Körlüğe Neden Olan Engel Kalkıyor: Prox1 Proteini Görme Kaybı Tedavisinde Hedef Oldu

Görme kaybı, uzun yıllardır milyonlarca insanın yaşam kalitesini etkileyen büyük bir sorun. Özellikle insanların gözlerinde, hasar gören sinir hücrelerinin kendini yenileyememesi, bu sorunu daha da karmaşık hale getiriyor.

Retinitis pigmentosa ve glokom gibi dejeneratif retina hastalıkları söz konusu olduğunda, dünya çapında yüz milyonlarca insan bu durumlardan etkileniyor. Ne yazık ki, bu hastalıklarda bir kez görme kaybı yaşandıktan sonra, genellikle geri dönüşü olmuyor. Bu nedenle, bu tür hastalıklar için etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi hayati önem taşıyor.

Oysa doğada bazı canlılar var ki, bu konuda bizden çok daha iyiler. Örneğin zebra balıklarının gözlerindeki hücreler kendini yenileyebiliyor. İşte bilim insanları yıllardır bu farkın nedenini anlamaya çalışıyor.

Normalde, gözümüzdeki önemli destek hücreleri olan Müller glia (MG) hücreleri, retina dokusu hasar gördüğünde kendini onarma ve yenileme yeteneği oldukça sınırlıdır. Bu yenileme yeteneği, özellikle kertenkeleler ve semenderler gibi sürüngenler ile amfibiler ve Zebra Balığı gibi canlılarda oldukça iyidir. Bu canlılarda Müller glia hücreleri, hasara yanıt olarak adeta bir kök hücre gibi davranarak yeni retina hücreleri üretebilir ve görme fonksiyonunun geri kazanılmasına yardımcı olurlar.

Ancak ne yazık ki, biz insanlarda ve diğer memelilerde bu etkileyici yenilenme yeteneği büyük ölçüde baskılanmıştır.

Bu baskılamanın ardındaki temel nedenlerden biri olarak “prospero homeobox protein 1” (Prox1) adı verilen bir protein öne çıkmaktadır.

Daha açık anlatmak gerekirse, retina hasar gördüğünde, ona destek olan Müller glia hücrelerinin içine Prox1 adlı bir protein giriyor. Araştırmalar, bu proteinin Müller glia hücreleri tarafından üretilmediğini, aksine çevredeki sinir hücrelerinden onlara geçtiğini gösteriyor. Bu geçiş, hücreler arasında bir tür aktarım yoluyla oluyor. Prox1 proteini bu hücrelerin içine girdiğinde, onların kendini yenileme yeteneğini adeta “frenliyor”. Yani, Prox1 var olduğu sürece, bu hücreler hasarı onaramıyor ya da yeni retina hücreleri üretemiyor.

Bu nedenle, retinanın zamanla hasar gördüğü ya da hücre kaybının yaşandığı dejeneratif göz hastalıklarında (örneğin retinitis pigmentosa veya makula dejenerasyonu), Müller glia hücrelerinin yenilenme kapasitesinin yetersiz olması, kaybedilen görme yetisini geri kazanmayı oldukça zorlaştırır.

Yapılan yeni araştırmalar ve geliştirilmekte olan tedavi yaklaşımları, işte tam olarak bu engeli ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bunun için, Prox1’i nötralize eden özel bir antikor geliştirildi. Bu antikor, adeno-asosye virüs (AAV) vektörleri aracılığıyla retina içine enjekte edildi. Sonuçlar, Prox1 transferinin engellenmesinin, MG hücrelerinin yeniden programlanarak retina progenitör hücrelerine dönüşmesini sağladığını ve bu hücrelerin yeni retina nöronları üretme kapasitesini artırdığını gösterdi.

Bu çalışma, ilk olarak fare modelleri üzerinde başarıyla uygulanmış ve retina rejenerasyonunun önündeki engellerden biri olan Prox1 proteininin Müller glia (MG) hücrelerine geçişinin engellenmesiyle, bu hücrelerin yeniden programlanabildiği gösterilmiştir. Prox1 bloke edildiğinde, MG hücreleri retina progenitör hücrelerine dönüşerek yeni retina sinir hücreleri üretebilmektedir. Dahası, Prox1’in bloke edilmesinin etkilerinin altı ay ve daha uzun süre devam ettiği gösterilmiştir. Bu, memelilerde şimdiye kadar gözlemlenen ilk başarılı ve uzun süreli nöral retina rejenerasyonu örneği olarak dikkat çekmekte ve bu alandaki araştırmalara büyük bir ivme kazandırmaktadır.

Araştırma, memeli göz hücrelerinin neden doğal yollarla yenilenemediğine dair temel biyolojik bir mekanizmayı açığa çıkararak, gözde kendi kendini iyileştirme potansiyelinin kapısını aralamaktadır. Elde edilen bulgular, retina dejenerasyonuna bağlı görme kaybını tedavi etmeye yönelik yenilikçi ve etkili bir yaklaşımın temelini oluşturmakta, aynı zamanda bu stratejinin insanlar üzerinde de işe yarayabileceğine dair güçlü bir umut sunmaktadır. Eğer bu yöntem biraz daha geliştirilip insana uyarlanabilirse, gelecekte retina dejeneratif hastalıklarının etkilerini azaltmak ve hatta kaybedilen görme fonksiyonlarını geri kazandırmak mümkün olabilir.

Her ne kadar bu bulgular heyecan verici olsa da, yöntemin insanlar üzerinde ne ölçüde güvenli ve etkili olacağını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Klinik çalışmalar ve uzun dönemli gözlemler, tedavi stratejisinin uygulanabilirliğini ve kalıcılığını ortaya koyacaktır. Araştırmacılar, en iyimser senaryoya göre klinik deneylerin 2028 yılı civarında başlayabileceğini öngörmektedir. Bu gerçekleşirse, görme kaybı yaşayan milyonlarca insan için çığır açıcı bir gelişme olabilir.

Bu çalışma, göz hasarının nasıl onarılabileceğine dair yürütülen diğer araştırmalarla da bağlantılı. Lazerlerle retina hücrelerini aktive etmekten, göze yeni kök hücreler nakletmeye kadar birçok farklı yaklaşım üzerinde duruluyor. Göz bilimindeki bu çok yönlü çabalar, görme kaybının üstesinden gelmek için farklı yolların keşfedildiğini gösteriyor.

Ayrıca, dünya nüfusunun giderek yaşlandığını da unutmamak gerekiyor. Bu bulgular, yaşlılıkta iyi bir yaşam kalitesini sürdürmek için önemli sonuçlar doğurabilir. İlerleyen yaşlarda ortaya çıkabilecek görme kayıplarının önlenmesi veya tedavi edilmesi, insanların yaşam konforunu korumaya yardımcı olabilir.

Korea Advanced Institute of Science and Technology (KAIST)’ten biyolog Eun Jung Lee, “Amacımız, şu anda uygun tedavi seçenekleri olmayan ve körlük riski taşıyan hastalar için bir çözüm sunmaktır,” diyor. Bu sözler, araştırmanın arkasındaki motivasyonu ve insan sağlığına olan potansiyel katkısını açıkça ortaya koyuyor.

Bu araştırma gerçekten heyecan verici. Uzun zamandır bilim insanları, neden insan gözlerinin kendini onaramadığını merak ediyordu. Çünkü bazı canlılar, örneğin zebra balıkları, gözlerinde oluşan hasarı kendi başlarına iyileştirebiliyor. Bu çalışmada, insanlarda bu iyileşme sürecini durduran Prox1 adlı bir proteinin rolü ortaya çıkarılmış.

Daha da güzeli, bu proteini engellemenin etkisi kısa süreli değil, aylarca sürebiliyor. Yani belki de ileride sadece bir kez uygulanacak bir tedaviyle uzun süreli bir görme iyileşmesi sağlamak mümkün olacak. Bu da sürekli iğne, ilaç ya da ameliyatlarla uğraşmak zorunda kalmadan, hastaların hayatını ciddi şekilde kolaylaştırabilir.

Tabii şunu unutmamak gerek: Fareler üzerinde işe yarayan bir yöntem, insanlarda da aynı şekilde çalışacak diye bir garanti yok. İnsan gözünün yapısı biraz daha farklı. Bu yüzden, bu yöntemin insanlar için güvenli ve etkili olup olmadığını anlamak için zaman ve daha fazla araştırma gerekiyor.

Araştırmacılar 2028 gibi klinik deneylere başlanabileceğini düşünüyor. Eğer her şey planlandığı gibi giderse, bu tedavi görme kaybı yaşayan milyonlarca kişi için yepyeni bir umut olabilir. Göz hastalıklarına karşı doğanın kendi iyileştirme mekanizmasını yeniden harekete geçirmek gerçekten büyük bir adım. Umarız çalışmalar başarıyla sonuçlanır ve bu yenilik, ihtiyacı olan herkese ulaşabilir.


Benzer konuda hazırlanmış diğer yazılar


Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Human retinal ganglion cell neurons generated by synchronous BMP inhibition and transcription factor mediated reprogramming

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir