Genler ve hastalıklar

Birçok hastalığın ortaya çıkması veya ilerlemesinde genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. 2015 yılı itibari ile yapılan çalışmalarda  genetik sebeplerden kaynaklanan 7000 kimlikcivarında hastalık tespit edildi ve her geçen gün bunlara yenileri eklenmekte. Sadece son birkaç yıl içinde genomun 12000 değişik noktasında 982 hastalığa ait noktasal mutasyonlar keşfedildi.

Genetik hastalıkların  sınıflandırılması

Genetik sebeplerden kaynaklanan hastalıklar üç ana grupta toplanmaktadır

  1. Kromozomal hastalıklar: Kromozom sayısı veya yapısında meydana gelen değişikliklerden kaynaklananlar. Örnek; Down Sendromu, …
  2. Monogenik hastalıklar: Tek bir gende meydana gelen değişikliklerden kaynaklananlar. Bu değişiklikler belirli bir enzim veya proteinin kayıp ya da hatalı sentezlenmesine sebep olur. Örnek; Talasemi, Hemofili, …
  3. Poligenik hastalıklar: Birçok gen den kaynaklananlar. Bir genin veya çevresel faktörlerin birçok genin faaliyetini etkilemesi sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklardır. Örnek; Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, obezite, arteriyoskleroz, şizofreni, alzheimer, depresyon, … 

Kolesterolün faydaları, zararları ve APOE geni ile olan ilişkisi

Kolesterol, vücut için yaşamsal öneme sahip çok önemli bir moleküldür. Hücre zarının önemli bir bileşeni olan kolesterol, membran stabilitesini arttırarak hücre zarı içerisine çeşitli proteinlerin, kimyasalların ve iyonların giriş ve çıkışına olanak sağlar. Kolesterol vücut için öyle gereklidir ki, vücut bunu şansa bırakmaz ve ihtiyacının neredeyse tamamını kendisi üretir. Başka bir ifadeyle vücut kolesterol ihtiyacının sadece % 10’nu gıdalar yoluyla dışarıdan alırken geri kalanının tamamını bizzat kendisi üretir.

APOE Geni: 19. kromozom üzerinde APO (Apolipoprotein) diye adlandırılan bir gen bulunmaktadır. Bu genin A,B,C ve E olmak üzere dört önemli formu (allel) bulunmaktadır. Bu yazıda yüksek kolesterol ve ona bağlı rahatsızlıkları ilgilendiren E formu ele alınacaktır.

APOE formunun görevi nedir

APOE (Apolipoprotein E), kanda bulunan apolipopreteinlerden biridir. Yağ metabolizmasında önemli rol oynar ve bu nedenle bu genin mutasyonlu olup olmaması kalp ve damar hastalıklarının ortaya çıkmasında etkilidir.

APOE ayrıca ligand özelliğine de sahip bir proteindir. APOE nin bu özelliği, kanda bulunan yağların yüzeyinde bulunan molekül yakalayıcı reseptörlere bağlanmasını ve hücre içerisine alınmasını sağlar. APOE ayrıca Trigliserid, VLDL, LDL, gibi kötü yağları katalize ederek karaciğere taşınmasına ve orada parçalanmasına olanak sağlar ve böylece bu yağların damarlarda birikmesinin önüne geçer. APOE geni mutasyon geçirmesi durumunda kolesterol damarlarda birikerek damarların tıkanmasına yani Arteriyoskleroz sebep olur.

APOE ayrıca ligand özelliğine de sahip proteindir. APOE nin bu özelliği, kanda bulunan yağların hücrelerin yüzeyinde bulunan molekül yakalayıcı Reseptörlere bağlanmasını ve hücre içerisine alınmasını sağlar. Ayrıca APOE Trigliserid, VLDL, LDL, gibi kötü yağları katalize ederek karaciğere taşınmasına ve orada parçalanmasına olanak sağlar ve böylece bu yağların damarlarda birikmesinin önüne geçer. APOE geni mutasyon geçirmesi durumunda ise kolesterol damarlarda birikerek damarların tıkanmasına yani Arteriyoskleroz sebep olur.

APOE geninde meydana gelen mutasyonlar ve sebep olduğu hastalıklar

APOE geninde meydana gelen mutasyondan kaynaklanan üç önemli alt formu (alleli) bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla APOE2, APOE3 ve APOE4 formlarıdır. Bu formların en önemli özelliği reseptör sayılarının farklı olmasıdır. Kişinin sağlığı bu formlardan hangisine sahip olduğu ile yakından ilgilidir, çünkü alt formların çeşidi ile Trigliserid, LDL ve VLDL gibi kötü yağların kandan uzaklaştırılması arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.

  1. APOE2 alt formu: Genetik bir hastalık olan Tip III hiperlipoproteinemi oluşmasında rol oynar ve arteriyoskleroz için düşük risk oluşturur. APOE2 formunun toplumda görülme sıklığı % 6-7 dir.
  2. APOE3 alt formu:: En iyi ve en yaygın olan versiyondur. APOE3 formunun toplumda görülme sıklığı % 80 dir.
  3. APOE4 alt formu: ile Arteriyoskleroz ve Alzheimer arasındaki ilişki: APOE4 alt formu en kötü olan versiyondur. İnsanların yaklaşık % 7 sinde bu versiyon bulunur. Bu versiyon bir yandan arteriyoskleroz’a sebep olurken diğer yandan Alzheimer hastalığı ile bilişsel işlev bozukluklarına da sebep olur. Bunun dışında sinir hücrelerinin APOE GENOTIP2gelişimini de yavaşlatır.
  4. APOE4 ve kalp krizi riski: APOE alt-formlarının insanda altı değişik kombinasyonu bulunur. Bu kombinasyonlardan en kötü olanı E4/E4 kombinasyonudur (Hem anneden, hem babadan E4’ün birer kopyasının çocuğa geçmiş olması). E4/E4 kombinasyonuna sahip olan kişiler kalp krizi konusunda en riskli grubu oluşturmaktadır. E4/E4 kombinasyonun toplumda görülme sıklığı % 4 dür.

APOE4 ve Alzheimer riski: APOE 19. kromozom üzerinde bulunan 864 harf uzunluğunda bir gendir. Alzheimer hastalığı 334. pozisyonundaki nükleotidin Adenin (A) yerine Guanin (G) gelmesi ile oluşur. Buna göre;

  • Eğer kişi APOE4 formunun tek kopyasına sahipse yani anne veya babadan sadece birinden mutasyonlu APOE4 geni alınmışsa bu kişilerin 75 yaşında Alzheimer olma riski % 47 dir.
  • Eğer kişi APOE4 formunun çift kopyasına sahipse yani hem anneden hem de babadan mutasyonlu APOE4 geni almışsa bu kişilerin 69 yaşında Alzheimer olma riski yaklaşık % 90 dır.
  • Eğer kişi APOE4 formuna hiç sahip değilse bu kişilerin 85 yaşında Alzheimera yakalanma riski sadece % 20 dir.

reseptc3b6r1

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Increased frequencies of apolipoprotein epsilon 2 and epsilon 4 alleles in patients with ischemic heart disease
  2. Sex modifies the APOE‐related risk of developing Alzheimer disease
  3. The National Institutes of Health (NIH)
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Yeni geliştirilen Diyet Hapı vücudu kandırarak zayıflatıyor.

Kalorisi olmayan Diyet Hapı

Spor ve diyet yaparak zayıflamak birçok kişi için oldukça zahmetli bir yol olduğu için zahmetsiz ve kolay bir yol olan diyet hapları tercih edilir. Diyet haplarının sağlığı tehdit eden önemli yan etkileri Unbenannt-11bulunmaktadır.

Nature Medicine dergisinin 5 Ocak 2015 tarihinde yayınlanan bir araştırmada, yakın bir gelecekte piyasaya çıkacağı tahmin edilen bir diyet hapı ile zahmetsizce kilo vermenin mümkün olabileceği rapor edildi. Geliştirilen bu ilacın muhtemel hiçbir yan etkisinin olmayacağı belirtiliyor.

Salk-Institute for Biological Studies’den Evans ve çalışma grubunun geliştirdiği bu diyet hapı vücudu adeta yemek yemiş gibi aldatıyor ve aynı zamanda vücudun yağ yakmasını teşvik ediyor. Bu ilaç geleneksel diyet ilaçlarının aksine kana ve diğer organlara geçmeden direkt bağırsaklarda gelerek orada çalışıyor ve işi bittikten sonra doğal yollardan atılıyor. Bu yüzden yan etkisinin oldukça az olacağı veya hiç olmayacağı tahmin ediliyor.

***

Gerek yemek esnasında gerekse yemek sonrası karaciğer safra asidi üreterek sindirime yardımcı olur ve aynı zamanda alına gıdalardaki şeker ve yağ vücutta depolanır. Bu süreçte farnesoid x receptor’ü (FXR) ile birlikte çalışan bir protein önemli rol oynar.

Alışılmış diyet ilaçlarının çalışma prensibi

Piyasada kullanılan diyet ilaçlarının birçoğu, farnesoid x receptor’ünü aktif hale getirerek yağ yakma prensibine dayanır ama bu ilaçlar sadece farnesoid x receptor’ünü aktif hale getirmekle kalmıyor aynı zamanda kan yolu ile vücuda dağılarak vücuttaki diğer proteinleri de aktif hale getiriyor ki, bu da organların zarar görmesine sebep oluyor.

Sadece bağırsaklarda etkili ve hayali bir tokluk hissi veriyor

Evans ve çalışma grubunun geliştirdiği Fexaramin adındaki etken maddenin en önemli özelliği hiç kalorisinin olmaması ve sanki yemek yenmiş gibi beyne sinyal göndererek iştahı kesiyor olması.

Fexaramin’in bir başka önemli özelliği ise sadece bağırsaklarda görev yapıyor olması. Fexaramin, bağırsaklarda farnesoid x receptor’leri ve receptor ile birlikte çalışan bir proteini aktif hale getiriyor ve işi bitince bağırsaklardan dışarı atılıyor. Yukarıda belirtildiği gibi Fexaramin bağırsaklardan kana geçmiyor. Bir başka ifade ile kan yolu ile diğer organlara ulaşamıyor. Bu da organların zarar görmemesi anlamına geliyor.

Farelerde uygulama başarılı

Bu araştırma beş hafta boyunca obez farelere her gün Fexaramin tablet verilerek yapılmıştır ve deneyin sonunda farelerin zayıfladığı kan şekeri veUntitled-1 (2) kolesterol düzeylerinin düşütüğü tespit edilmistir. edilmiştir. Buna ek olarak farelerin vücut ısısının yükseldiği tespit edilmiştir.*

Sonuç

Konu ile ilgili yapılan açıklamada, fexaramin farelerde gösterdiği bu olumlu etkinin insanlarda da beklendiği belirtiliyor.

Vücut ısısının yükselmesi*: Metabolizmanın hızlı çalışması ve yağ yakılmasına işaret.

text obez

FXR1 geninin Genetik Haritası

FXR1

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Intestinal FXR agonism promotes adipose tissue browning and reduces obesity and insulin resistance

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kilo verme ile nefes alıp verme arasındaki ilişki

Diyelim ki 10 kilo fazlanız var ve zayıflamak istiyoruz. Diyete başladınız az yediniz, spor yaptınız ve vücudunuzdan 10 kilo fazla yağı attınız.Unbenannt

Soru şu : Bu 10 kilo yağ vücuttan nasıl atıldı ?

Bu sorunun cevabı gerçekten çok ilginç: Yakılan yağın beşte dördü vücut tarafından karbondioksit (CO2) çevrilerek nefes yoluyla atılıyor, geri kalanı ise idrar ve ter olarak atılıyor.

Şöyle ki, 10 kilogram yağın yaklaşık 8.4 kilogramı CO2 olarak nefes verilirken atılıyor, 1,6 kilogramı ise idrar ve terk olarak atılıyor.

– (10 kg yağı atabilmek için 28 kg oksijene (O2) ihtiyaç var.)

Kilo vermenin en iyi yolu az yemek çok spor yapmak

Koşu yapmanın yağ yakmadaki etkisi daha somut olarak bir örnekle şöyle anlatılabilir. Örneğin 70 kg ağırlığındaki bir kişi bir günde nefes yoluyla yaklaşık 200 gram CO2 atıyor. Bir saatte saatte atılan CO2 miktarı ise yaklaşık 8,3 gramdır.

Eğer bu kişi 60 dakika koşu yaparsa yaklaşık bu süre içerisinde fazladan 40 gram daha CO2 atıyor. Yani koşu ile yaklaşık 5 kat daha fazla CO2 atılıyor ki, bu da spor yaparak 5 kat daha çabuk zayıflanılır anlamına geliyor.

aciklama5

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

When somebody loses weight, where does the fat go?

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Yapay tatlandırıcıların diyabeti de tetikleyen yan etkileri

Nature dergisinin 3 Temmuz 2014 tarihli sayısında yayımlanan bir araştırma, yapay tatlandırıcıların şimdiye kadar dikkatlerden kaçan çok önemli olumsuz bir özelliğini ortaya çıkardı. [1] Tatlandirici

Buna göre sakarin, sukraloz veya aspartam gibi yapay tatlandırıcılar olumsuz birçok yan etkisinin yanı sıra diyabetin ilk evresi olan şeker duyarsızlığını (glikoz intoleransı) tetikleyerek diyabet hastalığına sebep oluyor.

Yapay tatlandırıcıların kan şekerine olumsuz etkisi

İsrailli bilim insanları, önce fareler daha sonra da insanlara uygulayarak teyid ettikleri geniş çaplı araştırmada yapay tatlandırıcıların bağırsak florasında bulunan yararlı bakterileri olumsuz yönde etkileyerek şeker metabolizmasını bozuluduğunu keşfettiler. Araştırmayı yapan ekip, tatlandırıcıların kısa süreli ve düşük dozlarda kullanımının bile kan şekerini ciddi oranda arttırdığını belirtti.

Yapay tatlandırıcıların iştaha olumsuz etkisi

Uzun yıllar yapay tatlandırıcıların kalorisi zengin doğal şekerlere göre daha sağlıklı olduğuna inanılırdı. Bu araştırma ile bunun tamamen yanlış bir varsayım olduğu, yapay tatlandırıcıların sanılanın aksine iştahı arttırarak obezite ve buna bağlı olarak kalp-damar hastalıkları ile tansiyon gibi birçok artçı sağlık sorununa yol açtığı görüldü. [2 ]

Yapay tatlandırıcılar glikoz duyarsızlığını tetikliyor

Bağırsak florasını oluşturan bakterilerin popülasyon dengesinin bozulması başta alerji gibi bağışıklık sistemini hedef alan hastalıklara yol açmasının yanı sıra beslenmeyle ilgili sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. [3][4]5]

İsrail’in Rehovot kentindeki bulunan Weizman Bilim Enstitüsünden Jotham Suez ve çalışma grubu tatlandırıcıların bağırsak florası ve glikoz metabolizması üzerindeki etkisini anlamak için fareler ve insanlar üzerinde çok aşamalı bir dizi deney yaptı.

Deney 1

10 hafta süreyle farelerin içme suyuna günlük kabul edilebilir en yüksek dozda sakarin, aspartam, sukraloz dan biri katıldı. 10. haftanın sonunda farelere bir de extradan şeker yükleme testi yapıldı.

Deneye başlamadan öncesi yapılan şeker ölçümleri ile 10 hafta boyunca yapılan düzenli şeker ölçümleri karşılaştırıldı.

Sonuç: Tatlandırıcı alan farelerin şeker metabolizmasının başlangıca göre oldukça bozulduğu tespit edildi.

Deney 2

Birinci deneyi teyid etmek amacı ile farelere ters deney uygulandı. Bunun için suyuna tatlandırıcı verilen farelerin bağırsağından alınan bakteriler, bağırsağında hiç bakteri bulunmayan sağlıklı farelere Unbenannt-2transfer edildi. Transfer sonrası sağlıklı farelerin de şeker metabolizmasının bozulduğu görüldü.

Ara sonuç: Bu iki deney tatlandırıcıların bağırsak florasını değiştirerek şeker metabolizmasını bozulduğunu gösterdi. Bu bulguları teyit edici deneylerle araştırmaya devam edildi.

Deney 3 (antibiyotik tedavisi)

Tatlandırıcı verilerek bağırsak florası bozulan farelere tedavi amacıyla 4 hafta boyunca antibiyotik tedavisi uygulandı. Tedavi sonunda farelerin glikoz duyarlılığı (toleransı) normale döndü.

Deney 4 (gen analizi)

Yapılan genetik analizler sonucunda tatlandırıcı verilen ve verilmeyen farelerin DNA’larının farklı bölgelerinde farklılıklar tespit edildi.

Deney 5 (insanda da sonuçlar aynı)

Hayatında hiç tatlandırıcı kullanmamış yedi kişiye dört gün boyunca vücut ağırlıklarının her kilogramına 5 mg düşecek şekilde, tatlandırıcı verildi. Dördüncü günün sonunda dört deneğin kanında yüksek şeker tespit edilirken diğer üç deneğin kan şekerinde herhangi bir değişiklik görülmedi.

Sonuç

Şeker hastalığını önlemek düşüncesi ile alınan yapay tatlandırıcılar sanılanın tam aksine vücudun şekere olan duyarlılığını bozuyor.

Uzmanlar tatlandırıcılardan mümkün olduğunca uzak durulmasını, zorunlu hallerde ise çok kısa süreliğine kullanılmasını salık veriyor.

Teşekkür : Bu makaleyi hazırlamada bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Üniversitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan a çok teşekkürler.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. Artificial sweeteners induce glucose intolerance by altering the gut microbiota
  2. Diet Soft Drink Consumption is Associated with an Increased Risk of Vascular Events in the Northern Manhattan Study
  3. Is eating behavior manipulated by the gastrointestinal microbiota? Evolutionary pressures and potential mechanisms
  4. Sex Differences in the Gut Microbiome Drive Hormone-Dependent Regulation of Autoimmunity
  5. Commensal bacteria protect against food allergen sensitization

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Multiple skleroz tedavisinde büyük adım

İlk kez insan kök hücreleri ile tedavi edilen MS hastası felçli fareler bir hafta sonra tamamen iyileşerek yürümeye başladılar.Multipl Skleroz tedavisinde büyük adım

MS hastası farelerin yürümesine sebep olan kök hücrenin direkt kendisi değil bilakis kök hücre transfer edilmesinden sonra omurilikte üretilmeye başlayan bir protein. (Uzmanlara göre birden fazla protein olduğu tahmin ediliyor).

Bu proteinlerden bir tanesi şimdilik keşfedildi. Keşfedilen bu protein TGF-B* adında bir protein olup hasarlı miyelin kılıfın tekrar iyileşmesine olanak sağlıyor.

Sonuç 

Bu keşif Multiple skleroz hastaları tedavisinde büyük umut vaat ediyor. Çünkü tedavide rol oynayan kök hücrenin kendisi değil üretimine aracılık ettiği protein(ler).

Hedef 

İyileşmeye sebep olan diğer proteinlerin de keşfedilip bunların laboratuvar ortamında çoğaltılarak, MS hastaları için ilaç olarak üretilmesi.

Transforming growth factor (TGF)* : Embriyonik gelişim ve hücre ve dokularının farklılaşmasında önemli rol oynayan bir proteindir. TGF-α, TGF-β ve BMP gibi alt gruplara ayrılır.

 TGF-B geninin genetik haritası

TGF-B geninin genetik haritası

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Human Neural Precursor Cells Promote Neurologic Recovery in a Viral Model of Multiple Sclerosis

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sabun yapımında kullanılan Triclosan karaciğer kanserine yol açabilir !

Antibakteriyel özelliği nedeniyle sabun, diş macunu ve şampuan gibi Sabun yapımında antibakteriyel olarak kullanılan %22Triclosantemizlik malzemelerinde sıklıkla kullanılan Triclosan’in sağlığa zararlı olduğu bilinmesine rağmen, zararın kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğu düşünülerek kullanımına izin veriliyordu. Kaliforniya Üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma triclosan’in uzun vadede karaciğere zarar verebileceği hatta karaciğer kanserine bile yol açabileceğini gösteriyor. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan makalede Triclosan’ın endüstride kullanımına kısıtlamalar getirilmesi tavsiye ediliyor.

Karaciğer hücrelerinde kollajen oluşuyor

Triclosan‘in etkisini araştırmak amacıyla laboratuvarda genç farelerin yiyeceğine sekiz ay boyunca % 0,08 oranında Triclosan katıldı ve sekizinci ayın sonunda yapılan incelemede farelerin karaciğerinde büyüme olduğu tespit edildi.

Makalede, triclosan‘in karaciğerde görev yapan bazı genlerin çalışmasını teşvik ederek karaciğerde büyümeye, iltihaplanmalara ve bunun da karaciğer hücrelerinin yapısının bozularak kollajene dönüşmesine sebep olduğu belirtiliyor.

Bu araştırmanın devamı niteliğindeki başka bir araştırma daha yapıldı ve bu araştırmada Triclosan’ün başka bir kanserojen madde ile karşılaştırılması yapıldı. Bu amaçla fareler iki gruba ayrıldı birinci gruba sadece Triclosan, kontrol grubu olarak kullanılan diğer farelere ise kansere sebep olan başka bir madde verildi. Deney sonunda Triclosan verilen farelerde kontrol grubundaki farelere göre çok daha fazla tümör oluştuğu tespit edildi.

Sonuç

Uzmanlar, Triclosan’in farelerde sebep olduğu bu olumsuz etkinin insanlarda da görülebileceğini tahmin ediliyorlar. !

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

The commonly used antimicrobial additive triclosan is a liver tumor promoter

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kas egzersizleri Diyabet 2 riskini düşürüyor

Die Health Professionals Follow-up-Studie (HPFS) tarafından yaşları 40 ile 75 arası değişen 51.529 erkekle yapılan bir araştırmaya göre haftada en az 3 kez ağırlık çalışması yapanlarda diyabet 2 riskinin azaldığı tespit edildi.

1986 yılında başlatılan ve halâ devam eden bu araştırmada, beslenme ve yaşam tarzı ile belirli hastalıklar arasındaki ilişki inceleniyor.

Metot

Bu araştırma bir istatistiksel çalışma olup katılımcılara her iki yılda bir anket formu gönderiliyor ve formdaki sorulara cevap vermeleri isteniyor. Formda kilo, sigara, beslenme ve fiziksel aktivitelerle ilgili ayrıntılı sorular soruluyor.

Sonuç

Ağırlık çalışması yapan erkeklerin, haftada kaç saat ağırlık çalışması yaptığına bağlı olarak diyabet 2 riskinin düştüğü saptandı. Buna göre yapılan çalışmanın saati arttıkça diyabet 2 riskinin düştüğü saptandı. (Bu risk yapılan diğer sporlardan bağımsız olarak düşüyor)

Haftalık ağırlık çalışma süresi ile risk faktörü arasındaki ilişki

1999 ile 2006 yılları arasında Diyabet 2 riski taşıdığı belirlenen 65 yaş altı 2.278 erkeğe ait bilgilerin değerlendirilmesi ile elde edilen sonuçlara göre su sonuçlar elde edilmiştir.

  • Haftalık 150 dakikadan fazla ağırlık çalışanlarda Diyabet 2 riski % 34 daha az
  • Haftalık 59 dakikaya kadar ağırlık çalışanlarda Diyabet 2 riski %12 daha az
  • Haftalık 60 -149 arası ağırlık çalışanlarda Diyabet 2 riski %25 daha az

Not : Araştırmada BMI nin pek fazla etkili olmadığı saptandı.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak : 

A Prospective Study of Weight Training and Risk of Type 2 Diabetes Mellitus in Men 

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sigara dumanı pasif içiciyi şişmanlatıyor

Sigaranın sadece içen kişiye değil aynı zamanda çevresinde bulunan kişilere de zarar verdiği uzun yıllardır biliniyor. Şimdiye kadar sigara dumanından etkilenen pasif içiciler ile ilgili birçok araştırma yapıldı. Bu araştırmalarda çocuklarda yüksek tansiyon ve damarlarda daralma, yetişkinlerde sperm kalitesinin bozulduğu tespit edilmişti. [1] [2]

sigara_dumani_

ABD’de yapılan ve 15 kasım 2014 tarihinde Endocrinology and Metabolism dergisinde yayınlanan bir araştırma ise sigara dumanına maruz kalan pasif içicilerin kilo alabileceğini de gösteriyor.

Bu araştırmada sigara dumanına maruz bırakılan farelerin insülin metabolizmalarının bozularak kilo aldığı tespit edildi.

İnsülinin yükselmesi daha fazla yağ üretilmesine sebep oluyor

Araştırma için fareler iki gruba ayrıldı.

  1. Gruptaki fareler sigara dumanına maruz bırakıldı ve aynı zamanda bol yağlı ve bol şekerli gıdalar ile beslendi.
  2. Gruptaki fareler ise sigara dumanı olmayan temiz bir ortama kondu ve tıpkı birinci gruptaki fareler gibi onlara da bol yağlı ve bol şekerli gıdalar verildi.

Deney sonunda sigara dumanına maruz bırakılan farelerin kontrol grubundaki farelere göre çok daha fazla kilo aldığı tespit edildi.

Sigara dumanı hücrede ne yapıyor: Sigara dumanına maruz bırakılan farelerin yapılan patolojik ve biyokimyasal analizlerinde, sigara dumanının akciğer hücrelerinde bulunan Seramid olarak adlandırılan küçük yağ moleküllerini aktif hale getirdiğini bulundu.

Seramid moleküllerinin aktif hale gelmesi ne anlama geliyor: Seramid moleküllerinin aktif hale gelmesi, hücrede enerji santralleri olarak bilinen mitokondrilerin düzenli çalışmasının bozulması ve buna bağlı olarak insülin direncini yükselmesi anlamına geliyor. Bu da insülin direncinin yükselerek pankreasın daha fazla insülin üretmesine ve buna bağlı olarak vücudun daha fazla yağ üreterek fazla kilo alımına sebep oluyor.

Ohne Titel2

Seramid molekülü bloke ediliyor

Bu deneyin devamı niteliğinde olan ikinci bir deney daha yapıldı. Bu deneyde sigara dumanına maruz bırakılan farelere yağ ve şeker bakımından zengin gıdaların yanı sıra Seramid molekülünü bloke eden Myriocin adında bir karşı madde verildi ve sonuç olarak Myriocin verilen farelerin kilo almadığı, metabolizma problemleri yaşamadığı ve kontrol grubundaki fareler gibi sağlıklı kaldığı görüldü.

Bu araştırma her ne kadar fareler ile yapılmış olsa da yaygın görüş sigara dumanın bu olumsuz etkisinin pasif içici konumundaki insanlarda da aynı olabileceği yönünde. Konu ile ilgili yapılan açıklamada aynı olumsuz etkinin insanlarda da mümkün olabileceği ama kesin bir şey söylemek için bir dizi araştırmanın yapılmasının gerektiği belirtildi.

Seramid-bloker’in insanlar için güvenli olup olmadığı araştırılıyor. Eğer sonuçlar olumlu çıkarsa, Myriocin sayesinde sigara dumanına maruz kalan pasif içiciler bu olumsuz etkiden korunabilecekler.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++++++++

 Kaynaklar

Ceramides mediate cigarette smoke-induced metabolic disruption in mice

  1. http://www.klinikum.uni-heidelberg.de/ShowSingleNews.176.0.html tx_ttnews%5Btt_news%5D=5398&tx_ttnews%5BbackPid%5D=24
  2. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24595866

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Teşhisi çok zor, tedavisi çok kolay hastalıklar

Hastalık belirtilerinin birbirine olan şaşırtıcı benzerliği tıbbi teşhisin temel sorunlarından biridir. Bu durum hastaya hem yanlış teşhis konmasına hem de yanlış tedavi uygulanmasına sebep olur. Ayrıca bu hastalıkların teşhisi de öyle zordur ki, yıllar süren muayeneler sonrasında bile doktorun uyguladığı tedaviden hiçbir olumlu sonuç alınamaz. Bu tür hastalıklara doğru teşhis konamaması, bunların çok nadir hastalıklardan olması ancak -buna rağmen- belirtilerinin sıkça rastlanan hastalıklarda ortaya çıkan belirtilere oldukça benzerlik göstermesi neticesi baş gösteren temel sorun karşısında doktorun sahip olduğu tecrübenin yetersiz kalmasından kaynaklanıyor. Genetik nedenlerin yanı sıra ilaçların yan etkileri sebebiyle veya çevresel faktörlerden dolayı ortaya çıkabilen bu tür hastalıkların listesi oldukça kabarıktır. Bu yazıda, söz konusu listeye dahil iki hastalık örneğinde iki zorlu hikaye okuyacaksınız.

Vaka 1: Hipo ParatiroidizmUnbenannt

Yer Brezilya. 22 yaşında bir erkek hasta : Üç aydan beri baş gösteren kötü uyku, sürekli yorgunluk, aşırı kilo kaybı ve sürekli ölümü düşünme gibi şikayetlerle psikiyatri uzmanı doktoruna başvuruyor. Hasta uyuşturucu ve alkol kullanmadığını, sağlığına dikkat ettiğini, tek rahatsızlığının kronik mide rahatsızlığı olduğunu ve bu yüzden beş yıldır omeprazol (mide asidi önleyici bir preparat) kullandığını ve ayrıca ayak parmaklarında karıncalanmaların da başladığını belirtiyor. Ayak parmaklarındaki karıncalanmanın dışındaki belirtilerin tipik bir depresyon belirtisi olduğunu düşünen psikiyatrist, genç hastasına tipik bir depresyon tedavisi uyguluyor ancak aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen, durumunda hiçbir düzelme saptayamıyor.

Rutin tahlillerde saptanan şaşırtıcı bulgular

Psikiyatristler uyguladıkları tedaviye cevap almamaları durumunda hastadaki rahatsızlığın fiziksel sebeplerden dolayı ortaya çıkıp çıkmadığını anlamak için kan tahlili, beyin tomografisi, kalp ve diğer organların incelenmesi gibi rutin işlemlere başvururlar. Söz konusu genç hasta için de uygulanan bu rutin tahliller neticesinde oldukça şaşırtıcı bulgular elde edildi.

 Neydi bu bulgular ?

  • Bilgisayarlı tomografi : beynin orta kısmında bulunan bazal ganglionda magnezyum[1] birikmesi
  • EKG : kalp atış ritminde ciddi bozukluklar
  • Kan tahlili : karmaşık değerler. Örneğin : düşük miktarda kalsiyum/magnezyum – yüksek miktarda fosfat)
  • Diğer önemli parametreler (tiroid hormonları, böbrek fonksiyonları, D vitamini): hepsi normal

Karmaşık ve zor bir bilmeceUnbenannt3

Beyinde magnezyum birikmesi, kalp atışında ritim bozukluğu, ayaklarda titreme gibi belirtiler arasında doğrudan bir ilişkinin bulunduğundan yola çıkan ve böylece gencin yakındığı rahatsızlığı hipoparatiroidizm olarak adlandıran doktorlar vücutta magnezyum ve kalsiyum miktarını ayarlayan paratiroid hormonunun (PTH) kanda düşük seviyelerde olması halinde bu hastalığın ortaya çıkabileceği sonucuna varıyorlar.

Magnezyum eksikliğine yol açan sebep neydi?

Brezilya’daki Hospital Municipal Getúlio Vargas hastanesi psikiyatri bölümü uzmanlarından Dr. Regis Rosa’nın Journal of Medical Case Reports dergisinde yayınlanan makalesinde, PTH nın depresyona yol açan bir hormon olmadığına ve genç hastada tespit edilen PTH yetersizliğinin hastanın kullandığı omeprazolden kaynaklandığına değiniyor.

Yaklaşık bir buçuk ay tedavi gördükten sonra hastanın kalsiyum ve magnezyum değerlerinde artış saptanması yanı sıra, hastada titremenin geçtiği ve depresyonun büyük ölçüde azaldığını belirten Dr. Rosa, buna rağmen depresyondaki iyileşmenin kalsiyum/magnezyum seviyesindeki düzelmeden mi, yoksa kullanılan antidepresanların olumlu yan etkilerinden mi kaynaklandığını henüz kesin olarak anlayamadıklarını vurguluyor.

Vaka 2 : Segawa-Sendromu [3]

Yer Almanya. Miyuki Matuschek 15 yaşında bir kız : Ailesi, yürümeye başladığı andan itibaren Miyuki’de bir şeylerin normal olmadığını fark eder. Küçük kız yürürken zorlanıyor, ayrıca koordinasyon sorunu yaşıyordu. Ailenin başvurmadığı doktor, yaptırmadığı muayene veya tahlil kalmıyor, ancak bulgular her seferinde normal çıkıyor ve doktorlar Miyuki nin hastalığına bir türlü kesin bir teşhis koyamıyorlardı. Aile ve Miyuki umutlarını neredeyse tamamen yitirmişlerdi.Unbenannt4

Baba, 10 yıl süren zorlu maratonu şöyle anlatıyor: ”Miyuki 5 yaşındaydı, her an düşecekmiş gibi aksaya aksaya yürüyordu, gözlerinde bir sorun olduğunu düşünerek önce göz doktoruna götürdük, sonuçlar normal çıkınca daha sonra sırasıyla ortopediye ve çocuk nörolojisine götürdük. Sonuçlar hep normal çıktı ama çocuğumuzun durumu her geçen gün daha da kötüleşiyordu. Çaresizlikten belki bir şeyler bulabilirim diye internette araştırmaya başladım ve kalıtsal spastik parapleji (HSP, hereditary spastic paraplegia) adında bir genetik hastalığa rastladım, ancak artık içimi korkunç bir şüphe sarmıştı, çünkü HSP nin tedavisi yoktu ve hasta ömür boyu tekerlekli sandalyeye bağımlı kalmak zorundaydı.”

Teşhise götüren video

Aile tatile çıkar. Bir gün baba kızıyla birlikte dolaştığı sırada kızının yürümesinde düzelme fark eder ve hemen bu güzel anı gizlice videoya kaydeder ama videodaki düzgün yürümesine aşırı derecede sevinen ve heyecanlanan kızın o andan sonraki yürümesi tekrar eski haline alır. Ancak bu durumun yine de bir umut olabileceğini düşünen baba tatil dönüşü Alman ZDF (televizyon) kanalında yayınlanan Volle Kanne yapımcılarından Dr. Christoph Specht ile görüşür ve artık bundan sonra Miyuki’ye çare bulmak daha da kolaylaşır… Randevular daha çabuk alınır veya muayeneler ve tahliller daha çabuk gerçekleşir. Doktorlar önce Miyuki nin eski MRT çekimlerini ve diğer tahlilleri incelerler, bunlara ek olarak omurilik sıvısına da Unbenanntbakarlar, ancak yine de bir şey bulamazlar. Kızın normal yürüdüğünü belgeleyen video çekimlerini de izleyen doktorlar Miyuki’ye daha başka testlerin uygulanmasına karar verirler.

Ataksi şüphesi

Göz kapalıyken Miyuki’de bazı hareketlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini test eden doktorlar ilginç bir sonuçla karşılaşırlar. Miyuki gözleri kapalıyken hiçbir şey yapamamaktadır. Neticede, doktorlara göre sorun daha çok koordinasyon ile ilgiliydi ve HSP değil muhtemelen bir ataksi[2] vakası söz konusuydu. Bunu da en iyi şekilde beynin MRT si gösterebilirdi. Miyuki’de yeniden MRT çekimi yapıldı ve önceki MRT ler ile karşılaştırıldı. Sonuçlar rahatsızlığın ataksi olmadığını kesin olarak gösteriyordu ve bu bulgu kan testleriyle de teyid edildi.

Teşhis: Segawa-Sendromu

Hastalığın kesinlikle ataksi olmadığı anlaşıldıktan sonra dikkatler çok nadir kalıtsal bir Untitled-2hastalık olan Segawa-Sendromuna çevrilir. Bu hastalığın tedavisi L-Dopa olarak bilinen bir preparatla mümkün. Dolayısıyla doktorlar L-Dopa ile hastalığa ön bir teşhis konabileceğini düşünür. Ve gerçekten L-Dopa tedavisiyle birlikte Miyuki’nin yürümesi birkaç gün içinde düzelir, hareketlerinde gözle görülür bir düzelme olur. Miyuki’deki rahatsızlığın sebebinin muhtemelen Segawa Sendromu’ndan kaynaklandığını ve L-Dopa ile çok basit şekilde tedavi edilebileceğini saptayan doktorlar bu önemli bulguyu genetik testlerle de teyid ederler. Miyuki’de Segawa-Sendromu vardır ve bu hastalığın tedavisi mümkündür.

Böylece, on yıl boyunca teşhis edilemeyen, Miyuki‘ye ve ailesine inanılmaz acılar yaşatan rahatsızlığın sebebi birkaç hafta içerisinde teşhis edilmiştir. Basit L-Dopa tedavisi sayesinde Miyuki şu an tenis oynayabiliyor, okulda spor derslerine katılabiliyor, yüzebiliyor ve diğer yaşıtları gibi normal bir yaşantı sürüyor.

  • [1] Sinir hücrelerindeki elektriksel sinyal akışına olanak sağlayan kalsiyum ve magnezyum vücut hareketlerinin kontrolünde önemli rol Untitled-1oynarlar. Bu yüzden kalsiyum ve magnezyumun kişinin psiko dinamizmine olumlu etkileri vardır.
  • [2] Ataksi : beyinde koordinasyon merkezi olarak bilinen serebellumun (beyincik) işlev kaybına bağlı olarak ortaya çıkan bir hastalıktır.
  • [3] Segawa sendromu (Dopa-Responsive Dystonie): 14 kromozom üzerinde GCH1 adındaki gende meydana gelen mutasyondan kaynaklanan kalıtsal bir hastalıktır. Gende meydana gelen bu mutasyon 5 GTP-Cyclohydrolase adındaki proteinin hatalı sentezlenmesine, bu da bir dizi biyokimyasal reaksiyonu olumsuz etkileyerek beynin dopaminsiz kalmasına sebep olur. Beynin dopaminsiz kalması ise hareketlerin kontrolünde zorluklara sebep olur. Segawa sendromunun toplumda görülme sıklığı yaklaşık olarak 1.000.000 da 1 dir.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Mood disorder as a manifestation of primary hypoparathyroidism: a case report

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.