Reddedilen erkek teselliyi neden alkolde arar

Terk edilen erkekler neden içkiye yönelir. Bunda, sevdiği kadını kaybetmenin verdiği üzüntünün rolü var mıdır.

Birçok kişinin düşündüğünün tersine erkeğin alkole yönelmesinin ruhsal çöküntüden kaynaklanmadığını gösteriyor.

Kaliforniya üniversitesi’nin yapılan ve Science dergisinin 12 mart 2012 tarihli sayısında yayınlanan bir makalede terk edilen erkeğin içkiye yönelmesinin arkasında yatan sebebin SEX olduğu belirtiliyor.

Bilimde popüler model hayvanlardan biri olan Drosophila melanogaster (Meyve sineği) ile yapılan araştırmanın sonuçları gerçekten çok ilginç. Araştırma da sex isteği reddedilen erkek meyve sineklerinin normal yiyecekler yerine alkol içerikli yiyecekleri tercih ettiği tespit edildi.

Bunun nedenini araştıran ekip sex ve alkolün beyindeki ödüllendirme merkezinde bulunan Nöropeptid F maddesinin miktarının artırdığını buldular.

Metot

Erkek ve dişi meyve sineklerine önce sex yaptırıldı ve sex sonrası erkek meyve sineklerinin beynindeki Nöropeptid F miktarı ölçüldü ve Nöropeptid F miktarının arttığı bulundu. Daha sonra sexe doyan dişi sinek henüz sex yapmamış başka bir erkek sinekle yan yana getirildi. Doğal olarak ikinci erkek sineğin sex isteği dişi sinek tarafından ret edildi. Reddedilen erkek sineğin yapılan ölçümlerinde beyninde Nöropeptid F miktarının çok düşük olduğu bulundu.

Daha sonar reddedilen erkek sineklere iki tür yiyecek sunuldu. Sexe aç olan erkek sineğin normal yiyecek yerine alkollü yiyecekleri tercih ettiği gözlendi. Araştırmanın son aşamasında alkollü yiyecekleri tüketen erkek sineklerin beyninde Nöropeptid F miktarının sex yapan sineklerle aynı seviyeye geldiği görüldü.

Sonuç 

Araştırmacılar bu sonuçların insanlara da uyabileceği konusunda hemfikirler. Çünkü insanların beyninde de Nöropeptid F molekülüne çok benzeyen Nöropeptid Y molekülü bulunmakta ve bu molekülün miktarı sex sonrası ve alkol içildikten sonra artıyor.

Nöropeptid F mekanizmasının anlaşılmasından sonra alkol bağımlılığı ile mücadelede yeni tedavi yöntemleri gündeme gelecek gibi görünüyor.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Sexual Deprivation Increases Ethanol Intake in Drosophila

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Duygusal bellek kadın ve erkekte farklı çalışıyor

Duygusal hafıza kadın ve erkekte oldukça farklı çalışıyor

Unutulmaması gerekeni unutmak veya unutulması gerekeni hiç unutmamak. Kadın ve erkek arasında zaman zaman tartışmalara neden olan bu konunun, kadın ve erkek beyninin farklı çalışmasından kaynaklandığı bulundu. Kanadalı araştırmacılar tarafından yapılan bu araştırmada kadın ve erkek beyninin „Hatırlama ve Unutma“ konusunda farklı çalıştığı bulundu. Montreal üniversitesinden Marc Lavoie ve ekibinin 34 kişi ile yaptığı bu araştırma International Journal of Psychophysiology dergisinin Ocak 2012 tarihli sayısında yayınlandı.

Metot

17 erkek ve 17 kadının katıldığı araştırmada deneklerin beyin aktivitelerini ölçmek için iki turda 100 değişik fotoğraf gösterildi.

 Fotoğraflar konularına göre dört kategoride seçildi

  1. Olumsuz ve az heyecan verici
  2. Olumsuz ve oldukça rahatsız edici
  3. Olumlu ve az heyecan verici
  4. Çok heyecan verici erotik görüntüler

Birinci tur: Beyin aktivitesini ölçmek için deneklerin kafasına elektrotlar bağlanıdı ve fotoğraflar ekrandan geçirilerek beyinin hangi bölgesinin etkilendiği tesbit edilidi.

İkinci tur: Deneklere, ekrandan geçen fotoğrafların birinci turda görüp görmediği soruludu ve hatırladıkları anda önlerinde bulunan düğmeye basmaları söylendi.

Sonuç

Araştırmada, hatırlama ve unutma anında kadın ve erkek beyninin farklı bölgeleri aktive olurken, hatırlanan ve unutulan konuların farklı olduğu bulundu.

  • Kadınların hatırlama anında beyinlerinin iki yarısıda aktif olurken erkeklerin sadece bir yarısı aktif.
  • Erkekler daha çok hoş olmayan konularla, heyecan verici konuları ve de özellikle geçmişteki güzel cinsel deneyimleri hatırlamada daha başarılılar.
  • Kadınlar negatif konular ile erotik deneyimleri çabuk unuturken, pozitif konuları unutmuyorlar.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Sex differences in memory of emotional images: A behavioral and electrophysiological investigation

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Rahim içi testosteron miktarı erkek ve kız çocuklarının konuşma yetisini farklı etkiliyor

Testosteron hormonu hakkında kısa bilgi

Testosteron, vücut için çok önemli bir hormondur. Bu hormonun etkisi canlı daha henüz doğmadan yani embriyonal dönemden başlar ve ölene kadar devam eder. testesteron

Testosteron bir cinsiyet hormonu olup kadın ve erkekte farklı konsantrasyonlarda bulunur. Erkeklerde testosteronun büyük bir kısmı testislerde buna karşın az bir kısmı böbrek üstü bezlerinde üretilir. Kadınlarda yumurtalık ve böbrek üstü bezlerinde üretilen testosteronun miktarı erkeklerde bulunan miktardan daha azdır.

Testosteron, kanda Sex hormone-binding globulin (SHBG) adında bir hormona bağlanarak organlara taşınır ve oralarda kas gelişimi, bağışıklık sistemi, libido, vücudun kıllanması ve hastalıklara yatkınlık, otizm, depresyon, kişilik, seksüel yönelim gibi daha birçok konuda etkin rol oynayacak olan reaksiyonların başlamasına sebep olur.

Rahim içi testosteron miktarı çocukların konuşma yetisini nasıl etkiliyor?

Yapılan istatistikler erkek çocukların yaklaşık % 12’sinin akranlarına göre daha geç yaşta konuşmaya başladığını gösteriyor. Uzun yıllar bunun sebebinin ne olduğu tam olarak bilinmiyordu. 

Avustralyadaki Western Üniversitesi ile Melbourne Üniversitesinin yapmış olduğu bir çalışmayla bu soruya cevap bulunmaya çalışıldı. Araştırma için eşit sayıda kız ve erkekten oluşan toplam 767 yeni doğmuş bebek seçildi. Bebeklerin göbek bağından kan alınıp ve testosteron miktarı ölçüldü.

Çocuklar ikinci ve üçüncü yaşa ulaştıklarında konuşma yetileri ölçüldü. Ölçümler sonunda 53’ü erkek 36’si kız olmak üzere toplam 89 çocukta konuşma problemi tespit edildi.

Konuşma problemi ve testosteron seviyesi arasındaki ilişki

  1. Konuşma problemi bulunan erkek çocukların dörtte üçü, doğum sonrası testosteron miktarı çok yüksek seviyede ölçülen gruptan.
  2. Konuşma problemi bulunan kız çocuklarının neredeyse tamamı doğum sonrası testosteron miktarı oldukça düşük seviyede ölçülen gruptan.

Araştırmada, eğer bir erkek fetus* rahim içerisinde normalden fazla miktarda testosteron hormonuna maruz kalıyorsa bu doğacak olan çocuğun ikinci ve üçüncü yaşlarında akranlarına göre üç kat daha fazla konuşma zorluğu ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Testosteron hormonu fazlalığının etkisi kız çocuklarında tam tersi bir durum sergiliyor. Buna göre rahim içinde testosteron hormonu fazlalığı kız çocuklarında konuşmanın daha erken ve problemsiz başlamasına sebep oluyor.

Özetle söylemek gerekirse; Rahim içi testosteron miktarının fazlalığı erkek çocuklarda konuşma yetisini olumsuz, kız çocuklarda ise olumlu yönde etkiliyor.


  • Açıklama: Doğum sonrası göbek bağından alınan kanda yapılan hormon ölçümleri genellikle hamileliğin son üç ayında rahim içindeki testosteron miktarı hakkında ortalama bir bilgi verir. Beyinde dil yeteneği ile ilgili bölümdeki gelişmelerin de bu evrede olması testosteron hormonunun miktarı ile konuşma yetisi arasındaki bağı güçlendiriyor. Muhtemelen, testosteron hormonunun miktarı beynin konuşma ile kısımlarını etkiliyor.
  • Fetus*; Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadar olan evre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad. İlk sekiz haftanın bitimiyle, 9.-40. haftalar arasını kapsayan fetal dönem başlar. Fetal dönemde, embriyonal dönemde oluşan organ sistemleri gelişir. Fetal dönemde bulunan canlıya Fetus denilir.(Alıntı: Vikipedi)
  • Not: Daha önce yapılan birçok araştırma rahim içerisinde erkek fetusun kız fetusa göre yaklaşık 10 kat daha fazla testosteron hormonuna maruz kaldığını ve ayrıca rahim içi testosteron miktarının doğacak çocuğun sağ veya sol el kullanımında önemli olduğunu göstermişti. (Developmental instability and handedness) Örneğin, sağ elini kullananların konuşma merkezinin beynin sol yarısında, sol elini kullananların konuşma merkezinin ise beynin sağ yarısında olması bu konudaki hipotezi destekliyor.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak:

Sex-specific associations between umbilical cord blood testosterone levels and language delay in early childhood

Journal of Child Psychology and Psychiatry *:* (2012), pp **–** doi:10.1111/j.1469-7610.2011.02523.x

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

İlaçların sebep olduğu karaciğer hasarları önlenebilecek.

Yeni geliştirilen bir metot sayesinde ilaçların karaciğere vermiş olduğu zarar ortadan Karacigerkaldırılabilecek. Boston Massachusetts General Hospital’dan bir araştırma grubunun geliştirdiği bu metot Nature Biotechnology dergisinin 15 Ocak 2012 tarihli sayısında yayınlandı. Makalede, ilaçların karaciğere verebileceği olası zararın karaciğer hücreleri arasındaki kanalların bloke edilmesiyle durdurulabileceği belirtiliyor.

Birçok ilaç karaciğere zarar veriyor

Alınan her ilâcın mutlaka bir yan etkisinin olduğu biliniyor. Sağlığımızı korumak amacıyla uzun yıllar düzenli olarak aldığımız bu ilaçların vücuttaki tahribatını önceden fark edip önlem almak ve tahribatı geriye dönük telafi etmek maalesef çoğu zaman mümkün olmuyor.

İlaçların toksik yan etkisi

Alınan ilaçların birçoğu karaciğerde parçalanır ve parçalanma sonucu ortaya çıkan atık maddeler genellikle toksik maddelerdir. Bu maddelerin karaciğer ve diğer organlara vermiş olduğu zarar ilâcın dozu, çeşidi, genetik yatkınlık, vücut ağırlığı, cinsiyet, açlık ve alkol gibi sebeplere bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Eğer karaciğer değerlerindeki bozulma alınan bir ilaçtan kaynaklanıyorsa alınan o ilâcın bırakılması gerekmektedir ki, bu da çoğu zaman birincil sorunun tekrar ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Gap-Junctions kanallarının bloke edilmesi

Karaciğer hücreleri Gap-Junctions kanalları ile birbirlerine bağlanırlar ve alınan herhangi bir ilaç karaciğerde parçalandıktan sonra ortaya çıkan zehirli atık maddeler Gap Junctions kanalları aracılığıyla ile tüm karaciğere dağılır.

Araştırmada elde edilen sonuçlar iki farklı teknik ile teyid edildi

  1. Genetik teknik: Genetiği değiştirilerek Gap-Junctions kanalları tümüyle iptal edilmiş fareler yüksek dozda parasetamol* verildi. Genetiği değiştirilen farelerin karaciğerindeki Gap-Junctions kanallarının çalışması iptal edildiği için yüksek dozdaki parasetamolün ortaya çıkardığı toksik maddelerin karaciğer içerisindeki yayılması önlendi. Bu sayede fareler sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam etti.
  2. Biyokimyasal teknik: İkinci teknik için birinci tekniğin başka bir teknikle tasdik edilmesi denebilir. İkinci deneyde de tıpkı birinci deneydeki gibi karaciğerdeki Gap-Junctions kanallarının çalışması kimyasal bir madde olan 2-Aminoethoxydiphenyl-Borate (2APB) ile bloke edildi. Bu deneyde de tıpkı genetiği değiştirilmiş farelerde olduğu gibi toksik maddelerin karaciğer içerisinde dağılmadan dışarıya atıldığı tespit edildi. Bu gruptaki farelerin de sağlığında hiçbir bir kötüleşme görülmedi.

Sonuç

Prensip olarak aynı metot insanlarda da uygulanabilir. Şimdi bu metodun insanlarda nasıl uygulanabileceği araştırılıyor. Bu konudaki başka önemli bir soru ise bloke edilen kanalların karaciğerin diğer fonksiyonlarını engelleyip engellemediği. Bu konudaki genel görüş engellemediği yönünde.

Eğer bu önemli buluş insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda olumlu sonuçlar verirse gelecekte ilaçların karaciğere vermiş olduğu zararlar tümüyle ortadan kalkabilir.

Parasetamol*: Dünyada en çok tanınan ağrı kesici ve ateş düşürücülerden birisidir. İlacın fazla miktarda alınması karaciğer yetmezliğine sebep olmaktadır. Günlük 10 mg ın üzerinde alınan parasetamol (yaklaşık 20 tablet), vücutta zehirlenmelere yol açmaktadır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Gap junction inhibition prevents drug-induced liver toxicity and fulminant hepatic failure

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.. 

Kalp her zaman soldan atar

Yumurta döllendikten sonra hücre belirli aralıklarla bölünmeye başlar ve her bölünmede hücre Unbenanntsayısı iki katına çıkar. Hücreler belirli bir evreden sonra görevlerine göre ihtisaslaşacak dokuları, dokular da organları oluştururlar.

Kalp, insanlarda embriyonik gelişimin üçüncü haftasında oluşmaya başlar. Bu dönemin hemen öncesinde kalp, karaciğer ve dalağı oluşturacak olan hücreler Baş-Kuyruk ekseninde sağ tarafa kaymaya başlar (32-cell stage). Tam bu evrede vücudun Sağ-Sol Asimetrisi nin oluşmasında rol oynayan Serotonin ve Wnt hormonu devreye girer. Bu iki hormon hücre yüzeyinde kamçı benzeri yapıların (cilia) meydana gelmesini sağlar. Ortaya çıkan kamçılar tıpkı bir pervane gibi dönerek embriyo sıvısında küçük dalgalanmalara sebep olur. Kamçıların çıkarmış olduğu bu küçük dalgacıklar ilerde kalp ve dalağı oluşturacak olan hücrelerin sol tarafa kaymasını sağlar.

Böylece mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin kalbin solda lokalize olmasına ve ömür boyu orda atmasına sebep olur.

Eğer bu iki hormon doğru çalışmaz ise organlar doğru yerde konumlanamaz ve büyük bir ihtimal embriyo daha doğmadan ölür.

Sonuç

Tanınmış Alman Sosyal Demokrat politikacı Oskar Lafontaine`nin kitabı Das Herz schlägt links gibi embriyo da “KALP HER ZAMAN SOLDAN ATAR” diyor. 🙂

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Serotonin Signaling Is Required for Wnt-Dependent GRP Specification and Leftward Flow in Xenopus

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Özel bir sprey ile birkaç dakikada kanser teşhisi

Yeni üretilen bir sprey ile birkaç dakika içerisinde kanser teşhisi yapılabilecek

Uygulama: Sprey, kanser şüphesi olan bölgeye sıkılıyor, ardından kızılötesi ışıkla kanserli doku veya hücre olup olmadığı kontrol ediliyor. Bu özel sprey sıkılan bölgede çok küçük bir tümör bile olsa yeşil renkte sinyal vererek kanserli bölgenin görünmesini sağlıyor.

İçerisinde kızılötesi ışığa duyarlı bir madde bulunan bu sprey, tümörlü hücrelerin doku yüzeyinde oluşturduğu özel bir enzime yapışarak kanserli kısmın yeşil renkte görünmesini sebep oluyor.

Sprey içerisinde parlayan yeşil madde aslında ışığa duyarlı ve sadece kanser hücresinin ürettiği enzimi tanıyan bir proteindir (green fluorescent protein (GFP). Bu tip proteinlere genel olarak biyomarker da denilmektedir ve uzun yıllardan beri birçok laboratuvarda farklı amaçlar için kullanılan çok fazla sayıda biyomarker vardır. Bu biyomarker ların kullanıma hazır hale getirmek hem uzun zaman alıyor hem de uzun uğraş gerektiriyor.

Bu spreyi avantajlı yapan ise spreyin şüpheli bölgenin üzerine sıkılarak bir dakika içerisinde sonucun görülebilecek olması.

Yumurtalık ve rahim ağzı kanserlerindeki tümörlerin oldukça iyi görülebilir olması bu spreyin özellikle buralarda tercihen kullanılacağını gösteriyor. Bunun dışında tümör ameliyatlarında gözden kaçan çok küçük tümör parçacıklarının bile bu sprey sayesinde fark edilebilir olması spreyin avantajını dahada güçlendiriyor.


Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Rapid Cancer Detection by Topically Spraying a γ-Glutamyltranspeptidase–Activated Fluorescent Probe

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kalp krizi riski üç saate tespit ediliyor

Untitled-7

Göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi kalp krizi şüphesi ile hastaneye kaldırılan hastaların laboratuvar tetkiklerinin sonuçları yaklaşık sekiz saat sonra geliyor. Bu süre kalp krizi vakalarında oldukça uzun bir süre olduğu için kimi zaman hastada kalıcı hasarların oluşması kaçınılmaz oluyor.

Kimi zaman da göğüs ağrısı, nefes darlığı başka bir hastalığın habercisi olduğu için hastaya yanlış teşhis konarak gereksiz yere kalp krizi müdahalesi yapılıyor. Oysa gerçek kalp krizi vakalarında her dakikanın büyük önemi var. Bu yüzden teşhisin hızlı bir şekilde konması gerekiyor.

Troponin testi sayesinde üç saat içerisinde % 97 ile %100 kesinlikte kalp krizi riski tespiti yapılıyor

Ölen kalp kası hücreleri kana troponin adında bir protein bırakıyor ve kalp krizi riski altında bulunan kişilerin kanındaki troponin miktarı ilk üç saat içerisinde % 200 oranında artıyor.

Su ana kadar kullanılan tropin testinin laboratuvar sonuçları sekiz saat içerisinde tespit edilirken, yeni geliştirilen bu methot sayesinde bu süre üç saate indi.

Troponin nedir?

Troponin, önemli bir kas proteinidir. İskelet ve kalp kasları, farklı şekillerde de olsa, kas liflerinden (miyositler) oluşur. Her bir kas lifi, iplik benzeri iplikler (miyofilamentler) içeren yüzlerce kas fibrilinden (miyofibriller) oluşur. Bu iplerin üzerinde kasların kasılmasına ve tekrar gevşemesine yardımcı olan çeşitli proteinler vardır. Bu proteinlerden biri troponindir.

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Serial Changes in Highly Sensitive Troponin I Assay and Early Diagnosis of Myocardial Infarction 

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

IQ, eğitim süresine bağlı olarak değişiyor

Oslo ve Harvard üniversitelerinin ortaklaşa yapmış olduğu araştırmadan çıkan sonuçlara göre, ilköğretimde okul süresinin uzun olması IQ değerini olumlu yönde etkiliyor. Daha doğrusu yetişkinliğe giriş yıllarına denk gelen yaşlarda okulda geçirilen fazladan birkaç yıl IQ değerini yükseltiyor.IQ, eğitim süresine bağlı olarak değişiyor

1950 lerde Norveç eğitim sisteminde reform

Norveç, 1950 lerin başında eğitim reformu yaparak ilköğretimde eğitim süresini 2 yıl uzattı ve eyaletlere bu uygulamaya geçmeleri için 1955 yılından 1972 yılına kadar 17 yıllık süre verildi. Yeni uygulamaya geçiş her eyaletin kendi inisiyatifine bırakıldı ama ilkokula başlama yaşı değiştirilmedi yani yine eskisi gibi her eyalette 7 yaşında okula başlandı. Geçiş süresi içerisinde kimi öğrenciler 14 yaşında kimi öğrenciler 16 yaşında okullarından mezun oldular.

Kademeli geçiş süresi böyle bir araştırma yapmak için ideal oldu

Araştırma tüm eyaletlerde 1950 ile 1958 yılları arasında doğan erkekler arasında yapıldı. Araştırmadan çıkan sonuçlar eğitim süresi uzun olan erkeklerin IQ lerinin yaklaşık % 1 oranında daha fazla olduğunu gösterdi. Buna göre kısa eğitim alan erkeklerin IQ ortalaması 106 çıkarken, uzun eğitim alan erkeklerin IQ ortalamaları 107 çıktı.

Not: IQ skalasının logaritmik olarak arttığı düşünülürse, % 1 lik farkın önemli bir fark olduğu görülür.

Mehmet Saltürk

+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak 

Schooling in adolescence raises IQ scores

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

50 yıldan beri tütünde radyasyon olduğu saklanıyor.

Sigaranın zararlarını bilmeyen neredeyse yok gibidir, ama sigarada radyasyon olduğunu bilen çok az insan vardır. Cancer Research UKSIGARA RADYASYON copy dan  C.R. Hill  1965 yılında ilk defa tütünde akciğer kanserine sebep olan  Polonium 210  İzotopuna ait radyoaktif alfa parçacıkların varlığını keşfetti.

Devletler ve sigara tekelleri bu gerçeği neredeyse 50 yıldır bilmelerine rağmen nedense suskun kalmayı tercih ettiler.

Oxford Journals Nicotine & Tobacco Research dergisinin 27 Eylül 2011 tarihli sayısında bu konuda bir makale daha yayınlandı.

“Oxford Journals Nicotine & Tobacco Research” dergisinde yayınlanan makaleden çıkan sonuçlar :

  • 1 kg tütün 210 ile 1360 Picocurie radyasyon içermektedir
  • Pasif içicilerde % 30 civarında bu radyasyondan etkilenmektedir
  • Günde 20 ile 40 sigara içen bir kişi, yılda 250 akciğer röntgen çektirmiş kadar radyasyon alıyor
  • Yapılan radyasyon ölçümleri, bronşlarda biriken radyoaktif maddenin, akciğerin diğer bölgelerinde biriken radyoaktif maddeden 100 kat daha fazla olduğunu göstermiştir
  • Polonium 210 izotopunun yarılanma süresi 138,4 gündür. Bunun anlamı şu: Bir sigaradan alınan radyasyonun ancak yarısı 4,5 ay sonra kayboluyor
  • 10 yıl sigara içen bir kişi vücuduna yaklaşık olarak 80 rem civarında bir radyasyon yükleniyor ki, bu kötü huylu bir tümörün oluşması için yeterli miktar

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Cigarette Smoke Radioactivity and Lung Cancer Risk

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Depresyon, felç riskini artırıyor.

Depresyon toplumun büyük bir kısmını ilgilendiren önemli bir sağlık sorunudur. Yapılan istatistikler toplumda her 16 kişiden birinin hayatlarının bir döneminde veya birden fazla döneminde depresyon ile karşı karşıya kaldığını gösteriyor.

Daha önce yapılan araştırmalar depresyonun diyabet 2, yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıklarına zemin hazırladığını göstermişti. JAMA dergisinin 6 kasım 2011 tarihli sayısında yayınlanan makalede ise depresyon rahatsızlığı bulunan kişilerin felç geçirme riskinin normal kişilere göre daha fazla olduğunu gösteriyor.

Depresyon, felç riskini artırıyor.

317.540 depresyonlu hasta ile yapılan ve 29 yıl süren araştırmada, hastalardan 8.478 sinin beyin damarlarında depresyona bağlı olarak tıkanma olduğu tespit edildi.

Sebep: Depresyon hormon dengesini bozuluyor

Yapılan laboratuvar testlerinde depresif hastaların kanında iltihaplanmaya sebep olan CRP, IL-1 ve IL-6 hormonlarının yüksek seviyede olduğu tespit edildi. Depresyon ile hormonlar dengenin nasıl bozulduğu ve felce sebep olan mekanizmanın nasıl geliştiği henüz tam olarak bilinmiyor.

Sonuç

Depresyona bağlı felç vakalarında birçok mekanizmanın birlikte hareket ederek rol oynadığı tahmin ediliyor. Bunlardan biri de depresyon nedeniyle değişen hormonal dengenin bozulması…!

Araştırmacılar, hormonal dengenin neden ve nasıl bozulduğunun anlaşılması için bir dizi araştırmanın daha yapılması gerektiğini, depresyonla birlikte kanda yükselen hormon derleğerinin önüne geçilmesinin bu mekanizmanın tam olarak anlaşılması ile mümkün olacağını belirtiyorlar.

Not: Daha önce buna benzer bir araştırmada Deutschen Gesellschaft für Neurologie (DGN) tarafından yapılmıştı. Oradan elde edilen sonuçlar da depresyonun felce sebep olan risk faktörleri arasında önemli bir yer tuttuğunu gösteriyordu.

Mehmet Saltuerk

Mehmet Saltuerk

+++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Depression and Risk of Stroke Morbidity and Mortality

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.