayan başka bir genin çalışmasını teşvik etmek. Başka bir ifade ile NR1H3 proteini indirekt olarak miyelin kılıfın zarar görmesine sebep olan iltihapları engelliyor.

Konu ile ilgili yapılan açıklamada, mutasyonlu geni taşımasına rağmen henüz Multipl Skleroz olmamış kişilerin çevresel faktörlerden daha çabuk etkilenerek hastalığa daha kolay yakalanmalarının mümkün olduğunu bildiriyor. Başka bir ifade ile bu mutasyonu bulundurup da henüz hasta olmayanlar bir anlamda uçurumun kenarında olduklari bildiriyor.

Yeni tedaviler için fırsat

Uzmanlar, bu mutasyonun her 1000 MS hastasının sadece biride bulunduğunu tahmin ediyorlar. Her ne kadar MS hastalarının çok küçük bir kısmı bu nadir bir mutasyonu taşıyor olsa da bu keşif MS’i ilk ortaya çıkaran mekanizmanın veya mekanizmaların anlaşılması açısından önem arz ediyor.

Sonuç

Dünya çapında yaklaşık 2-2,5 milyon MS hastası olduğu tahmin ediliyor ve hastalığın ileri aşamalarında hastaya uygulanabilecek pek fazla tedavi seçenekleri kalmıyor.

Makalenin başyazarı Vilarino-Guell, “Bu keşif, MS’in ilk ortaya çıkmasında rol oynayan temel sebeplerin anlaşılmasına ve hastalığın semptomlarını ortadan kaldıracak yeni tedavi metotlarının geliştirilmesine olanak sağlayacak” dedi.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Nuclear Receptor NR1H3 in Familial Multiple Sclerosis

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.