Orgazm: Beynimizde Kopan Fırtına! Bilim Hala Şokta!
Orgazm… Adı bile dudaklarımızda gizemli bir gülümseme oluşturuyor, değil mi? Cinsel uyarılmanın doruk noktası, bazen sadece birkaç saniye süren ama tüm evreni unutturan o eşsiz haz patlaması! Vücudumuzun ulaşabileceği en yoğun, en sarsıcı anlardan biri. Düşünsenize, hayatımızda hiçbir şeyi orgazm kadar güçlü bir şekilde hissetmeyiz.
Peki, ister bir partnerle, ister kendi başımıza ulaştığımız bu “zirve anı”, bilimsel olarak ne anlama geliyor? Herkesin hayatının bir döneminde deneyimlediği bu gizemli olay, sadece toplumda değil, bilim dünyasında da hala tam olarak çözülememiş bir sır perdesiyle çevrili. Orgazm anında zihnimiz adeta devreden çıkmış gibi hissetsek de, gerçekte beyinde ve vücutta yaşananlar tahmin ettiğimizden çok daha karmaşık!
Bu yazıda, o inanılmaz saniyelerde vücudumuzda tam olarak ne olduğunu, orgazmın biyolojik amacını (varsa!), erkek ve kadın orgazmları arasındaki şaşırtıcı farkları ve bu büyüleyici konu hakkındaki en çarpıcı bilimsel bulguları derinlemesine inceleyeceğiz. Orgazmın sırlarını aralamaya hazır mısınız?
Orgazm Anında Vücudunuzda Bir Fırtına Kopuyor! Peki Neler Oluyor?
Orgazm, sadece zihinsel bir deneyim değil; vücutta da belirgin ve güçlü fiziksel işaretleri var. En bariz olanı, cinsel organlarda ve tüm bedende yayılan o yoğun, akıl almaz zevk hissi! Bununla birlikte, vajina, penis ve anüs kaslarında saniyede 5 ila 8 kez meydana gelen o ritmik, güçlü kasılmalar… Kalp atışınız ve solunumunuz hızlanıyor, sanki bir maraton koşuyormuş gibi!
Erkeklerde bu doruk anı genellikle boşalma (ejakülasyon) ile taçlanıyor; penisten fışkırarak çıkan 1-2 yemek kaşığı sperm… Ancak ilginçtir ki, boşalma olmadan da orgazm olmak mümkün, tıpkı orgazm olmadan boşalmanın mümkün olduğu gibi.
Kadınlarda ise durum biraz daha değişken. Vajinanın orgazm öncesinde ve sırasında ıslanması oldukça yaygın. Ama bazı kadınlarda görülen o meşhur “squirting” (fışkırma) durumu var ki, bu kesinlikle idrar değil! Vulvadan gelen bu farklı sıvı, her kadında olmasa da, bazıları için orgazm deneyiminin bir parçası.
Unutmayın, her orgazm aynı yoğunlukta değildir. Bazen sarsıcı derecede güçlü, bazen hafif bir dalgalanma, bazen de ikisinin arasında bir yerdedir. Bu tamamen o an ne kadar rahat hissettiğinize, ne kadar heyecanlı olduğunuza ve orgazma ne kadar “aç” olduğunuza bağlı değişir.
Yıllardır bilim insanlarının kafasını meşgul eden sorular var: Orgazm neden var? O kısacık anda beynimizde ve vücudumuzda hangi senaryo oynanıyor? Erkek ve kadın orgazmları arasındaki o büyük fark neden? Kadın ve erkekte orgazmın biyolojik bir işlevi var mı? İşte bu sorular, orgazmın hala tam bir muamma olmasının başlıca nedenleri!
Beyninizdeki Kimyasal Kokteyl: Hormonların Dansı
Kadın ve erkek orgazmları fiziksel olarak farklı görünse de, beyindeki temel algı ve işleyiş şaşırtıcı derecede benzer. Yeterince güçlü bir tetikleyici uyarı aldığınızda, sinir ve endokrin sistemleriniz adeta bir turbo gibi devreye giriyor! Beynin orkestra şefi olan hipotalamus, hormonları kontrol etmek için hazır bekliyor. Ama duygular zirveye ulaşmadan önce sahneye çıkanlar var: Cinsel organı uyaran genital duyu korteksi aktive oluyor. Hatta korteksin farklı bölgeleri aynı anda birden çok erojen bölgeyi uyararak o inanılmaz yoğun duyguyu katlayabiliyor!
İşte doruk noktası geldiğinde, hipotalamus birdenbire oksitosin (nam-ı diğer “bağlanma hormonu”) salgılayarak sizi o sarhoş edici orgazm hissine ulaştırıyor. Oksitosin sadece kalp atışını ve tansiyonu yükseltmekle kalmıyor, orgazm sonrası partnere karşı güven ve bağlanma duygusunu da körüklüyor. Yetmezmiş gibi, orgazm sırasında salgılanan dopamin (mutluluk hormonu) sizi adeta bir mutluluk sarhoşluğuna sürüklüyor! Bu kimyasal partiye bir de serotonin ekleniyor ki, bu da ağrıya duyarlılığınızı azaltırken, seksten sonraki o tatmin ve rahatlama hissine büyük katkı sağlıyor.
Büyük Finalin Ardından: Sonrası
Cinsel birliktelik sona erdiğinde, hipotalamus’un aktivitesi yavaşça azalır ve hipofiz bezi, dopaminin o coşkulu etkisini dizginlemek için prolaktin hormonunu salgılar. Prolaktin, orgazm sonrası o müthiş mutluluk hissinin etkisini hafifleterek yerini doyuma ve sakinliğe bırakır.
(İlginç bir not: Prolaktin normalde hamilelik ve emzirme döneminde meme büyümesi ve süt üretiminden sorumlu olsa da, orgazm sonrası sakinleştirici bir etkisi vardır!)
O Büyük Ana Giden Yol: Cinsel Birleşmenin 4 Evresi
Orgazm, o birkaç saniye süren büyük final, aslında karmaşık bir sürecin doruk noktasıdır. Vücudumuzdaki birçok organ bu etkileşimde rol alır.
- Uyarılma Evresi: Dokunma, hayal gücü veya bilinçaltınızın tetiklemesiyle başlar. Her iki cinste de cinsel organlar kanla dolarak şişer. Kadınlarda klitoris, vajina duvarları ve meme uçları erekte olurken, vajina nemlenmeye başlar. Erkeklerde ise kan damarları genişleyerek penise hücum eden kan, dışarı çıkamayarak penisin sertleşmesine yol açar.
- Plato Evresi: Uyarılmanın zirveye yaklaştığı, yüksek düzeyde hazzın dalgalı olarak yaşandığı evredir. Bu noktada, erkekler boşalmanın kaçınılmazlığını hissetmeye başlar. Spermler, sperm kanalından prostata pompalanır ve saniyeler içinde idrar yoluna yönlendirilir.
- Orgazm: İşte o an! Erkeklerde doruğa ulaşan kasılmalarla sperm saatte yaklaşık 17 kilometre hızla penisten dışarı fırlatılırken, mesaneye giden yol kapanır. Erkek orgazmı ortalama 12 saniye sürer. Kadınlarda ise orgazm çok daha karmaşık ve değişken bir yapıya sahiptir. Vajina ve rahim çevresindeki kaslar yaklaşık 0.8 saniyelik ritimlerle kasılır ve gevşer. Kadın orgazmı erkeklere göre daha uzun sürebilir, ortalama 13 ila 51 saniye arasında değişir. Bu aşamada bazı kadınlar, erkek boşalmasına benzer bir sıvı çıkışı olan o meşhur Squirting’i (fışkırma) deneyimler. Squirting’in, yoğun zevkle ilişkili olduğu ve “kadın prostatı” olarak bilinen Skene bezleri ile bağlantılı olduğu artık biliniyor. Ancak her kadında olup olmadığı hala araştırma konusu. Bilimsel olarak squirting’in G-noktası veya G-bölgesinin uyarılmasıyla ortaya çıktığı düşünülüyor. Nisan 2022’de yapılan bir araştırma, orgazm sırasında farklı sıvıların salgılandığını ve Kadın Boşalması (Female Ejaculation – FE) ile Squirting (SQ) arasında bir ayrım yapılması gerektiğini öne sürüyor. Buna göre FE, Skene bezlerinden gelen, prostata özgü antijen içeren yapışkan bir sıvıdır ve idrara benzer ama idrar değildir. (1).
- Çözülme Evresi (Refrakter Faz): Doruk noktasından sonra haz duygusunun hızla azaldığı ve kaybolduğu evredir. Bu durum genellikle erkekler için daha belirgindir; çoğu erkek bir süre sonra tekrar uyarılana kadar yeni bir orgazm yaşayamaz. Ancak kadınlar için durum farklıdır; bazıları bu evrede daha ileri plato evreleri yaşayarak art arda birden fazla orgazm deneyimleyebilir! Orgazm anında hem kadınlarda hem de erkeklerde solunum ve nabız tavan yapar, kaslara ve organlara daha fazla kan akışıyla oksijen taşınır.
İlişkide Kadınlar Neden Daha Az Orgazm Oluyor? Acı Ama Gerçek İstatistikler!
Üzülerek belirtmek gerekir ki, pek çok raporda kadınların heteroseksüel bir ilişki sırasında orgazm olmamalarına rağmen rol yaptıkları ortaya çıkıyor. Bu durum, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konu!
ABD’de yapılan ve 50.000’den fazla kişinin katıldığı devasa bir araştırmanın sonuçları bu durumu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: Erkeklerin yaklaşık yüzde 95’i heteroseksüel ilişki yoluyla orgazma ulaşırken, kadınlarda bu oran sadece yüzde 65! Araştırmaya göre, kadınların neredeyse üçte biri, yani hatırı sayılır bir kısmı, erkeklerle seks yaparken orgazm olamıyor! Bu farkın nedenleri neler?
Kadın Orgazmı Neden Daha Karmaşık? Zorlaştıran Koşullar Neler?
Kadınların heteroseksüel ilişkide erkeklere göre daha az orgazm olmasının temelinde, kadın orgazmının genellikle daha karmaşık ve çok yönlü olması yatıyor. Vücutlarında birçok farklı erojen bölge ve dolayısıyla sayısız tercih var. Sadece fiziksel uyarılma yetmeyebiliyor; psikolojik baskı, performans kaygısı gibi faktörler de orgazmı olumsuz etkileyebiliyor. Bu yüzden, bir kadının orgazma ulaşması için partneriyle güçlü bir iletişimi olması, ona tam anlamıyla güvenmesi ve en önemlisi partnerinin kadın bedenini, onun neye nasıl tepki verdiğini iyi tanıması büyük önem taşıyor.
Tarihin Karanlık Köşesinden Gelen Yanılgı: Freud ve Vajinal Orgazm Efsanesi
Uzun yıllar boyunca hem toplumda hem de ne yazık ki bilim dünyasında, Sigmund Freud’un “vajinal orgazm” teorisi bir dogma gibi kabul gördü. Bu teoriye göre klitoris, dışarıdan görünen o minik “boncuk” şeklindeki kısımdan (klitoral glans) ibaretti. Bu yanlış bakış açısı, klitorisin gerçek öneminin uzun süre göz ardı edilmesine neden oldu. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar, gerçeğin hiç de böyle olmadığını kanıtladı!
Gerçek Şu Ki: Bütün Yollar Klitorise Çıkıyor! (C Noktası’nın Gücü)
Kadın orgazmı nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin, ister vajinal uyarılmayla ister başka yollarla, Klitoris tartışmasız en kritik role sahip! Yani durum, Freud’un teorisinin tam tersi! Anatomik olarak klitoral glans, erkek penisin baş kısmına (glans) çok benzer. Ancak aradaki fark dudak uçuklatıcı: Klitoriste sinir uçları çok daha küçük bir alana sıkışmış durumda, bu da onu uyarılara karşı yaklaşık 50 kat daha hassas hale getiriyor! Buna karşılık vajina ve iç duvarları, klitorisin glansına göre çok daha az hassastır. İşte bu yüzden, birçok kadın için tek başına vajinal seks orgazma ulaşmak için yeterli olmayabilir.
Kadın Orgazmının Derin Sırrı: Biyolojik Kökeni Hala Muamma!
Erkek orgazmının neden var olduğu ve ne işe yaradığı oldukça net: Üreme için boşalma şart. Yani erkek orgazmı ve boşalma, spermin kadın üreme yoluna ulaşmasını sağlıyor. Fonksiyonel bir amacı var.
Peki ya kadın orgazmı? İşte asıl gizem burada başlıyor! Kadın orgazmı, üremede doğrudan bir rol oynamıyor. Bir kadının seks yapmadan veya orgazm olmadan da döllenmesi, yani hamile kalması gayet mümkün. O halde kadında orgazm neden var? Bu soru, hem kökeni hem de işlevi açısından hala bilimsel bir sır perdesini aralayamadı. Ancak bilim dünyasında bu konuda çeşitli teoriler mevcut:
1- Evrimsel Kalıntı Teorisi:Bu teoriye göre, kadın orgazmı günümüzde belirgin bir üreme işlevine sahip olmasa da, evrimsel geçmişte farklı bir rol oynamıştır ve erkek orgazmının evrimsel bir “yan ürünü” veya kalıntısıdır.
Teorinin temel aldığı nokta, memeliler ve kemirgenler gibi birçok hayvan türünde dişi cinsel uyarılmasının ve orgazm benzeri reflekslerin doğrudan yumurtlamayı tetiklemesidir. Bu durum “kopulasyonla indüklenen yumurtlama” olarak bilinir. Örneğin, tavşanlarda cinsel ilişki sırasındaki uyarılma, yumurtlamayı sağlayan hormonal bir salınımı tetikler. Bu mekanizma, üreme başarısı için kritik öneme sahiptir.
Evrimsel Kalıntı Teorisi, insanlardaki kadın orgazmının da başlangıçta benzer bir üreme işlevine sahip olduğunu öne sürer. Ancak evrimsel süreçte, insanlarda ve bazı diğer memelilerde yumurtlama, cinsel ilişkiden bağımsız hale gelmiş ve düzenli bir döngüsel süreç (spontan yumurtlama) evrilmiştir. Bu değişimle birlikte, kadın orgazmının doğrudan yumurtlamayı tetikleme işlevi ortadan kalkmıştır.
Peki, eğer işlevi kalmadıysa neden hala var? Teoriye göre, kadın ve erkek üreme sistemlerinin embriyonik gelişim sırasında ortak kökenlere sahip olması bu durumu açıklar. Erkeklerde orgazm, boşalma ve dolayısıyla üreme için hayati öneme sahiptir. Bu güçlü seçilim baskısı, orgazm mekanizmasının korunmasını sağlamıştır. Kadınlarda da benzer gelişimsel yolaklar nedeniyle orgazm kapasitesi varlığını sürdürmüştür, ancak doğrudan üreme bağlantısı kopmuştur. Bunu, erkeklerde işlevsel olmayan meme uçlarının varlığına benzetebiliriz; meme uçları dişilerde emzirme için adaptifken, erkeklerde aynı gelişimsel süreçlerin bir sonucu olarak bulunur ve birincil bir işlevi yoktur.
Teoriyi destekleyen bazı bulgular şunlardır:
- Hormonal Salınım: Kadın orgazmı sırasında yüksek düzeyde prolaktin ve oksitosin gibi hormonlar salgılanır. Bu hormonların fareler gibi bazı memelilerde adet döngüsü ve üreme üzerinde etkileri olduğu bilinmektedir. Bu hormonal yanıtın, evrimsel geçmişteki kopulasyonla indüklenen yumurtlama mekanizmasının bir kalıntısı olabileceği düşünülmektedir.
- Klitorisin Pozisyonu: İnsanlarda klitorisin vajinal kanaldan nispeten uzakta olması, penetrasyon yoluyla orgazm olmayı bazı kadınlar için daha zor hale getirebilir. Bu durum, yumurtlamanın klitoral uyarılmadan bağımsız hale gelmesiyle paralel olabilir. Yani, klitorisin pozisyonundaki değişim, spontan yumurtlamanın evrimiyle ilişkili olabilir ve orgazmın artık doğrudan üremeye hizmet etmediğini gösterebilir.
2- Gelişimsel Yan Ürün Teorisi: Bu teori işin nasıl kısmına odaklanıyor diyebiliriz. Yani kadınlar neden orgazm olabilme potansiyeline sahip? Cevabı embriyonik (anne karnındaki erken) gelişimimizde yatıyor olabilir.
Şöyle düşünün: Başlangıçta, hepimiz anne karnında gelişirken, dişi ve erkek bebeklerin cinsel organları aynı temel yapıdan oluşmaya başlar. Penis ve klitoris aslında aynı hamurdan yoğrulmuş gibi! İkisi de aynı dokulardan, aynı sinir liflerinden ve damar yapılarından gelişir. Bu yüzden klitoris de tıpkı penis gibi uyarıldığında kanla dolar, hassastır ve beyne yoğun sinyaller gönderir. Anatomik olarak bu kadar benzer olmaları, uyarılara verdikleri tepkilerin de benzer olmasını sağlıyor.
Gelişimsel Yan Ürün Teorisi diyor ki: Erkeklerde orgazm, üreme yani neslin devamı için hayati bir işlev görüyor. Bu yüzden erkeklerde orgazmı sağlayan bu gelişimsel yolak (yani o sinirlerin, damarların ve dokuların o şekilde gelişmesi) evrimsel süreçte çok güçlü bir şekilde desteklenmiş, seçilimin favorisi olmuş.
E, madem dişi ve erkek embriyolar aynı temelden gelişiyor ve bu “orgazm olabilme” altyapısını sağlayan gelişimsel yolak erkeklerde çok önemli, o zaman kadınlarda da bu yolak çalışmaya devam ediyor. Sonuçta aynı genetik kodları ve gelişimsel süreçleri bir yere kadar paylaşıyoruz.
İşte “yan ürün” kısmı burası: Kadınlarda orgazm, erkeklerdeki üreme başarısı için seçilmiş ve korunmuş olan o gelişimsel sürecin bir “ikincil sonucu”, bir “fazladan özelliği” gibi ortaya çıkmış olabilir. Erkek için bu özellik (orgazm) olmazsa olmazken, kadın için doğrudan üreme başarısını etkilemiyor. Ama ortak gelişim nedeniyle kadınlarda da bu potansiyel mevcut hale geliyor. Tıpkı erkeklerde meme ucu olması gibi. Meme uçları dişilerde emzirme için gelişir, ancak erkeklerde de aynı gelişimsel başlangıç nedeniyle bulunur, birincil bir işlevi olmasa da.
Toparlarsak: Bu teori, kadın orgazmını bir “tesadüf” olarak görmüyor, ama doğrudan kadın üremesi için özel olarak evrimleşmiş bir özellik olarak da görmüyor. Daha çok, erkek üremesi için çok önemli olan bir gelişimsel altyapının, dişi bireylerde de ortak gelişim nedeniyle ortaya çıkan bir kapasitesi olarak açıklıyor. Klitoris ve penisin şaşırtıcı anatomik benzerliği de bu teorinin en güçlü kanıtlarından biri olarak sunuluyor.
3- Sperm Taşınması Teorisi:
Bu teori aslında akla oldukça yatkın görünen bir fikre dayanıyor. Şöyle ki: Orgazm sırasında kadın vücudunda, özellikle vajina ve rahim çevresindeki kaslarda ritmik kasılmalar meydana gelir. Bu teoriye göre, bu kasılmalar bir tür pompalama veya emme etkisi yaratarak meninin ve dolayısıyla spermlerin rahim ağzından rahme doğru hareketini kolaylaştırabilir. Yani orgazm, spermlerin yumurtaya doğru yapacakları yolculukta onlara bir nevi “yardımcı rüzgar” sağlayarak döllenme şansını artırıyor olabilir.
Teorinin mantığı şu: Üreme başarısı için spermlerin dişi üreme yolunda hızla ve etkili bir şekilde ilerlemesi önemli. Erkek orgazmı spermleri vajinaya bırakıyor, kadın orgazmının yarattığı kasılmalar da bu spermlerin daha yukarı, yani döllenmenin gerçekleşeceği fallop tüplerine doğru ilerlemesine katkı sağlayabilir. Bu kasılmaların orgazm sırasında salgılanan oksitosin gibi hormonlarla ilişkili olduğu da düşünülmüş, çünkü oksitosinin rahim kasları üzerinde etkisi olduğu biliniyor.
Peki neden hala yeterli kanıt yok ve bu teori tartışmalı?
İşte işin bu kısmı biraz daha karmaşık ve bilimsel araştırmaların tam olarak netleştiremediği nokta burası. Bu teoriyi desteklemek için yapılan bazı eski çalışmalar olsa da, daha yeni ve kapsamlı araştırmalar ve bu alandaki uzmanların analizleri bu “sperm taşıma” işlevinin insanlarda kadın orgazmının birincil veya önemli bir rolü olduğunu kesin olarak göstermiyor.
Yorum: Teori kulağa mantıklı gelse de, insan üreme fizyolojisi oldukça karmaşık. Spermlerin rahme ve fallop tüplerine ulaşması sadece kasılmalara bağlı değil; spermlerin kendi hareketliliği (motilite), rahim ağzındaki mukusun durumu, rahim içindeki sıvılar ve hatta bağışıklık sistemi gibi birçok faktör rol oynuyor. Belki orgazm kasılmaları hafif bir etki yaratıyor olabilir, ancak bu etkinin üreme başarısını anlamlı ölçüde artırdığına dair güçlü, tutarlı ve şüpheye yer bırakmayan bilimsel kanıtlar henüz elimizde değil. Bazı araştırmalar hatta, çok hızlı sperm taşınmasının döllenme için uygun olmayan spermlerin yumurtaya ulaşmasına neden olabileceğini bile öne sürmüştür.
Özetle, Sperm Taşınması Teorisi kadın orgazmının olası bir üreme işlevi olabileceği fikrini ortaya atar: orgazm sırasındaki kasılmaların spermlerin hareketine yardımcı olması. Ancak mevcut bilimsel veriler, bu mekanizmanın insanlarda üreme başarısı açısından kritik veya belirgin bir rol oynadığını kesin olarak desteklememektedir. Bu hala araştırılan ve tam olarak aydınlatılamamış bir alandır.
4- Psikolojik Bağlanma Teorisi:
Tamam, kadın orgazmının üreme için doğrudan, fiziksel bir işlevi olmayabilir (en azından Sperm Taşınması Teorisi’ndeki gibi net bir kanıt yok). Ama belki de işlevi daha farklı bir düzeydedir: Partnerler arasındaki bağı güçlendirmek.
Şöyle düşünelim: Orgazm sırasında beyinde ve vücutta çeşitli hormonlar salgılanır. Bunların arasında özellikle dopamin (ödül, zevk ve motivasyonla ilgili) ve oksitosin (genellikle “aşk hormonu” veya “bağlanma hormonu” olarak bilinen) bulunur. Bu hormonlar, orgazm sonrası yoğun bir mutluluk, rahatlama ve partnere karşı yakınlık, güven ve bağlılık hissi yaratabilir.
Teoriye göre, bu olumlu duygusal deneyim çok önemli. Çünkü bu, bireylerin o partnerle tekrar cinsel ilişkiye girmek istemesini sağlar. Sürekli aynı partnerle cinsel ilişki yaşamak da, uzun süreli çift bağlarının oluşmasına ve güçlenmesine yardımcı olabilir.
Peki bunun evrimle ne alakası var? İnsan yavrusu oldukça muhtaçtır ve uzun süreli bakım gerektirir. Eğer anne ve baba arasında güçlü bir bağ varsa, bu durum yavrunun hayatta kalma ve büyüme şansını artırır. Psikolojik Bağlanma Teorisi, kadın orgazmının yarattığı o keyifli deneyim ve ardından gelen hormonal salınımın teşvik ettiği çift bağının, dolaylı yoldan üreme başarısını artırdığını öne sürer. Yani orgazm, doğrudan döllenmeye yardım etmek yerine, döllenme ve sonrasındaki çocuk yetiştirme süreci için daha stabil ve destekleyici bir ortamın oluşmasına katkı sağlar. Bir nevi, “beraber iyi hissedersek, beraber kalırız ve çocuklarımıza daha iyi bakarız” gibi bir mekanizma.
Yorum: Bu teori, kadın orgazmını sadece fiziksel bir boşalma olarak değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal bir araç olarak görüyor. Odak noktası, orgazmın kimyasal etkilerinin (hormonlar) partnerler arasında duygusal bir köprü kurarak, ilişkinin devamlılığını teşvik etmesi ve bunun da uzun vadede türün üreme başarısına hizmet etmesidir. Kanıtlar mı? Hormonların bağlanmadaki rolü biliniyor ve cinsel aktivitenin çiftler arasındaki bağı güçlendirebildiği yaygın kabul görüyor. Ancak kadın orgazmının bu bağ üzerindeki kesin ve belirgin etkisini ölçmek, diğer faktörlerden ayırmak ve bunun doğrudan bir evrimsel adaptasyon olup olmadığını kanıtlamak hala zorlu bir bilimsel süreç. Yine de, kadın orgazmının sadece bir “yan ürün” olmak yerine, ilişkinin dinamikleri ve dolaylı üreme stratejileri açısından bir işlevi olabileceği fikri oldukça ilgi çekici. (2)
Sonuç
Orgazm, hala tam olarak çözülememiş bir bilmece olmaya devam ediyor. Bilim, bu birkaç saniyelik patlamanın arkasındaki biyolojik, hormonal ve nörolojik süreçleri aydınlatmaya çalışsa da, özellikle kadın orgazmının evrimsel kökeni ve işlevi hala tartışmalı konular arasında. Ancak bildiğimiz bir şey var: Orgazm, insan deneyiminin hem fiziksel hem de duygusal olarak en yoğun ve en karmaşık anlarından biri. Ve bu gizemli yolculuk, bilim dünyası için de keşfedilmeyi bekleyen heyecan verici sırlarla dolu!(3) (4) (5)
Benzer konularda hazırlanmış diğer makaleler
- Eşcinsellikle ilgili iki mutasyon keşfedildi
- Kromozomal bozukluklar ve cinsiyet belirsizliği
- Genetik el falı / Parmak uzunluğu ne anlama geliyor ?
- Eşcinsellik doğuştan mı?..
- Erkekte parmak uzunluğu ile hastalıklar ve penis uzunluğu arasındaki ilişki.
- İktidarsızlığa sebep olan genetik bir mutasyon keşfedildi
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
Kaynak
- Female ejaculation and squirting as similar but completely different phenomena: A narrative review of current research
- Differences in Orgasm Frequency Between Gay, Lesbian, Bisexual, and Heterosexual Men and Women in a U.S. National Sample
- What the Evolution of Female Orgasm Teaches Us
- The Evolutionary Origin of Female Orgasm
- An experimental test of the ovulatory homolog model of female orgasm
Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.