Görme yeteneğini kaybetmiş kişilere şimdiye kadar kök hücre tedavisi veya retinaya çip yerleştirme gibi kısmen başarılı olan metotlar uygulanıyordu. Yeni keşfedilen basit ama etkili bir kimyasal madde görme yeteneğini kaybetmiş kişilere büyük umut vaad ediyor.
Retina körlüğüne çare olacağı tahmin edilen bu kimyasal madde şimdilik farelerde denendi ve olumlu sonuçlar verdi.
Retina körlüğü bulunan farelerin gözüne damlatılan Acrylamide Azobenzol Quaternär Ammonium (AAQ) adındaki bu kimyasal madde retina hücrelerini birkaç gün içerisinde ışığa duyarlı hale getiriyor.
AAQ nasıl çalışıyor
Göze birkaç damla damlatılan AAQ, retinada bulunan iyon kanallarına yerleşerek onların açılmasına ve elektrik yüklerinin değişmesine sebep oluyor. Değişen elektrik yükü sinir hücreleri üzerinde elektriksel impulslar oluşturarak retinaya gelen görüntünün beyne ulaşmasına ve orda görüntüye dönüşmesine olanak sağlıyor.
AAQ belirli bir süre etkili oluyor
AAQ, göze damlatıldıktan belirli bir süre sonra etkisini kaybediyor. Bu yüzden işlemin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Konu hakkında yapılan açıklamada, AAQ nin yeni bir versiyonu üzerinde çalışıldığı ve yeni versiyonunun hem çabuk hem de uzun süreli etkili olmasının hedeflendiği belirtildi.
Fareler ile yapılan araştırmalar bittikten sonra insanlarda klinik çalışmalar geçilecek. Bu tedavinin yaşlılığa bağlı makula (sarı nokta) dejenerasyonu* ile ileri derece retina hasarının tedavisinde iyi sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.
Makula (sarı nokta)*: Retina tabakasının ortasında ve keskin görmeden sorumlu çok küçük bir alanıdır. Makula dejenerasyonu, sarı noktanın hasar görmesi veya ilerleyen yaşa bağlı olarak fonksiyon kaybıdır. Yüksek tansiyon, sigara ve genetik nedenler, makula dejenerasyonuna sebep olan diğer önemli risk faktörleridir.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Testosteron bir erkeklik hormonu olup vücuttaki miktarı erkeklere has özelliklerin ortaya çıkmasında önemli rol oynar. Örneğin kasların gelişmesi, saç ve sakalın çıkması, libidonun yükselmesi gibi… Erkeklerde testosteronun büyük bir kısmı testislerde az bir kısmı da böbrek üstü bezlerinde üretilir.
Testosteron konusunda birçok üniversitede çeşitli araştırmalar yapılıyor. Bonn üniversitesi nöroloji bölümünün yapmış olduğu bir araştırmada ise fazla testosteronun erkekleri daha güvenilir yaptığını ortaya çıkardı.
Bu araştırma için 46 erkekten oluşan bir denek grubu iki gruba ayrıldı
Grupta bulunan erkeklerin cildine testosteron içeren bir krem sürüldü.
Gruptaki erkeklerin cildine içeriği olmayan placebo bir krem sürüldü.
Deneklere kremin içeriği ve deneyin konusu hakkında bilgi verilmedi ve her iki grupta bulunan erkeklerin kanlarındaki testosteron seviyesi ölçüldü.
Daha sonra denekler gizli kamera bulunan kapalı bir odaya alındılar ve zar atarak kumar oynamaları söylendi ve en yüksek zar atana para verileceği söylendi ve ardından araştırmayı yapan ekip odadan çıktı. Oyun esnasında ara sıra odadan çıkarılan oyunculara formaliteden birkaç soru sorup tekrar odaya geri dönmeleri söylendi. Odada kalanların, arkadaşları odada yokken atılan zarlar konusunda doğru söyleyip söylemedikleri video kayıtları ile tespit edildi.
Sonuçlar kısaca şöyle
Kanında fazla testosteron olan erkeklerin yani cildine testosteronlu krem sürülen erkekler daha dürüst bir tavır sergilediler.
Kanlarında daha az testosteron bulunan erkeklerin yani cildine placebo krem sürülen erkekler daha fazla yalana başvurdular.
Ne kadar fazla testosteron, o kadar fazla dürüst.
Ne kadar az testosteron o kadar fazla yalan.
Ek bilgi: Kadınlarda da az miktarda yumurtalık ve böbrek üstü bezleri tarafından üretilen testosteron bulunmaktadır. Kadınlarda fazla miktarda testosteronun bilinen önemli yan etkilerinden biri ise kadını agresif yapması.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Vücutta beyaz ve kahverengi olmak üzere iki çeşit yağ hücresi bulunmaktadır. Beyaz yağ hücreleri vücutta birikerek şişmanlığa sebep olurken kahverengi yağ hücreleri vücut tarafından yakılarak enerji olarak kullanılır.
Beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşümü
Beyaz yağ hücreleri karın ve kalça bölgesinde birikerek şişmanlığa sebep olmaktadır. Bu yağlardan kurtulup ideal kiloya ulaşabilmek vücuttaki beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesi ile mümkündür ki, bu metabolik dönüşüm her insanda maalesef mümkün olmuyor veya olsa bile yeterli seviyede olmadığı için kişi kolayca fazla kilolarından kurtulamıyor.
Bonn üniversitesi tarafından yapılmış olan bir araştırma, microRNA 155 adındaki bir genin bu dönüşümde kilit rol oynadığını göstermiştir. Bu gen, insanda 21. kromozom da bulunmakta ve C/EBP adında bir protein kodlamaktadır.
Yapılan bu araştırma ile microRNA 155 geninin fazla çalışması durumunda C/EBP proteinin fazla üretildiği, C/EBP proteinin fazla üretilmesi durumunda ise beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesinin engellediği ortaya çıkarıldı. Araştırmadan ortaya çıkan başka bir bulgu ise C/EBP proteinin miktarı arttıkça kendisini üreten microRNA 155 geninin daha fazla çalışmasını yani gene expressionu nu teşvik ediyor olması.
Bu şu anlama geliyor : Gen fazla çalışınca, fazla protein üretiyor, fazla üretilen protein ise genin daha fazla çalışmasını teşvik ediyor. Bu kısır bir döngü sonucunda şişmanlama kaçınılmaz hale geliyor.
Yapılan laboratuvar çalışmasında fazla kilolu farelerdeki microRNA 155geninin çalışması knockout yöntemi ile durduruldu. Bu genetik müdahale sonrası yapılan patolojik tahliller, beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüştüğünü ve bu dönüşümün ardından şişman farelerin tekrar normal kiloya ulaştığı görüldü.
Sonuç
Bu araştırma, C/EBP proteinini veya microRNA 155 genini çalışmasını bloke edici ilaçların çıkması ile şişmanlığa çare bulunmasının mümkün olabileceğini gösteriyor. Ama bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç var.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Diyet yapmak oldukça zahmetlidir. Diyete başlanılan ilk haftalarda terazinin ibresi inatla yerinden oynamaz. Onca eziyete rağmen kiloların yerinde durduğunu görmek canımızı sıkar ve ilk günkü motivasyonumuz gittikçe düşmeye başlar.
Yakılan yağı ölçen cihaz
Japonlar, yaptığımız diyet veya sporun gerçekten bir işe yarayıp yaramadığını anında görebileceğimiz bir cihaz geliştirdi. Portable breath acetone analyzer adındaki bu cihazın boyutları 6,5 x 10 x 2,5 cm olup nefes içerisindeki asetonu ölçüyor.
Vücut yağ yakmaya başladığında açığa çıkan aseton cihaz içerisindeki sensörler sayesinde 10 saniye gibi kısa bir sürede ölçülüyor ve ne kadar yağ yakıldığını anında görülüyor. Cihaz ayrıca elde ettiği sonucu kablosuz bağlantı ile smart telefona veya bilgisayara aktarabiliyor.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Mutluluğun beyin biyokimyası ile ilgili bir biyokimyasal bir reaksiyondur ve serotonin hormonunun da bu reaksiyonda önemli bir rol oynayan önemli bir hormondur.
Serotonin hormonu (5-hidroksitriptamin (5-HT),endokrin sisteminin önemli bir parçası olup insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi verir. Bu hormon, kişiye coşku ve mutluluk vermesinin dışında vücut ısısı, kan basıncı, iştah, sindirim ve daha birçok metabolik faaliyetin düzenlenmesinde kilit rol oynar. Eksikliği durumunda, depresyon, yorgun, keyifsizlik, saldırganlık, iştah artışı, extrem durumlarda ise intihara kadar varabilen ciddi vakalara sebep olabilmektedir.
Serotonin eksikliği cinsel tercihi etkiler mi?
Pekin Üniversitesinden Yi Rao ve ekibi bu soruya cevap aradılar ve yaptıkları araştırma ile Serotonin şaşırtıcı bir fonksiyonunu daha keşfettiler. Yi Rao ve ekibi dişi farelerde serotonin hormonunu sentezleyen geni genetik bir müdahale ile bloke ettiler ve serotonin bloke edilmesi ile dişi farelerin homoseksüel ilişkiye girdiklerini tespit ettiler. Araştırmada, farelerin dişilik hormonun da bir değişiklik yapılmadığı belirtiliyor. (1)
Not : 2011 yılında yapılan benzer bir araştırmada serotonin hormonu bloke edilen erkek farelerin sexüel partner seçmede seçici olmadığı, yani bisexüel ilişkiye girdikleri tespit edilmişti. (2)
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
Gramer kurallara göre yazma ve konuşmayı kendine adeta bir takıntı haline getiren, çevresindeki kişilerin gramer hatalarını büyük bir şevk ve inatla düzeltmeye çalışan ve bu uğurda tüm etik kuralları, tüm sosyal ilişkileri hiçe sayabilecek kadar ileri gidebilen kişilerin rahatsızlığına verilen addır.
Bu rahatsızlığın sebebi şimdiye kadar bilinmediği için bunun karşı tarafı kızdırmak veya aşağılamak amacıyla yapılan sinir bozucu kötü bir alışkanlık olduğu zannediliyordu. Bu konuda yapılan son araştırmalar bunun genetik nedenlerden kaynaklandığını gösteriyor, ayrıca beyin fMR çekimleri de bunu destekler nitelikte…
Bu kişilerin tıpkı el yıkama hastalığında olduğu gibi Obsesif-kompulsif bozukluk içerisinde oldukları artık kabul ediliyor.
FOXP2 : Konuşma geni (grammar gene)
Dilbilgisi ukalalık sendromu üzerine yapılan çalışmalar dikkatleri 7. kromozom üzerinde bulunan ve konuşma geni olarak adlandırılan FOXP2 nin FOXP2-001 varyasyonu çekiyor.
fMRI Çekimleri : Dilbilgisi ukalalık sendromu bulunan kişilerin yapılan fMRI çekimlerinde beynin konuşma ve ses üretme ile ilgili Wernicke ve Broca bölgelerinin normalden daha küçük ve aktivitelerinin daha az olduğu gösteriyor. (3)
Not: Yukardaki anlatım, Illinois üniversitesinden dil bilimci Dennis Baron tarafından kaleme alınmış olup 18 ağustos 2012 tarihine Oxford Üniversitesi nin internet sayfasında yayınlanmıştır. (1)
***
Kadınlarda sürekli negatif ruh hali ile genler arasındaki ilişki
Bazı kadınların sürekli negatif konulara konsantre olmaları ve bu konular üzerinden sürekli tartışma çıkarmaları nasıl açıklanabilir? Sohbet veya yazışmalarda konu içerisinde geçen herhangi bir kelime veya bir cümleye takılıp, ordan sürekli bir tartışma ortamı çıkarmalarının anlamı ne olabilir?
2007 yılında Amerika-Pittsburgh üniversitesi tarafından 550 kadınla yapılan bir araştırmada bu soruya cevap arandı ve bu kadınların beynindeki Serotonin hormonu nun farklı olduğu tespit edildi.
Yapılan çalışmalarla, serotonin hormonunda meydana gelen bu yapısal farklılığın 13. kromozomda bulunan HTR2C* genindeki noktasal mutasyonlardan kaynaklandığı ve bunun da kadınları sürekli negatif konulara eğilimi bir ruh hali içerisine soktuğu belirlendi.
Yapılan araştırmalarda HTR2C geninde bu mutasyonları bulunduran kadınların intihara yatkınlık, agresyon, yüksek tansiyon, ve diyabet gibi hayati tehlikelerle karşı karşıya olduklarını tespit edildi. (5)
Fareler ile yapılan bir başka çalışma: Doğum sonrası erken dönemde yapılan genetik çalışmalar konuşma geninin (FOXP2), HTR2C genini baskılayarak talamusta serotonin yapısını değiştirdiğini ortaya koydu.
Bu şu anlama geliyor: Konuşma geni expression yapılınca yani fazla çalışması teşvik edilince beyinde serotonin yapısı değişiyor. Bir başka deyişle, konuşma geni HTR2C nin düzenli çalışmasını engelleyerek beyinde serotonin dengesinin bozulmasına sebep oluyor. (6)
Tarihte gramer tutkusu
Grammar Nazi Nedir : 1933 yılında faşist Hitler, Almanyada iktidara gelince üstün okur yazarlık programı (Platform of improved literacy programme) diye bir program uygulamaya başladı ve uygulanan bu insanlık dışı programa Grammar Nazi adı verildi. SS subaylarından oluşan Grammer SS öğretmenleri Nazi toplama kamplarında yahudileri sınava tabi tutarak onların gramer bilgilerini ölçüyorlardı. Sınavda başarısız olanlar soğuk duş veya gaz odalarına gönderiliyordu. (4)
Not: Almanya tarihinde yaşadığı bu utanç verici olaydan büyük rahatsızlık duymuş ve savaş sonrası çıkardığı bir kanunla Grammar Nazi amblemlerini kullanmayı, yaymayı ve paylaşmayı yasaklamıştır.
HTR2C* : (5-hydroxytryptamine (serotonin) receptor 2C, G protein-coupled)
Gramer Nazi filminden bir fragman
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Karaciğer yetmezliği nedir, belirtileri ve sebepleri nelerdir
Karaciğer yetmezliği kısaca karaciğerin sentetik ve metabolik faaliyetini yerine getirememesi olarak tarif edilebilir. Fizyolojik, çevre, kalıtsal sebeplerden kaynaklanabilir.
Karaciğer, kendini yenileme kabiliyeti (rejenerasyon) oldukça yüksek bir organdır. Sağlıklı bir karaciğer herhangi bir yaralanma durumunda kütlesinin üçte ikisini kaybetse bile karaciğere özel Hepatosit hücre sayısını artırarak kısa sürede eski haline geri döner.
Karaciğer yetmezliği akut ve kronik olmak üzere iki sınıfa ayrılır
Akut karaciğer yetmezliği:Dünyada her yıl bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olan akut karaciğer yetmezliği önemli bir sağlık sorunudur. Sarılıkla birlikte aniden başlar ve gelişir. Karaciğer hücrelerinin ölümü ile başlayan bu süreçte karaciğer görevini yapamaz ve buna bağlı olarak vücuttan zararlı ve toksik maddeler atılamaz. Hastalık birkaç hafta veya birkaç ay gibi kısa bir sürede çok ciddi boyutlara ulaşarak hastanın karaciğer komasına girmesine ve bilincinin kapanmasına neden olur. Birçok akut karaciğer yetmezliği vakasında hastanın bir an önce karaciğer nakli yapılması gerekir.
Kronikkaraciğer yetmezliği: Hastalık çok uzun süre kendini belli etmeden ilerler. Hastaların yorgunluk halsizlik, zaman zaman sarılık ve karında su toplama gibi şikayetleri olur. Hastalığın akut forma dönüşmesi uzun yıllar sürer. Aşırı alkol tüketimi, hepatit B veya hepatit C enfeksiyonu kalıtsal ve metabolik nedenler (örneğin vücuda aşırı demir veya bakır yükleme) kronik karaciğer yetmezliğinin başlıca sebepler arasındadır.
Hastalığın belirtileri
Sindirim sistemindeki belirtiler
Karın ağrısı ve şişlik
İştah ve kilo kaybı kaybı
Bulantı ve kusma
Yorgunluk
Susamak
Yemek borusunun alt kısmının duvarlarında genişlemiş damarlar
Ciltteki belirtiler
Deride ve gözde sarı renk (sarılık)
Deride küçük, kırmızı örümcek benzeri damarlar
Çok koyu veya açık cilt
Ayak ve elde kaşıntı
Beyin ve sinir sistemindeki belirtileri
Düşünme, hafıza ve ruh hali ile ilgili sorunlar
Baş dönmesi ve bayılma
Bacak ve ayaklarda uyuşma
Karaciğer yetmezliğinin başlıca önemli sebepler şunlardır
Hepatit B, C ve D virüs enfeksiyonları
Alkol bağımlılığı
Kötü beslenme
Ağır yaralanma vakalarında karaciğerin „anatomik-fizyolojik“ ünitelerinin zarar görmesi
Alınan ilaçların yan etkisi. (Örneğin: Parasetamol)
İntihar niyetiyle veya kazayla ile zehirlenmeler
Kalıtsal nedenler
Bazı antibiyotikler (Macrolide antibiotics : Oldukça yeni bir sınıflandırma. Makrosiklik lakton halkası içeren, bakteri ribozomunun 50s alt birimin bağlanarak bakteriyostatik etki gösteren antibiyotiktir.)
Akut veya kronik karaciğer yetmezliği hastalarına yeni bir umut
Tübingen üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma, karaciğer yetmezliği bulunan hastalara umut olacak gibi görünüyor.
Hayvan deneyi
Farede 11. Kromozomda bulunan MKK4 geni*, genetik laboratuvarlarında sıkça kullanılan knockout metodu ile bloke edilerek genin çalışması engellendi. Genin çalışmasının engellenmesi ile birlikte genin kodlamış olduğu protein de artık sentezlenemez hale geldi. Sonuç olarak MKK4 Geni ve bu genin ürettiği MKK4 Proteinini bloke edilince hasta farelerin çok kısa sürede yeniden eski sağlığına kavuştuğu görüldü. (Kontrol grubundaki farelerin durumunda ise bir düzelme görülmedi.)
Uygulanan teknik hakkında kısa detay
Araştırmaya başlamadan önce hangi genin bloke edileceği bilinmiyordu. Önce belirli kriterler göz önünde bulundurularak yüzlerce aday gen tespit edildi. Daha sonra yüzlerce hasta fareden alınan karaciğerlere, yüzlerce değişik shRNA** tarafından tüp içerisinde tarama yaptırıldı.
Sonuç olarak shRNA tüm genlerin çalışmasını durdurdu ama bunlardan sadece MKK4 geninin bulunduğu tüpte Hepatosit hücrelerinin çoğaldığı, yani karaciğerin yenilendiği tespit edildi. Daha sonra aynı gen karaciğer yetmezliği bulunan canlı farede bloke edildi ve farenin kısa sürede sağlığına kavuştu görüldü.
Özet
Aynı gen insanda 17. kromozomda bulunmaktadır. Uzmanlar aynı metodun insanlara da uygulanabileceği konusunda hemfikirler.
Uzmanlar, bu metot sayesinde hastanın karaciğerinin organ naklinin yapılacağı zamana kadar kararlı bir halde tutulabileceğini, hatta hiç organ nakline bile ihtiyaç kalmayabileceğini belirtiyorlar.!!! Bu genetik bilgiler ışığında birkaç yıl içerisinde MKK4 proteinini bloke edecek yeni ilaçların geliştirilerek piyasaya çıkabileceği tahmin ediliyor.
MKK4* : mitogen-activated protein kinase kinase 4
shRNA lar (Small hairpin RNA)**, her biri özel dizilime sahip olan ve ancak kendi dizilimine uyan gene yapışarak o genin çalışmasını engelleyen özel RNA dır.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Alzheimer, demansın en yaygın biçimidir. Hastalığın şimdilik tedavisi mümkün değil ancak erken tanı ve tedavi sayesinde hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.
Türkiye’de alzheimerlı hasta sayısının 350 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün öngörülerine göre 2050’li yıllarda en çok alzheimer hastası bulunan 4 ülkeden biri haline geleceğimiz tahmin ediliyor.
Hastalığın ilk olarak Tau-protein nin bozulmasıyla başlıyor
Hastalık, Tau-protein nin yapısının bozulması ile başlayan ve bu proteine fosfat moleküllerinin bağlanması ile devam eden daha sonra beyindeki sinir hücreleri üzerinde β-Amiloid plaklarının birikmesi ile son bulan uzunca bir süreçten oluşmaktadır. Bu sürecin erken safhasında yakın geçmişle ilgi hafıza kaybı, ilerleyen safhalarda sıkça unutkanlıklar ve son safhada tanıma fonksiyonlarında bozukluklar ve demans daha sonra da alzheimer başlar.
Protein diyeti ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor
Özel bir diyet ile insanlarda da alzheimer’ı yavaşlatmak mümkün gibi görünüyor: ABD’de yapılan bu araştırma şimdilik fareler üzerinde denendi ve olumlu sonuçlar verdi. Düşük protein diyeti uygulanan farelerde bilişsel beceriler ve bellek performansında önemli ölçüde düzelmeler görüldü.
Metot
Bu deney için alzheimer belirtisi gösteren fareler iki gruba ayrıldılar.
Gruptaki farelere dört ay boyunca her iki haftada bir protein miktarı azaltılan bir diyet uygulandı.
Gruptaki farelere ise hiçbir diyet uygulanmadı.
Sonuç
Dördüncü ayın sonunda yapılan kabiliyet, bilinç ve patolojik testlerden elde edilen sonuçlar şöyle:
Protein diyeti uygulanan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinde önemli ölçüde düzelmeler görüldü. Beyindeki sinir hücrelerinde daha az tahribat oldu.
Protein diyeti uygulanmayan farelerin labirent, kabiliyet ve bilinç testlerinin sunucunun dört ay öncesine göre daha kötü olduğu ve beyindeki sinir hücrelerinde alzheimer hastalarında tipik olarak görülen hatalı Tau proteini bulundu.
Protein diyeti kandaki Büyüme faktörünün* miktarını azaltıyor
Laboratuvar testleri: Düşük protein diyeti uygulanan farelerin kanında büyüme faktörünün (IGF-1) % 30 ila % 70 oranında daha az bulunduğu, buna karşın diyet uygulanmayan farelerin kanında ise bu oranın normalden sekiz kat daha yüksek olduğu tespit edildi.
Büyüme faktörü* (İnsulin-like growth factor-1 IGF-1): Karaciğerde sentezlenen ve insüline benzeyen bir hormondur. Farelerde olduğu gibi insanlarda da çocukluk ve ergenlik döneminde büyümede önemli rol oynar. Bu hormonun yapısındaki değişiklikler gençlik ve ihtiyarlıkta yani yaşamın ilerleyen evrelerinde alzheimer, kanser ve çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.
Özet: Bu araştırma besinler yoluyla alınan protein büyüme faktörünün yapısını, fonksiyonunu ve miktarını değiştirerek hastalığın ilerlemesinde önemli rol oynadığını ortaya çıkardı. Ayrıca bu araştırma basit bir diyetle hastalığın ilerlemesinin önüne geçilebileceğini gösterdi.
Araştırma her ne kadar fareler üzerinde olumlu sonuç vermiş olsada aynı diyetin insanlar üzerinde de olumlu sonuç vereceği tahmin ediliyor. Bu konuda klinik deneyler başlamış bulunuyor ve IGF-1 nin yapısını değiştirecek yeni ilaçların geliştirilmesinin 15 yıl kadar sürebileceği tahmin ediliyor.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
200 öğrenciden oluşan bir denek grubu ile yapılan araştırma kahverengi gözlülerin mavi gözlülere göre daha güvenilir bir imaj verdiğini gösteriyor. Araştırma için deneklere 80 kişiden oluşan mavi ve kahverengi gözlü kadın ve erkek fotoğrafı gösterildi ve fotoğraflara bakarak hangilerinin daha güvenilir bir imaj verdiği soruldu.
Deneklerin çok büyük bir kısmı kahverengi gözün gerek kadın gerekse erkekte daha çok güven telkin ettiğini belirttiler. Ayrıca bu araştırma, karşı tarafa güven verme konusunda sadece kahverengi göz renginin belirleyici olmadığını aynı zamanda geniş bir ağız, yuvarlak bir çene yapısının da belirleyici rol oynadığını ortaya çıkardı.
Kahverengi gözlüler tipik bir yüz yapısına sahipler
Göz rengi ile güvenirlik arasındaki ilişkiyi ele alan bu araştırmada oldukça ilginç bir sonuç daha ortaya çıktı. Bu ilginç sonuç kahverengi gözlülerin oldukça geniş ağız, yuvarlak çene ve iri gözlere sahip olmaları.
Bu da göz rengi ile yüz özelliklerini belirleyen genler arasında bir ilişki olabileceğini düşündürüyor.
Mavi gözlülük bir dezavantaj mı ?
Yapılan bu araştırma, mavi gözlülerin gerek partner bulma gerekse iş görüşmelerinde dezavantaja sahip olabileceklerini gösteriyor.
Not: Daha önce yapılan başka bir araştırma kahverengi gözlü erkeklerin insanlar üzerinde daha dominant bir etki bıraktığını göstermişti.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++
Bazı parfüm kokuları hoşumuza gider iken bazıları neden hoşumuza gitmez
Şimdiye kadar cevabı bilinmeyen bu sorunun artık şimdi cevabı biliniyor. Max-Planck enstitüsünün yapmış olduğu araştırmada bu sorunun cevabının genetik kodlarımızda saklı olduğu bulundu. Buna göre parfüm seçiminde immuno-genler tarafından yönlendirilen ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yönelik tercihler rol oynamaktadır.
Bağışıklık sistemi ve koku seçimi
İnsanda, bağışıklık sisteminde rol oynayan yaklaşık 400 civarında gen bulunmaktadır. Bu genlere İmmunogen genler denmektedir. Her insanda bu genlerin birkaç değişik varyasyonu (İmmunogen varianten) bulunmaktadır ve bu varyasyonlar kişiye özel vücut kokusunu belirlemede de önemli rol oynamaktadır.
Kişiye özel vücut kokusu o kişinin immuno-genleri ve buna bağlı bağışıklık sistemi hakkında genetik bilgiyi de içermektedir. Örneğin; 1990 yılında yapılan bir araştırmada, birbirlerinin vücut kokusunu beğenen kadın ve erkeklerin MHC genlerindeki varyasyonlarının aynı olduğu tespit edilmişti. (Bak: Eş ve arkadaş seçiminde genlerin rolü) Ama asıl önemli olan MHC geninin varyasyonlu kısımlarının enfeksiyonel hastalıklara karşı antikorları üreten genetik şifreyi içeriyor olması.
Şimdi, Max-Planck enstitüsü, 1990 yılında yapılmış olan bu araştırmanın ışığında yeni bir araştırma daha yaptı. Deneklere hem parfüm kokusu hemde karşı cinsin vücut kokusu koklatıldı ve ardından gen analizleri ve MRT çekimleri yapıldı.
Sonuç
MCH genin aynı varyasyonuna sahip denekler aynı parfüm ve aynı vücut kokusunu beğendiler. Yani, parfüm kokusu ile vücut kokusu aynı genlerin aynı varyasyonları tarafından kontrol ediliyor. Ayrıca bu araştırmada koku beğenisinin bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik bir eylem olduğu da tespit edildi.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltürk The Institute for Genetics of the University of Cologne ++++++++++++++++++++++++