Diyabete bağlı görme bozukluğu tedavisinde umut

Şeker hastalığı, kontrol edilmediği takdirde vücudun tüm organlarına zararUntitled-3 veren tehlikeli bir hastalıktır. Bu zarardan en fazla etkilenen organlardan biri de gözlerdir. Yüksek şeker gözün retina (ağ tabakası) adı verilen kısmında bulunan kılcal damarları tahrip ederek kanamalara neden olur ve bu kanamalar zamanla retinanın ışığa duyarlı hücrelerini tahrip ederek diyabetik retinopati denilen görme kaybına hatta ilerleyen safhalarda körlüğe kadar varan ciddi problemlere sebep olur. Yaklaşık her on diyabet hastasının dokuzunda zamana bağlı olarak diyabetik retinopati belirtileri görülmektedir.

Klasik tedavi yöntemleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor

2015 li yılların başına kadar diyabetik retinopati nin ilerlemesini yavaşlatabilmek için uygulanan metotlar arasında ilaçlı tedavi ve cerrahi müdahaleler bulunmaktaydı. Ancak uygulanan bu metotların başarısı sınırlıydı. Hastalık bu tür tedavilere  rağmen yavaşta olsa ilerlemeye devam ediyordu.

Lazer tedavisi de uygulanan yöntemlerden bir başkasıdır ama bu tedavinin de optimal bir tedavi olduğu söylenemez zira tedavi sonrası hastada görme alanı daralması ve gece görüşü zayıflaması gibi kısıtlayıcı yan etkiler görülür. Başka bir tedavi metodu ise retinada tahrip olmuş damarların gelişimini engellemeye yönelik müdahalelerdi.

Yukarıdaki uygulamalarda olduğu gibi bu son iki metotda de hastalığın sadece ilerlemesi yavaşlatılabiliyor ama hastalığı tamamen durduramıyor.

Sebep bulundu

Diyabetik retinopati’de önemli bir bilinmeyen çözüldü. PNAS dergisinin 26 Mayıs 2015 tarihli sayısında yayınlanan bir araştırmada, diyabet hastalarında, yüksek şekere bağlı görme kaybının ve körlüğün muhtemelen VEGF* ve Angiopoietin-like4** adında iki proteinin sorumlu olduğunu gösteriyor.

Metot

Baltimore Johns Hopkins Tıp Fakültesi’nden Sodhi Akrit öncülüğünde yapılan bu çalışmada hastalığın neden durdurulamadığı sorusuna cevap arandı ve bu amaçla üç farklı gruptan göz sıvısı alınarak inceleme yapıldı.

Göz sıvısı alınan gruplar şöylereti

  • Sağlıklı kişiler
  • Diyabetik retinopati olmayan şeker hastaları
  • Diyabetik retinopati olan ama aynı zamanda şeker hastası olan kişiler

Yapılan analizler, üç grupta kan damarlarının gelişiminden sorumlu olan VEGF adında bir proteinin varlığını gösterdi. Her ne kadar çıkan sonuçlar diyabetik retinopati olan şeker hastalarında genel olarak VEGF miktarının diğer gruplara göre daha fazla olduğunu gösterse de bazı diyabetik retinopati olan şeker hastaları istisnai olarak VEGF miktarının sağlıklı deneklerdekinden bile daha az olduğu tespit edildi.

VEGF diyabetik retinopati’de önemli bir faktör ama tek faktör değil

Bazı şeker hastalarında VEGF miktarı oldukça az olmasına rağmen körlüğün devam ediyor olması, araştırmacıları diyabetik retinopati konusunda ikinci bir faktörün daha var olabileceği fikrine ulaştırdı. Bu amaçla, birinci araştırmanın devamı niteliğinde ikinci bir araştırmaya daha başlandı ve bu araştırmada da damarların gelişiminde rol oynayan tıpkı VEGF ptoteini gibi Angiopoietin-like 4[2] ikinci bir protein daha bulundu.

Sonuç ve tedavide yeni strateji

Diyabetik retinopati’de rol oynayan bu tür biyomoleküllerin fonksiyonlarının anlaşılması diyabete bağlı görme bozukluğu ve körlük tedavisinin önemli bir adım olabilir. Zira göz sıvısında bulunan bu iki protein bloke edilerek aşırı derecede seyreden biyolojik faaliyetler kontrol altına alınabilir ve başarılı bir tedavi gerçekleşebilir. Bu gelişmeler ışığında, geliştirilecek yeni ilaçlar diyabetik retinopati nin ilerlemesini durdurabilir hatta bu sayede yüksek şekere bağlı körlüğün önüne geçilebilir.

  • VEGF* (Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü): 6. kromozom üzerinde bulunan 1239 baz çifti uzunluğundaki VEGF geni tarafından sentezlenen bir proteindir. Görevi embriyonik gelişim sırasında yeni kan damarlarını oluşturmaktır. Damar hasarları sonrası yeni damarların oluşmasını sağlar.
  • Angiopoietin-like 4**: 19. kromozom üzerinde bulunan 1221 baz çifti uzunluğundaki ANGPTL4 geni tarafından sentezlenen bir proteindir, damar oluşumu sırasında yağ metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynar.

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Üniversitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.

VEGF geninin genetik haritası

VEGFA

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Universitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Angiopoietin-like 4 is a potent angiogenic factor and a novel therapeutic target for patients with proliferative diabetic retinopathy

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sigaranın zararları bilinenden daha fazla

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 4 milyon kişi sigaradan log.sigkaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.

Sigaranın sebep olduğu hastalıkların listesinde akciğer kanseri, yemek borusu kanseri, gırtlak kanseri, pankreas kanseri, böbrek kanseri, rahim kanseri, ağız içi kanseri, mide kanseri, prostat kanseri, lösemi, kalp krizi, damar tıkanıklığı, kangren, astım, bronşit gibi daha birçok hastalık ön sıralarda yer alıyor. Sigaranın zararları bununla da kalmıyor. Yapılan yeni araştırmalar bu listeye hergün yenilerini ekliyor.

Böbrek yetmezliği ve enfeksiyon

12 şubat 2015 tarihinde New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir makalede sigaranın şimdiye kadar hiç bilinmeyen bir zararının daha keşfedildiği anlatılıyor.

2000 – 2011 yılları arasında 55 yaş üzeri yaklaşık 1 milyon kişinin dosyası incelenerek yapılan araştırma böbrek yetmezliği ve enfeksiyonlardan ölümlerin sigara içenlerde %17 daha fazla olduğunu gösteriyor.

Araştırmadan çıkan sonuçlarfig1

Sigara, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi bilinen rahatsızlıklardan tamamen bağımsız olarak böbrek yetmezliği riskini 1,7 – 2,3 ölümcül enfeksiyonlara yakalanma riskini 2 – 2,7 kat daha fazla artırıyor.

***

Herşey çok geç olmadan sigarayı bırakın 

Dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon kişi sigaranın sebep olduğu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda yapmış olduğu çalışmalar maalesef sigara içen nüfusun gerilemesinde pek etkili olamıyor. Eğer böyle giderse 2030 lu yıllarda sigaradan kaynaklanan ölümlerin yılda 8-10 milyon civarında olacağı tahmin ediliyor.

Sigaranın vücuda vermiş olduğu tahribatın izleri ancak sigara bırakıldıktan 15 yıl sonra tamamıyla silinebiliyor. Bu yüzden sigara ne kadar erken bırakılırsa o kadar iyi. (Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz)

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Smoking and Mortality — Beyond Established Causes

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kendi doğum gününde ölümler tesadüf mü ?

Zürih üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma kendi doğum gününde ölümlerin sanılanın aksine happybhiç de az olmadığını gösteriyor. Ölen 2 milyon insanın dosyalarının incelenmesi ile yapılan bu araştırma doğum günündeki ölümlerin herhangi bir günde ölümlerden % 14 daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yapılan araştırmada kalp krizi, beyin kanaması, intihar ve kaza gibi ölüm nedenleri değerlendirmeye alınmış olup, kadınlarda 60 yaşından sonra bu oranın daha fazla olduğu belirtiliyor.

Araştırmadan çıkan sonuçlar

  • Kalp krizinden ölme oranı diğer günlere göre % 18,6 daha fazla.
  • Kadınlarda beyin kanamasından ölme oranları diğer günlere göre % 21,5 daha fazla.
  • Erkeklerin intihardan ölme oranı diğer günlere göre % 35 daha fazla.
  • Erkeklerin ölümcül kazalardan ölüm oranı diğer günlere göre % 29 daha fazla.

İhtiyarlarda doğum gününü görüp ondan sonra ölme isteği ve doğum günü partisinin getirdiği stresin sebep olduğu tahmin ediliyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Death has a preference for birthdays—an analysis of death time series

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Öksürük şurubunun diyabete olumlu etkisi

Kullandığımız birçok ilâcın az veya çok yan etkisinin olduğunu biliriz. Bu konudaki yaygın inanış bu etkinin olumsuz olduğu yönündedir ki, bu bir bakıma doğrudur da.11072264_10153063584127211_19822660_n

Kullandığımız bazı ilaçların kullanım amacı dışında diğer hastalıklara iyi gelebilen olumlu yan etkilerinin olduğu zaman zaman yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmaktadır. Bu olumlu yan etkiler kimi zaman laboratuvar aşamasında, kimi zaman klinik aşamada, kimi zaman da ilaç piyasaya çıktıktan yıllar sonra yapılan araştırmalarla ortaya çıkabilmektedir.

Bu konuda oldukça fazla örnek bulunmaktadır

Örneğin, şu anda piyasada erektil disfonksiyon için kullanılan viagranın başlangıçta yüksek tansiyon için kullanılması düşünülürken klinik aşamasında yan etkisinin ereksiyona sebep olduğunun görülmesi ile ilâcın piyasaya cinsel gücü arttırıcı olarak sürülmesine sebep oldu.

Bunun dışında bir başka örnek de Aspirin. Tüm dünyada milyonlarca insanın ağrı kesici olarak kullandığı bu ilâcın yıllar sonra kan inceltici özelliğinin keşfedilmesi ile pıhtılaşma bozukluklarında da tedavi amaçlı kullanılmasına sebep oldu.

Bu konuda birçok örnek araştırma bulunmakta ve bu araştırmalardan biri de 10 Şubat 2015 tarihli Nature Medicine dergisinde yayınlanan araştırmadır. Bu araştırma, öksürük ilaçlarının yan etkisinin diyabet tedavisinden büyük umutlar vaad olabileceğini gösteriyor.

Dergideki araştırmaya geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması açısından insülin üretimi ile diyabet arasındaki ilişkiye kısaca değinmekte fayda var.

İnsülinin görevi nedir, yokluğunda ne gibi tehlikeler ortaya çıkarNature glukos (1)

İnsülin, pankreastaki beta hücreleri tarafından üretilen ve şeker metabolizması için gerekli olan bir hormondur.İnsülin yokluğunda kan şekeri düzeyi yükselerek tehlikeli boyutlara ulaşır. Kan şekerinin vücutta uzun yıllar yüksek seyretmesi ise başta damarlar olmak üzere birçok organa zarar verir. Diyabet hastalarında insülin hormonu üretimi yeterli seviyede olmadığı için hastaların kan şekeri sürekli yüksek seviyelerde seyreder.

Diyabet Tip 1 ve diyabet tip 2 nin sebepleri farklı olsada her ikisinde de kan şekeri yükselir

  • Diyabet Tip 1:  Otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminde görev yapan bazı özel hücreler (antikorlar) pankreasta bulunan beta-hücrelerine saldırarak onların iltihaplanmasına ve yok olmasına sebep olur.
  • Diyabet Tip 2: Çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Genellikle ya beta hücrelerinin faaliyeti sınırlı olduğu ya da insülin reseptörlerinin insülin hormonuna karşı zayıf tepki vermesinden kaynaklanır.

Öksürük şurubunun diyabete olumlu etkisi

Düsseldorf/Heinrich Heine Üniversitesinden Eckhard Lammert ve ekibinin yapmış olduğu bir araştırma birçok öksürük şurubu ve pastilde etken madde olarak kullanılan Dekstrometorfan adındaki bir aktif maddesinin diyabet 2 hastalarında kan şekeri seviyesini olumlu yönde etkilediğini gösteriyor.

Eckhard Lammert ve ekibi bu araştırma ile dekstrometorfan’ın pankreasta beta hücrelerinin üzerinde bulunan NMDA reseptörlerinin tarafından bloke edilerek uyarıldığını ve buna bağlı olarak insülin üretimini teşvik ettiğini ve aynı zamanda dekstrometorfanın diyabete bağlı beta hücre ölümlerini engellediğini buldular.

Beta Hücrelerinin uyarılması ne anlama geliyor? : Beta hücreleri, yukarıda da kısaca belirtildiği gibi pankreasta bulunan ve insülin üreten özelleşmiş hücrelerdir. Dekstrometorfan tarafından uyarılan beta hücreleri insülin üretimini tetikleyerek kanda insülinin artmasına sebep oluyor. Kandaki insülinin artması ile birlikte şekerin hücrelere taşınması başlliyor ve buna bağlı olarak kandaki şeker konsantrasyonu düşüyor.

Eğer kanda insülin yoksa kandaki şeker hücrelere taşınamaz ve sonuçta Hiperglisemi’nin (yüksek şeker) başlaması kaçınılmaz olur.

Uyarı

Makalede, dekstrometorfan’ın her ne kadar yapılan testlerde fareler ve insanlarda kan şekerini başarılı bir şekilde düşürdüğü tespit edilse de araştırmanın daha geniş çaplı yapılmaya ihtiyacının olduğu belirtiliyor. Uzmanlar şekeri düşürmek amacıyla kontrolsüz bir şekilde öksürük şurubu tüketilmemesini önemle vurgulanıyor.

NMDA reseptör

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Characterization of pancreatic NMDA receptors as possible drug targets for diabetes treatment

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Epigenetik nedir?

Son Güncelleme: 14.05.2025

Sıkça duyduğumuz Epigenetik’i bir fıkra ile anlatmaya çalışayım.

***

FreudDarwinDarwin ve Freud bir gün sıkılmışlar, “Gel birahaneye gidelim, biraz rahatlayalım” demişler. Oturmuşlar köşeye, biralar gelmiş, sohbet koyulaşmış.

O sırada içerideki bir masada oturan anne ve kızı dikkatlerini çekmiş. Kız somurtuyor, anne dertli dertli içki içiyor. Anne birden yerinden fırlamış, Darwin ve Freud’un yanına gelmiş:

 –  “Ey bilim dahileri! Sizi burada görmek kaderin bir cilvesi olmalı! Kızımın çok ciddi bir sorunu var, belki siz çözebilirsiniz…”

–  Freud kaşlarını kaldırmış, Darwin piposunu üfleyip sessizce dinlemeye başlamış.

– “Kızım mutsuz. Sabah uyanınca hemen kötümser düşünceler geliyor aklına. Neşesi yok, motivasyonu sıfır, hep tartışmak istiyor. Sanki hayatı boyunca kara bulutlarla doğmuş gibi…”

Darwin hemen atlamış:

– Bu tamamen genetik! Büyük ihtimalle dedesinden bir şeyler geçmiş…”

Freud hemen itiraz etmiş:

– “Hayır hayır, bu çocukluğunda annesinden gördüğü aşırı korumacılıktan kaynaklanıyor. Yani sorun sende!”

– Anne bir Darwin’e bakmış, bir Freud’a. Kafası karışmış.

– “İyi de hanginiz haklı?”

Tam o sırada kapı açılmış, içeri hafif sarkık bir fötr şapka ile Conrad Waddington girmiş. Elinde not defteri, gözlüğünü düzeltmiş:

 “Aslında ikiniz de haklısınız. Bu işin adı epigenetik!”

Anne gözlerini kısmış:
“Epi… ne?”

Waddington gülümseyerek açıklamış:

– “Epigenetik, genlerinizin üstüne yazılmış ikinci bir senaryo gibidir. DNA aynı kalır ama oyuncuların sahneye çıkış sırası değişir. Mesela stres, kötü beslenme, travmalar… hepsi sahne arkasından genlerin düğmelerine basabilir. Yani bu kızcağızın genetik bir altyapısı olabilir ama senin davranışların o altyapıyı aktif hâle getirmiş olabilir…”

Freud bir yudum almış:

 – “Ben demiştim…”

Darwin araya girmiş:

 – “Ama ben de demiştim…”

Waddington gülmüş:

 . “İkiniz de demişsiniz, ama ben isim koydum.”

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz

Kronik uykusuzluk beyin hücrelerinde geriye dönüşü mümkün olmayan tahribata sebep oluyor

Yapılan araştırmalar yetersiz uykunun diyabet, yüksek tansiyon ve bazı kanser türleri gibi hastalıklara sebep olduğunu göstermişti. uykusuzlukUniversity of Pennsylvania tarafından yapılan bu araştırmada ise kronik uykusuzluğun nöronal boyuttaki zararları araştırıldı.

Metot

Bu araştırma için fareler uyku düzenlerine göre üç gruba ayrıldılar.

  1. Grup: Bu gruptaki farelere uyku düzenini bozacak hiçbir müdahalede bulunulmadı. Normal uyumaları sağlandı.
  2. Grup: Bu gruptaki fareler kısa süreliğine uykusuz bırakıldı.
  3. Grup: Bu gruptaki fareler uzun süreli uykusuz bırakıldı.

Deney sonrası farelere kabiliyet testi uygulandı ve ardından patolojik incelemeler yapıldı. Patolojik incelemer sonucunda beyinin dikkat ve zihinsel becerilerden sorumlu Locus Coeruleus bölgesinde birtakım değişikliklerin olduğu saptandı.fig 1

Sonuç

Kronik uykusuzluk nöronların dörtte birini tahrip ediyor.

  1. Grup (normal uyuyan grup): Bu gruptaki farelerin beyninde moleküler atıkları temizlemekle görevli Sirtuin-Protein’in yeterli miktarda üretildiği ve farelerin sağlıklı olduğu görüldü. Bu gruptaki fareler labirent testinde oldukça başarılı olduklar.
  2. Grup (kısa süreliğine uykusuz bırakılan fareler): Bu gruptaki farelerin beyninde Sirtuin-Protein az miktarda üretildiği tespit edildi. Bu gruptaki fareler dinlenemediği için labirent testindeki başarıları düşük çıktı.
  3. Grup (uzun süreli uykusuz bırakılan fareler): Bu gruptaki farelerin beyin sinir hücrelerinin % 25’inin zarar gördüğü ve hiç Sirtuin-Protein üretemediği görüldü. Bu gruptaki fareler labirent testini başaramadı.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Extended Wakefulness: Compromised Metabolics in and Degeneration of Locus Ceruleus Neurons

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Hatalı gen intihar riskini arttırıyor

Archives of General Psychiatry dergisinde yayınlanan bir makalede NTRK2* geninde bulunan mutasyonların depresif kişilerde intihar riskini artırdığını gösteriyor.bogazici

NTRK2 reseptör geninin görevi nedir 

Beyin hücrelerinin yüzeyinde bulunan NTRK2 reseptör geninin görevi, sinirlerin gelişiminde ve yaşamasında önemli rol oynayan BDNF** proteini’ni yakalamakla görevli NTRK2 Proteinlerini üretmektir. BDNF proteini olmadan sinir hücreleri gelişemez ve de yaşayamaz, bu yüzden NTRK2 reseptör geninin düzenli çalışması önemlidir.

Bu araştırma ile intihar yatkın kişilerin beyin hücrelerinin yüzeyinde bulunan NTRK2 Reseptörlerinin sayılarının normal insanlara göre daha az olduğu ortaya çıkarıldı. Reseptörlerdeki bu sayısal değişikliğin ise NTRK2 geninde bulunan mutasyonlardan kaynaklanıyor.

Metot

366’sı sağlıklı, 113 ü daha önce intihar girişiminde bulunmuş 394 kişinin yapılan karşılaştırmalı genetik analizleri daha önce intihar girişiminde bulunan kişilerin NTRK2 geninin mutasyonlu olduğunu gösteriyor. NTRK2 Geninde bulunan bu mutasyonlar reseptör sayısının azalmasına ve buna bağlı olarakta BDNF proteinlerinin daha az yakalanmasına sebep oluyor.

Sonuçtabela 1

  1. NTRK2 geni bir şekilde mutasyon geçiriyor ve bu nedenle yeterli sayıda reseptör sentezleyemiyor.
  2. Reseptör sayısının az olması sinir hücrelerinin gelişimi için gerekli olan BDNF protein’in az olmasına sebep oluyor.
  3. Beyinde BDNF protein’in  miktarının azalması da kişiyi intihara meyilli hale getiriyor.
  • NTRK2* ( Tirozin kinaz reseptörü 2): 9. Kromozom üzerinde 19 exondan oluşan 2517 bp uzunluğunda bir gendir.
  • BDNF** (Brain-derived neurotrophic factor): 11 Kromozom üzerinde 1 exondan oluşan 744 bp uzunluğunda bir gendir.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Association of Genetic Variants in the Neurotrophic Receptor–Encoding Gene NTRK2 and a Lifetime History of Suicide Attempts in Depressed Patients

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Genler ve hastalıklar

Birçok hastalığın ortaya çıkması veya ilerlemesinde genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. 2015 yılı itibari ile yapılan çalışmalarda  genetik sebeplerden kaynaklanan 7000 kimlikcivarında hastalık tespit edildi ve her geçen gün bunlara yenileri eklenmekte. Sadece son birkaç yıl içinde genomun 12000 değişik noktasında 982 hastalığa ait noktasal mutasyonlar keşfedildi.

Genetik hastalıkların  sınıflandırılması

Genetik sebeplerden kaynaklanan hastalıklar üç ana grupta toplanmaktadır

  1. Kromozomal hastalıklar: Kromozom sayısı veya yapısında meydana gelen değişikliklerden kaynaklananlar. Örnek; Down Sendromu, …
  2. Monogenik hastalıklar: Tek bir gende meydana gelen değişikliklerden kaynaklananlar. Bu değişiklikler belirli bir enzim veya proteinin kayıp ya da hatalı sentezlenmesine sebep olur. Örnek; Talasemi, Hemofili, …
  3. Poligenik hastalıklar: Birçok gen den kaynaklananlar. Bir genin veya çevresel faktörlerin birçok genin faaliyetini etkilemesi sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklardır. Örnek; Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, obezite, arteriyoskleroz, şizofreni, alzheimer, depresyon, … 

Kolesterolün faydaları, zararları ve APOE geni ile olan ilişkisi

Kolesterol, vücut için yaşamsal öneme sahip çok önemli bir moleküldür. Hücre zarının önemli bir bileşeni olan kolesterol, membran stabilitesini arttırarak hücre zarı içerisine çeşitli proteinlerin, kimyasalların ve iyonların giriş ve çıkışına olanak sağlar. Kolesterol vücut için öyle gereklidir ki, vücut bunu şansa bırakmaz ve ihtiyacının neredeyse tamamını kendisi üretir. Başka bir ifadeyle vücut kolesterol ihtiyacının sadece % 10’nu gıdalar yoluyla dışarıdan alırken geri kalanının tamamını bizzat kendisi üretir.

APOE Geni: 19. kromozom üzerinde APO (Apolipoprotein) diye adlandırılan bir gen bulunmaktadır. Bu genin A,B,C ve E olmak üzere dört önemli formu (allel) bulunmaktadır. Bu yazıda yüksek kolesterol ve ona bağlı rahatsızlıkları ilgilendiren E formu ele alınacaktır.

APOE formunun görevi nedir

APOE (Apolipoprotein E), kanda bulunan apolipopreteinlerden biridir. Yağ metabolizmasında önemli rol oynar ve bu nedenle bu genin mutasyonlu olup olmaması kalp ve damar hastalıklarının ortaya çıkmasında etkilidir.

APOE ayrıca ligand özelliğine de sahip bir proteindir. APOE nin bu özelliği, kanda bulunan yağların yüzeyinde bulunan molekül yakalayıcı reseptörlere bağlanmasını ve hücre içerisine alınmasını sağlar. APOE ayrıca Trigliserid, VLDL, LDL, gibi kötü yağları katalize ederek karaciğere taşınmasına ve orada parçalanmasına olanak sağlar ve böylece bu yağların damarlarda birikmesinin önüne geçer. APOE geni mutasyon geçirmesi durumunda kolesterol damarlarda birikerek damarların tıkanmasına yani Arteriyoskleroz sebep olur.

APOE ayrıca ligand özelliğine de sahip proteindir. APOE nin bu özelliği, kanda bulunan yağların hücrelerin yüzeyinde bulunan molekül yakalayıcı Reseptörlere bağlanmasını ve hücre içerisine alınmasını sağlar. Ayrıca APOE Trigliserid, VLDL, LDL, gibi kötü yağları katalize ederek karaciğere taşınmasına ve orada parçalanmasına olanak sağlar ve böylece bu yağların damarlarda birikmesinin önüne geçer. APOE geni mutasyon geçirmesi durumunda ise kolesterol damarlarda birikerek damarların tıkanmasına yani Arteriyoskleroz sebep olur.

APOE geninde meydana gelen mutasyonlar ve sebep olduğu hastalıklar

APOE geninde meydana gelen mutasyondan kaynaklanan üç önemli alt formu (alleli) bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla APOE2, APOE3 ve APOE4 formlarıdır. Bu formların en önemli özelliği reseptör sayılarının farklı olmasıdır. Kişinin sağlığı bu formlardan hangisine sahip olduğu ile yakından ilgilidir, çünkü alt formların çeşidi ile Trigliserid, LDL ve VLDL gibi kötü yağların kandan uzaklaştırılması arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.

  1. APOE2 alt formu: Genetik bir hastalık olan Tip III hiperlipoproteinemi oluşmasında rol oynar ve arteriyoskleroz için düşük risk oluşturur. APOE2 formunun toplumda görülme sıklığı % 6-7 dir.
  2. APOE3 alt formu:: En iyi ve en yaygın olan versiyondur. APOE3 formunun toplumda görülme sıklığı % 80 dir.
  3. APOE4 alt formu: ile Arteriyoskleroz ve Alzheimer arasındaki ilişki: APOE4 alt formu en kötü olan versiyondur. İnsanların yaklaşık % 7 sinde bu versiyon bulunur. Bu versiyon bir yandan arteriyoskleroz’a sebep olurken diğer yandan Alzheimer hastalığı ile bilişsel işlev bozukluklarına da sebep olur. Bunun dışında sinir hücrelerinin APOE GENOTIP2gelişimini de yavaşlatır.
  4. APOE4 ve kalp krizi riski: APOE alt-formlarının insanda altı değişik kombinasyonu bulunur. Bu kombinasyonlardan en kötü olanı E4/E4 kombinasyonudur (Hem anneden, hem babadan E4’ün birer kopyasının çocuğa geçmiş olması). E4/E4 kombinasyonuna sahip olan kişiler kalp krizi konusunda en riskli grubu oluşturmaktadır. E4/E4 kombinasyonun toplumda görülme sıklığı % 4 dür.

APOE4 ve Alzheimer riski: APOE 19. kromozom üzerinde bulunan 864 harf uzunluğunda bir gendir. Alzheimer hastalığı 334. pozisyonundaki nükleotidin Adenin (A) yerine Guanin (G) gelmesi ile oluşur. Buna göre;

  • Eğer kişi APOE4 formunun tek kopyasına sahipse yani anne veya babadan sadece birinden mutasyonlu APOE4 geni alınmışsa bu kişilerin 75 yaşında Alzheimer olma riski % 47 dir.
  • Eğer kişi APOE4 formunun çift kopyasına sahipse yani hem anneden hem de babadan mutasyonlu APOE4 geni almışsa bu kişilerin 69 yaşında Alzheimer olma riski yaklaşık % 90 dır.
  • Eğer kişi APOE4 formuna hiç sahip değilse bu kişilerin 85 yaşında Alzheimera yakalanma riski sadece % 20 dir.

reseptc3b6r1

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Increased frequencies of apolipoprotein epsilon 2 and epsilon 4 alleles in patients with ischemic heart disease
  2. Sex modifies the APOE‐related risk of developing Alzheimer disease
  3. The National Institutes of Health (NIH)
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

7 janvier 2015

imageCFI

Yeni geliştirilen Diyet Hapı vücudu kandırarak zayıflatıyor.

Kalorisi olmayan Diyet Hapı

Spor ve diyet yaparak zayıflamak birçok kişi için oldukça zahmetli bir yol olduğu için zahmetsiz ve kolay bir yol olan diyet hapları tercih edilir. Diyet haplarının sağlığı tehdit eden önemli yan etkileri Unbenannt-11bulunmaktadır.

Nature Medicine dergisinin 5 Ocak 2015 tarihinde yayınlanan bir araştırmada, yakın bir gelecekte piyasaya çıkacağı tahmin edilen bir diyet hapı ile zahmetsizce kilo vermenin mümkün olabileceği rapor edildi. Geliştirilen bu ilacın muhtemel hiçbir yan etkisinin olmayacağı belirtiliyor.

Salk-Institute for Biological Studies’den Evans ve çalışma grubunun geliştirdiği bu diyet hapı vücudu adeta yemek yemiş gibi aldatıyor ve aynı zamanda vücudun yağ yakmasını teşvik ediyor. Bu ilaç geleneksel diyet ilaçlarının aksine kana ve diğer organlara geçmeden direkt bağırsaklarda gelerek orada çalışıyor ve işi bittikten sonra doğal yollardan atılıyor. Bu yüzden yan etkisinin oldukça az olacağı veya hiç olmayacağı tahmin ediliyor.

***

Gerek yemek esnasında gerekse yemek sonrası karaciğer safra asidi üreterek sindirime yardımcı olur ve aynı zamanda alına gıdalardaki şeker ve yağ vücutta depolanır. Bu süreçte farnesoid x receptor’ü (FXR) ile birlikte çalışan bir protein önemli rol oynar.

Alışılmış diyet ilaçlarının çalışma prensibi

Piyasada kullanılan diyet ilaçlarının birçoğu, farnesoid x receptor’ünü aktif hale getirerek yağ yakma prensibine dayanır ama bu ilaçlar sadece farnesoid x receptor’ünü aktif hale getirmekle kalmıyor aynı zamanda kan yolu ile vücuda dağılarak vücuttaki diğer proteinleri de aktif hale getiriyor ki, bu da organların zarar görmesine sebep oluyor.

Sadece bağırsaklarda etkili ve hayali bir tokluk hissi veriyor

Evans ve çalışma grubunun geliştirdiği Fexaramin adındaki etken maddenin en önemli özelliği hiç kalorisinin olmaması ve sanki yemek yenmiş gibi beyne sinyal göndererek iştahı kesiyor olması.

Fexaramin’in bir başka önemli özelliği ise sadece bağırsaklarda görev yapıyor olması. Fexaramin, bağırsaklarda farnesoid x receptor’leri ve receptor ile birlikte çalışan bir proteini aktif hale getiriyor ve işi bitince bağırsaklardan dışarı atılıyor. Yukarıda belirtildiği gibi Fexaramin bağırsaklardan kana geçmiyor. Bir başka ifade ile kan yolu ile diğer organlara ulaşamıyor. Bu da organların zarar görmemesi anlamına geliyor.

Farelerde uygulama başarılı

Bu araştırma beş hafta boyunca obez farelere her gün Fexaramin tablet verilerek yapılmıştır ve deneyin sonunda farelerin zayıfladığı kan şekeri veUntitled-1 (2) kolesterol düzeylerinin düşütüğü tespit edilmistir. edilmiştir. Buna ek olarak farelerin vücut ısısının yükseldiği tespit edilmiştir.*

Sonuç

Konu ile ilgili yapılan açıklamada, fexaramin farelerde gösterdiği bu olumlu etkinin insanlarda da beklendiği belirtiliyor.

Vücut ısısının yükselmesi*: Metabolizmanın hızlı çalışması ve yağ yakılmasına işaret.

text obez

FXR1 geninin Genetik Haritası

FXR1

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Intestinal FXR agonism promotes adipose tissue browning and reduces obesity and insulin resistance

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.