Alzheimer hastalığı, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen, belleği ve düşünme yeteneklerini yavaş yavaş alıp götüren zorlu bir yolculuk. Bu hastalık, sadece hastayı değil, tüm aileyi derinden etkileyen, günlük yaşamı kökten değiştiren bir süreç. Alzheimer hastalığı ilk olarak 1906 yılında Alman psikiyatrist ve patolog Alois Alzheimer tarafından tanımlanmış, beynin belirli bölgelerindeki anormal protein birikimleri (plaklar ve yumaklar) ile ilişkilendirilmiştir. Yıllardır bilim insanları, bu yıkıcı hastalığın nedenlerini anlamak ve ona karşı etkili bir silah geliştirmek için aralıksız çalışıyor. Geçmişte yapılan araştırmalar, hastalığın altında yatan karmaşık biyolojik süreçleri aydınlatmaya odaklanmış, tanı yöntemlerinde ilerlemeler kaydedilmiş ve belirtileri yönetmeye yönelik ilk ilaç tedavileri geliştirilmiştir. Son gelişmeler, bu mücadelede yeni bir sayfa açıyor: Avrupa’da onaylanan ilk antikor bazlı Alzheimer ilacı, Lecanemab.
AB Komisyonu Lecanemab’ı onayladı
15 Nisan 2025 tarihinde Avrupa Komisyonu’ndan gelen bir haber, Alzheimer camiasında heyecan yarattı. Komisyon, Lecanemab adlı bir ilacın, Alzheimer hastalığının erken evresindeki hastaların tedavisinde kullanılmasına koşullu onay verdiğini duyurdu. Bu onay, Avrupa Birliği’nde hastalığın altında yatan mekanizmaları hedef alan ilk antikor tedavisi olması açısından büyük önem taşıyor. Daha önce Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde onay alan Lecanemab, Biogen ve Eisai firmaları tarafından geliştirildi ve “Leqembi” adıyla piyasaya sunulacak.
Lecanemab Nasıl Çalışıyor
Şu ana kadar Alzheimer tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle hastalığın belirtilerini hafifletmeye yönelikti. Yani, hastalığın kendisini değil, onun yarattığı sonuçları hedef alıyorlardı. Bu semptomatik tedaviler, hastalığın ilerlemesini durduramasa da, hastaların yaşam kalitesini belirli bir süre artırmaya yardımcı olmuştur. Ancak Alzheimer’ın temelinde yatan asıl sorun, beyinde amiloid-beta ve tau adı verilen proteinlerin anormal birikimi ve bu birikimin beyin hücrelerine verdiği zarar. Lecanemab ve benzeri yeni nesil ilaçlar işte tam da bu noktada devreye giriyor.
Lecanemab, beyinde biriken amiloid-beta proteinlerinin henüz tam olarak plağa dönüşmemiş, protofibril adı verilen daha küçük ve zehirli formlarına özel olarak bağlanıyor. Bir antikor gibi davranarak bu zararlı proteinleri işaretliyor ve vücudun kendi temizleme mekanizmalarının onları beyinden uzaklaştırmasına yardımcı oluyor. Bu sayede, amiloid birikiminin yavaşlatılması ve dolayısıyla hastalığın ilerlemesinin frenlenmesi amaçlanıyor.
Mucize mi, Umut mu?
Klinik çalışmalardan elde edilen sonuçlar umut verici olsa da, Lecanemab’ın bir “mucize” olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. İlaç, Alzheimer hastalığını tamamen iyileştirmiyor veya durdurmuyor. Ancak, özellikle hastalığın erken aşamasında kullanıldığında, bilişsel ve fonksiyonel gerilemeyi yaklaşık yüzde 30 oranında yavaşlattığı görüldü. Bu, Demans Değerlendirme Ölçeği (ADAS-Cog) gibi testlerdeki düşüş hızının azalması anlamına geliyor. Uzmanlar bu yavaşlamanın, hastalara yaklaşık altı ay kadar ek “kaliteli” zaman kazandırabileceğini belirtiyor.
Bu altı ay, kulağa çok uzun gelmeyebilir, ancak hastalığın erken evresindeki bir hasta için büyük fark yaratabilir. Günlük işlerini daha uzun süre bağımsız yapabilmek, sevdikleriyle daha uzun süre anlamlı iletişim kurabilmek, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen unsurlardır. Bu nedenle nörologlar, hastalığın ilerleyişindeki her yavaşlamanın kıymetli olduğunu vurguluyor. Ancak unutmamak gerekir ki, ilaç halihazırda oluşmuş beyin hasarını geri döndüremez.
Lecanemab, Her Alzheimer Hastasına uygulanabilir mi
Lecanemab ile ilgili bilinmesi gereken en önemli sınırlamalardan biri budur. Bu ilaç, her Alzheimer hastası için uygun değil. Onay, oldukça dar bir hasta grubunu kapsıyor. Lecanemab tedavisinden faydalanabilmek için hastaların belirli kriterlere uyması gerekiyor.
- Beyinde Amiloid Plaklarının Birikmiş olmalı: Tedavinin temel mekanizması amiloidi hedef aldığı için, hastanın beyninde bu proteinin birikmiş olduğunun görüntüleme yöntemleri (PET taraması gibi) ile doğrulanması gerekiyor.
- Hastalık Erken Evrede olmalı: Lecanemab, ancak semptomların yeni başladığı, bilişsel bozuklukların hafif olduğu “erken semptomatik evre” veya “hafif demans” aşamasındaki hastalarda etkili. Hastalık ilerlemişse, ilaçtan fayda görme ihtimali çok düşüktür. Bu evredeki hastalar genellikle günlük yaşam aktivitelerini hala büyük ölçüde bağımsız olarak sürdürebilir durumdadır.
- Genetik Uygunluk, ApoE4 geni varyantsız olmalı: ApoE4 geni, Alzheimer riskini artıran bir gen varyantıdır. İki kopya ApoE4 geni taşıyan hastalarda Lecanemab’ın beyin ödemi ve kanaması gibi ciddi yan etki riski belirgin şekilde daha yüksektir. Bu nedenle, Lecanemab tedavisi genellikle ApoE4 geninin bir veya hiç kopyasını taşımayan hastalara öneriliyor. Almanya’daki Alzheimer hastalarının yaklaşık %80’i bu gruba girse de, genel Alzheimer popülasyonu içinde bu ilacı alabileceklerin oranı hala küçük bir dilimi oluşturuyor.
Bu sıkı kriterler nedeniyle, ne yazık ki Alzheimer hastalarının büyük çoğunluğu şu an için Lecanemab tedavisinden yararlanamayacak.
Bilgi: Genetik araştırmalar, Alzheimer hastalığının gelişiminde ApoE4’ün yanı sıra APP (amiloid prekürsör protein), PSEN1 (presenilin 1) ve PSEN2 (presenilin 2) gibi genlerdeki nadir mutasyonların erken başlangıçlı ailesel Alzheimer hastalığına neden olabileceğini göstermiştir. Ayrıca ABCA7, CLU, CR1, PICALM, PLD3, TREM2 ve SORL1 gibi genlerdeki varyantların da geç başlangıçlı Alzheimer riskini etkilediği bulunmuştur. Bu genetik bulgular, hastalığın farklı moleküler yollarla ilişkili olduğunu ve kişiye özel tedavi yaklaşımlarının gelecekteki önemini vurgulamaktadır.
Tedavinin Uygulanması ve Olası Zorluklar
Lecanemab tedavisi, iki haftada bir damar yoluyla (infüzyon) uygulanıyor. Bu, hastaların düzenli olarak bir sağlık kuruluşuna gitmesini gerektiriyor. Tedavi süresince, özellikle ilk aylarda, olası beyin ödemi veya mikro kanama gibi yan etkileri izlemek için düzenli beyin MR’ı çekilmesi zorunlu. Bu durum, hem hastalar hem de sağlık sistemi için ek bir yük anlamına geliyor.
İlacın Avrupa’da onaylanmış olması, hemen yaygın kullanıma başlanacağı anlamına gelmiyor. Üretici firmaların, doktorlar için detaylı kullanım kılavuzları hazırlaması, eğitimler vermesi ve hastaların takip edileceği kayıt sistemleri oluşturması gibi süreçler zaman alacak. Bu nedenle, ilacın hastalara ulaşmasının aylar sürebileceği tahmin ediliyor. Ayrıca, ilacın yıllık maliyetinin (ABD’deki yaklaşık 23.000 Euro gibi rakamlar konuşuluyor) yüksek olması, sağlık otoriteleri ve sigorta sistemleri açısından da ele alınması gereken bir konu. Almanya’da, onaylı bir ilaç olduğu için masrafların yasal sağlık sigortası tarafından karşılanması bekleniyor, ancak bu durum Türkiye diğer ülkelerde farklılık gösterebilir.
Erken Teşhis: Tedavinin Kapısını Açan Anahtar
Lecanemab gibi erken evrede etkili olan tedavilerin varlığı, Alzheimer hastalığında erken teşhisin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Hastalık belirtileri ortaya çıktığında ve henüz hafifken tanı konulması, hastanın uygunsa bu tür tedavilerden faydalanma şansını artırıyor. Ancak erken teşhis hala önemli engellerle dolu. Geçmişte Alzheimer tanısı genellikle ileri evrelerde ve sadece klinik değerlendirmelere dayanarak konulurdu. Biyobelirteçlerin (beyin omurilik sıvısında amiloid ve tau seviyeleri, PET görüntüleme ile amiloid plak tespiti gibi) tanıdaki rolünün anlaşılması, hastalığın çok daha erken aşamalarında, hatta klinik belirtiler başlamadan önce bile varlığını tespit etme potansiyeli sunmuştur. Bu gelişmeler, erken müdahale stratejileri için zemin hazırlamıştır.
Alzheimer’ın ilk işaretleri genellikle unutkanlık, eşyaları kaybetme, kelime bulma güçlüğü gibi yaşlanmanın doğal etkileriyle karıştırılabilecek kadar belirsizdir. Hastalar veya yakınları bu belirtileri önemsemeyebilir ya da kabullenmek istemeyebilir. Aile hekimleri veya diğer uzmanlar için de erken evre Alzheimer’ı diğer bilişsel sorunlardan ayırt etmek her zaman kolay olmayabilir. Bu durum, tanı sürecinin gecikmesine ve Lecanemab gibi tedaviler için kritik olan “erken evre penceresinin” kapanmasına yol açar.
Uzmanlar, erken teşhis oranlarını artırmak için toplumda Alzheimer belirtileri konusunda farkındalığın yükseltilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, doktorların bu belirtileri tanıma konusunda daha iyi eğitilmesi ve gerekli tanı testlerine (beyin görüntüleme, beyin omurilik sıvısı analizi gibi) erişimin kolaylaştırılması büyük önem taşıyor. Erken teşhise ve uygun hastalarda erken tedaviye yapılan yatırımın, hastalığın ileri evrelerinin getirdiği daha yüksek bakım maliyetlerinden kaçınarak uzun vadede daha ekonomik olduğu da belirtiliyor.
Geleceğin Tedavi Yaklaşımlar
Lecanemab, Alzheimer tedavisinde ilk büyük adımlardan biri. Ancak çalışmalar devam ediyor. Şu anda damar yoluyla verilen ilacın, hastaların kendi kendilerine veya yakınları tarafından uygulanabilecek deri altı enjeksiyon formları üzerinde çalışılıyor, bu da tedavinin erişilebilirliğini önemli ölçüde artırabilir.
Ayrıca, Donanemab, Aducanumab ve Gantenerumab gibi amiloid veya diğer protein birikimlerini hedef alan başka antikor bazlı ilaçlar da klinik çalışmalarda umut vadediyor ve gelecekte bunların da onay alması bekleniyor. Geçmişte yapılan araştırmalar, sadece amiloidi değil, aynı zamanda tau proteinini, inflamasyonu ve nöron kaybını hedef alan çeşitli tedavi stratejilerini araştırmıştır. Bu çeşitlilik, Alzheimer’ın karmaşık patofizyolojisine işaret etmekte ve gelecekte farklı mekanizmaları hedefleyen kombinasyon tedavilerinin potansiyelini ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler, Alzheimer hastalığıyla mücadelede elimizdeki seçenekleri artırarak, her hastaya özel olarak en uygun tedavi yaklaşımını belirleme konusunda bize daha fazla esneklik sağlayabilir.
Zorluklar Olsa da İleriye Yönelik Adımlar Devam Ediyor
Lecanemab’ın Avrupa’da onaylanması, Alzheimer hastalığıyla yaşayan milyonlarca insan için kuşkusuz önemli bir umut kaynağıdır. Hastalığın ilerleyişini yavaşlatma potansiyeli, erken evredeki hastaların yaşam kalitesini ve bağımsızlıklarını daha uzun süre korumalarına yardımcı olabilir. Ancak bu ilaç bir tedavi değil, bir yavaşlatıcıdır ve yalnızca belirli, dar bir hasta grubuna hitap etmektedir.
Lecanemab gibi tedavilerin potansiyelinden tam olarak faydalanabilmek için Alzheimer’ın erken teşhisi hayati önem taşımaktadır. Bu da ancak toplumun bilinçlendirilmesi, sağlık sisteminin erken tanıya yönelik kapasitesinin artırılması ve doktorların eğitimi ile mümkün olacaktır. Alzheimer’la mücadele uzun ve zorlu bir yol, ancak Lecanemab gibi yeni tedavi seçenekleri ve erken teşhisin önemi konusundaki artan farkındalık, bu yolda ilerlememiz için bize güç veriyor. Gelecekte daha etkili tedavilerin geliştirilmesi ve hastalığa karşı kapsamlı bir mücadele stratejisinin oluşturulması, Alzheimer’ın yıkıcı etkisini azaltma umudunu canlı tutmaktadır.
Kaynaklar:
- https://dgn.org/artikel/eu-kommission-erteilt-zulassung-fur-lecanemab-die-fruhzeitige-diagnose-bleibt-eine-herausforderung
- https://ec.europa.eu/newsroom/sante/items/879055/en
- https://www.dzne.de/aktuelles/hintergrund/faktenzentrale
- https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0197458017302324?via%3Dihub
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++