Multipl skleroz nedir? tanı ve tedavisindeki bilimsel gelişmeler

Multipl skleroz (MS) hakkında kesin bir bilgi edinmek oldukça zordur. Bu zorluk 1hastalığın özelliğinden değil bilakis hastalık hakkında halâ cevaplanmamış birçok sorunun olması ve hastalığın hastadan hastaya farklı seyretmesinden kaynaklanmaktadır.

Bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalar Multipl sklerozun sebebi hakkında kesin bir bilgi vermese de bu konudaki yaygın görüş hastalığı genetik, immünolojik ve çevresel faktörlerin birlikte oluşturduğu yönünde…. !!!

Aşağıda okuyacağınız makale iki bölümden oluşmaktadır.

  1. Bölümde MS nedir, nasıl teşhis edilir, hastalık nasıl seyreder gibi bilinen genel konularlar anlatılmaktadır.
  2. Bölümde ise 2015 ve 2016 yıllarında yayınlanmış 10 araştırma bulunmaktadır.

1.Bölüm

MS nedir, ne değildir

Her şeyden önce MS bulaşıcı bir hastalık, kas hastalığı, akıl hastalığı veya ölümcül bir hastalık değildir. Ayrıca hastalığa yakalananların günün birinde kaçınılmaz bir şekilde tekerlekli sandalyeye mahkum kalacağı önyargısı da doğru değildir.

Multipl skleroz (MS), oldukça farklı seyreden, genellikle erken erişkinlik döneminde ortaya çıkan ve sinir sistemini etkileyen iltihaplı bir hastalıktır. Hastalık, doktorlar arasında beyin ve omurilik inflamasyon anlamına gelen Encephalomyelitis Disseminata (ED) şeklinde de telaffuz edilir.

Genel olarak Multipl skleroz için bağışıklık sistemi hastalığı denebilir. Hastalık, bağışıklık sisteminde bulunan T-hücreleri nin sebebi henüz tam olarak bilinmeyen bir neden veya nedenlerden dolayı sinir hücreleri üzerinde bulunan koruyucu ve yalıtım özelliği olan miyelin kılıfa zarar vermesiyle ortaya çıkar. Miyelin kılıfın zarar görmesi ile beyin ve omurilikte koordinasyon sorunları başlar.

MS sıklığı

Dünya çapında yaklaşık 2.5 milyon MS hastası olduğu tahmin ediliyor ve bunun ülkelere göre dağılımının homojen olmadığı biliniyor. Sebebin ne olduğu henüz çok ayrıntılı olarak bilinmese de Ekvatordan uzaklaştıkça mesafeye bağlı olarak hastalığın arttığı biliniyor ve bu artışın güneş ışığı ve D vitamini alımı ile ilgili olduğunu gösteren birçok araştırma var. Multipl skleroz sıklığını sadece ekvatoryal konuma bağlamak elbette doğru değil. Çünkü yapılan çalışmalar hastalığın aynı zamanda ülkeler ve etnik kökenlere bağlı olarak da değiştiğini gösteriyor ki, bu da genetik faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında ayrı bir rol oynadığını düşündürüyor.

Hastalık genellikle 20 ile 40 yaş arasında ortaya çıkmakta olup nadiren 60 yaşından sonra da görülmektedir.

MS tanısı nasıl konur

MS in erken belirtileri diğer hastalıklara benzediği için deneyimli bir doktor bile hastalığa çok kolay yanlış bir teşhis koyabilir. Bu yüzden hastalığın teşhisi bazen haftalar, aylar hatta yıllar alabilir.

Günümüzde Computed tomography (CT) ve Magnetic resonance tomography (MRT) gibi gelişmiş cihazlar yardımı ile hastalığın tanısı kolayca konmakla birlikte. Kimi zaman kesin teşhis için laboratuvarda beyin-omurilik sıvısının da (Liquors) incelenmesi gerekebilir.

Hastalığın seyri

Hastalığın seyrinin hastadan hastaya büyük ölçüde değişiyor olması, hastalığın seyri konusundaki tahminleri olumsuz etkiliyor. Hastalık mutlaka ağır geçecek diye bir kural da yok, hastalığın birçok kişide iyi huylu olarak seyretmesi ve bazen semptomlar neredeyse tamamen durması ve kısmen iyileşmenin görülmesi sevindirici bir durum.

Bazen hastalarda hastalığın şiddeti birkaç yıl içinde hızla artarak hastanın durumunun kötüleştiği görülse de bu tür vakaların oranı % 5 den daha azdır.

Nedenleri

MS ‘in kesin nedeni henüz bilinmiyor. Bu konuda genel olarak bilinen şey yanlış proglanmış bir bağışıklık sistemidir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi vücuda giren patojenlerin vücuda zarar vermesini engellerken, MS hastalarında yanlış proglanmış bağışıklık sistemi patojenler yerine sağlıklı hücrelere zarar verir. Muhtemelen bu yanlış programlanmaya birçok koşul ve faktör birlikte sebep olmaktadır.

Genetik etki

Yoğun olarak araştırılmasına rağmen genetik faktörlerin hastalığa ne oranda etki ettiği halen tam olarak bilinmiyor. İhtimal o ki, MS ‘e genetik yatkınlığı olanlar diğer faktörlerin etkisiyle hastalığa daha kolay yakalanabiliyor. !!!

Bunun dışına çevresel faktörlerin etkisinin olabileceğinden de şüpheleniliyor. Örneğin çocukluk çağında geçirilen enfeksiyonal hastalıklar, gıdalarda kullanılan yapay tatlandırıcılar ve katkı maddeleri gibi…

Multipl sklerozun sırrını çözmek için dünya çapında yoğun bir şekilde araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmaları ekonomik ve sosyal olarak destekleyen birçok kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Uluslararası MS topluluğu (Multiple Sclerosis International Federation (MSIF) dir.

2.Bölüm

  1. Araştırma: Tansiyon ilaçlarının multipl skleroze olumlu etkisi

Genel olarak her ilacın bir etkis, bir de yan etkisi vardır. Bu yan etkiler ilaç piyasaya 2çıkarken kullanıcıya bildirilir. Bu yan etkilerin tamamı zararlıdır diye bir kural yok, kimi zaman kullanılan ilacın faydalı yan etkileri de vardır. Bazen ilacın veya ilaçta kullanılan etken maddenin yan etkiler yıllar sonra tesadüfen keşfedilebiliyor.

Tansiyon ilaçlarının bazılarının mekanizması vücuttaki tuz ekonomisini düzenleyerek kan basıncını düşürmeye yöneliktir. Ruhr-Universitesi Bochum Nörolojik Kliniğinden Ralf Linker ve arkadaşları vücutta kan basıncı ve tuz ekonomisini düzenleyici ilaçların aynı zamanda otoimmün reaksiyonları da etkilediğini buldu. Ralf Linker yapmış olduğu araştırmada, kan basıncını ayarlayan sistemde (Renin-anjiotensin sistemi) önemli bir yeri olan AT1R reseptörlerinin aynı zamanda omurilik ve bağışıklık hücrelerinde de bolca bulunduğunu keşfetti. Bu bilgilerden yola çıkan ekip, MS hastası farelere tansiyon ilaçlarında kullanılan ACE- İnhibitörlerini vererek farelerin hastalığında düzelme olup olmadığını araştırdılar.

Sonuç

ACE- nhibitörlerinin sinir hücrelerindeki iltihaplanmayı teşvik eden spesifik immün habercileri baskılayarak sinirlerin iltihaplanmasını önlediği ve sinir hücrelerinde geriye dönük iyileşmenin olduğu görüldü. [1]

Not: California’daki Stanford Üniversitesi‘nden Lawrence Steinman’ın 2009 yılında yapmış olduğu araştırma da benzer sonuçlar vermişti. [2]

  1. Araştırma: Sitotoksik hücrelerinin ürettiği Granzym B enziminin bloke edilmesi

Mevcut MS tedavilerinin çoğu bağışıklık sistemine müdahale edilerek Merkezi sinir sistemindeki (beyin ve omurilik) iltihaplanma sürecini azaltmaya yöneliktir. Oysa bağışıklık sisteminin sürekli bastırılması birçok problemi de beraberinde getirir.3

Kanada / Alberta Üniversitesi’nden Fabrizio Giuliani ekibinin 2015 yılında yaptığı ve Journal of Neuroinflammation dergisinde yayınladığı araştırma ilerde tedavide iyi bir alternatif olacak gibi görünüyor.

Nedir bu yöntem: Bu yöntem, yeni keşfedilen ve iltihap önleme özelliği olan Serpina 3n maddesinin, toksik özelliği olan Granzyme B* enzimini bloke ederek bu enzimin sinir hücrelerine zarar vermesini engellemeye dayanıyor. Serpina 3n, şimdilik farelerde ve laboratuvarda hücre kültüründe denendi ve başarılı sonuçlar elde edildi.

Konuyla ilgili açıklama yapan Fabrizio Giuliani, MS hastası insanda da Granzyme B enzimini bloke ederek sinir hücrelerinin zarar görmesini engellemeyi hedeflediklerini ve bu amaçla serpina3n nin insanda uygulanabilir bir versiyonu için çalışmaların başladığını, eğer her şey planlandığı gibi giderse serpina3n’i piyasaya ilaç olarak çıkarılabileceğini belirtiyor. [3]

(Granzym B*, Sitotoksik Hücreler tarafından üretilen ve vücuda giren mikropları yok etmeye yönelik bir enzimdir. Granzyme B sağlıklı bireylerde korucu görevi olmasına rağmen MS hastalarında sinir hücrelerine zarar vermektedir)

  1. Araştırma: MS karşı otoantijenler ile dalak hücrelerinden oluşan bir karışım

Florida Üniversitesi’nden Chang-Qing Xia ve ekibinin 6 Haziran 2015 tarihinde Journal of İmmunology Research dergisinde yayınladığı araştırmada, miyelin kılıftan elde edilen otoantijenler ile dalak hücrelerinden oluşan bir karışımın MS hastası farelere enjekte 4edildiğini ve başarılı sonuçlar elde edildiği belirtiliyor. Dergide ayrıca bu yöntemin insanlarda da başarılı olacağının tahmin edilidiği belirtiliyor.

Aslında bu tedavi yaklaşımı yeni değil. Dr. Xia daha önce de dalak hücrelerine sulfo-smmc bileşenlerine bağlamış ve çeşitli klinik araştırmalarda kullanılmak üzere ABD’nin yetkili dairelerinden onay almıştı. Dr. Xia, bu yöntemin avantajının daha öncekilere göre daha az toksik, daha hızlı ve kullanımının daha kolay olduğunu belirtiyor.

Bu yöntem vücutta ne yapıyor: Otoantijen ve dalak hücrelerinin enjeksiyonundan iki ay sonra yapılan incelemede MS hastası farelerde büyük bir düzelme görüldüğü ve sinir hücrelerindeki iltihaplanmaların azaldığı belirlendi.

Bunun sebebi nedir: Otoantijen ve dalak hücrelerinin karışımı bir yandan düzenleyici T hücrelerinin üretimini teşvik ederken, diğer yandan MS in ilerlemesine sebep olan ve patojenik etkisi olan Th17 hücrelerinin çoğalmasını bastırıyor. [4]

  1. Araştırma: Melatonin, kış aylarında atak sayısını ve şiddetini azaltıyor

Multipl sklerozda rol oynayan çevresel faktörlerden biri de mevsim değişikliklerinden kaynaklanan hormonal dalgalanmalardır. Buenos Airesli Nörologlar sonbahar ve kış aylarında hastalığın daha az nüks ettiğini tespit ettiler.

Sebep ne olabilir5

Sonbahar ve kış aylarında güneş ışığının azalması ve günlerin kısalması ile vücutta melatonin üretimini arttırıyor. (Yaz aylarında ise tam tersi vücuttaki melatonin miktarı düşüyor.)

Buenos Aires de bulunan Raúl Carrea Enstitüsü‘nde görevli Mauricio Farez, mevsimsel melatonin değişiminin MS atakları üzerinde etkisini test etmek üzere 139 MS hastası ile bir araştırma yaptı ve melatonin seviyenin yüksek olduğu sonbahar ve kış aylarında hastalığın % 32 oranında daha düşük nüks ettiğini buldu.

Bir hipotez

Melatonin, bir başka protein in üretilmesini aktif hale getirilerek T-hücrelerinin bloke edilmesine ve sebep oluyor olabilir. Bu da T-hücrelerinin sinir hücrelerine zarar vermesinin önüne geçmiş olabilir.

Bu araştırma, çevrenin MS üzerinde direk etkisini açıklaması açısından önemli ama MS gibi çok komplike bir hastalığın tüm mekanizmalarını açıklamaya yetmiyor.

Lawrence Steinman, Melatonin in etkisinin tam olarak anlaşılması için dünyanın diğer bölgelerinde değişik mevsimlerde benzer araştırmaların yapılmasının gerektiğini belirtiyor.

Uzun vadede melatoninin etkisi halâ belirsiz

Melatonin bazı ülkelerde reçetesiz satılıyor. Makalede ilacın uzun vadede etkisinin ve yan etkisinin ne olacağı henüz bilinmiyor, bu yüzden MS hastalarının kendi başlarına karar vererek ilacı kullanmamaları önemle vurgulanıyor.

Bu araştırma önemli bilim dergisi olan CELL in 10 Kasım 2015 tarihli sayısında yayınlanmıştır. [5]

  1. Araştırma: Multipl skleroz karşı koruyucu olan yeni bir gen varyantı keşfedildi

Bu araştırma, Neurol Neuroimmunol Neuroinflammation dergisinin şubat 2016 yayınlanmış olup, genetik ve bölgesel farklılıkların MS vakalarının görülme sıklığını etkilediğini gösteriyor.6

Multipl skleroz vakalarının Kolombiyada oldukça az görülmesinin nedenini araştıran Bogota El Bosque Universitesinden Jaime Toro yapmış olduğu araştırma sonunda bağışıklık sisteminde önemli rol oynayan HLA-DRB1 geninin HLA-DRB1*15 ve HLA-DRB1*14 varyantlarını incelemeye aldı. Bunun için 100 Multipl skleroz hastası ve 200 sağlıklı kişinin gen analizini yaptı.

İnceleme sonunda genin HLA-DRB1*15 varyantına sahip olanlarda % 31 oranında daha fazla MS görülürken, genin HLA-DRB1*14 varyantını taşıyanlarda bu oranın % 5 olduğu görüldü.

Yapılan araştırmadan çıkan başka bir sonuç da Multipl skleroz vakalarının Kolombiya’nın başkenti Bogota da 100.000 de 4,4 iken, bu oranın örneğin Avrupa ülkeleri ve Yeni Zelanda da yaklaşık 100.000 de 200 olduğunu gösteriyor. [6]

  1. Araştırma: Genetik nedenlerden kaynaklanan D vitamini eksikliği multipl skleroz riskini artırıyor

Düşük D vitamini düzeyinin multipl skleroz yakalanma ihtimalini arttırdığı uzun süreden beri biliniyordu. Bu konuda McGill Üniversitesi tarafından yapılan ve 25 Auğust 2015 tarihinde PLOS Medicine dergisinde yayınlanan bir araştırma bu konuda bilinenleri bir adım daha ileriye taşıdı.7

Bu araştırma, avrupalılar arasında ve tamamen tesadüfen seçilmiş 14.000 MS hastası ile 24.000 sağlıklı insanla yapılmış olup deneklerin D vitaminini düzenleyen DHCR7, CYP2R1, CYP24A1 genleri incelenmiş ve araştırma sonunda D vitamini eksikliğine sebep olan gen varyantlarını taşıyan bireylerin 1,5 kata daha fazla MS hastası oldukları tespit edilmiştir. [7]

  1. Araştırma: Kahve tiryakilerinde Multipl skleroz riski daha düşük

Daha önce yapılan araştırmalar kafein tüketiminin parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların riskini düşürdüğünü gösteriyordu. Buradan yola çıkan Baltimore Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ellen Mowry, kahve tüketiminin aynı zamanda Multipl skleroze karşı da bir koruma etkisi olabileceğini düşündü ve İsveç’ten 1629 MS hastası ve 2807 sağlıklı birey ile ABD’den 1159 MS hastası ve 1.172 sağlıklı bireyin dosyalarını incelemeye aldı. Araştırma, her iki ülkede de günde 4 ile 6 fincan kahve tüketen bireylerde MS riskinin 1,5 kat düştüğünü gösterdi. [12]

Rockefeller Üniversitesi‘nden Linda Thompson nun 2008 yılında farelerle yapmış olduğu başka bir araştırmadan da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Bu araştırmada günlük 6 ile 8 fincan kahveye eşdeğer kafein verilen farelerde MS riskinin düştüğü belirlenmişti. [8]

Kahve ne yapıyor9

Linda Thompson bu konuda şöyle dedi. “Kafein, sinir hücrelerinin üzerinde yer alan Adonosin Reseptörlerini bloke ederek T-Hücrelerinde bulunan Adonosin moleküllerinin bu reseptörlere bağlanmasını, dolayısıyla onlara zarar vermesini engelliyor. Ancak, kafeinin insan vücudunda da aynı etkiyi gösterip göstermediğini henüz tam olarak bilmiyoruz“

  1. Araştırma: Multipl skleroz ve stres

Stresin, iltihaplı hastalıkları daha kötüye götürdüğü bilinmektedir. Bu bilgiden yola çıkan California-La Jolla Enstitüsü‘nden Dr Richard Hanna ve ekibi iltihap ve stresle ilişkili olan NR4A1 adındaki bir proteinin MS hastalarının beyinde oluşan iltihaplanmaları engellemede önemli bir faktör olabileceğini düşündü.8

Ekip, bu amaçla genetiği değiştirilmiş ve NR4A1 proteinini üretemeyen fareler ile genetiği değiştirilmemiş ama NR4A1 proteinini üreten MS hastası farelerle bir deney yaptı. Sonuçlar gerçekten Dr Richard Hanna nin düşündüğü gibiydi. NR4A1 proteini üretemeyen farelerin beyninde T- Hücrelerinin sayısının daha fazla olduğu ve buna bağlı olarak hastalığın çok daha hızlı ilerlediği görüldü.

NR4A1 proteini beyinde nasıl bir etki yapıyor?

Richard Hanna ve ekibi araştırmayı bir basamak daha ileriye götürerek NR4A1 proteinin beyinde hangi biyokimyasal reaksiyonlara sebep olduğunu araştırdı ve NR4A1 protein nin eksik olması durumunda beyinde fiziksel ve ruhsal stres durumlarında ortaya çıkan Noradrenalin hormonunun daha fazla üretildiğini, beyinde Noradrenalin artması ile daha fazla T-Hücresinin merkezi sinir sistemine akmasına sebep olduğunu, bunun da makrofajları aktive ederek beyinde iltihaplanmayı güçlendirdiğini keşfetti. Richard Hanna, 2 Kasım 2015 tarihinde Nature İmmunology dergisinde yayınladığı bu makalede „Bu mekanizmanın insanlarda da aynı şekilde çalışıp çalışmadığını araştırmak amacı ile küçük bir pilot çalışmaya ihtiyaç var” dedi. [9]

  1. Araştırma: İki cilt kremi MS tedavisinde başarılı sonuç verdi

Yukarıda kısaca bahsedildiği gibi bazen ilaçların hiç beklenmedik güzel yan etkileri olabiliyor. Okuyacağınız bu araştırma da bu faydalı yan etkilerinden bir başkası.10

Önemli bilim dergisi Nature nin 18 Şubat 2015 sayısında yayınlanan bu araştırma oldukça ilginç. Uygulama önce Laboratuvarda Hücre kültürlerinde denenmiş ve şaşırtıcı bir şekilde olumlu sonuç alınmış. Ardından MS hastası hayvanlarda uygulamaya geçilmiş ve onlarda da olumlu sonuç alınmış.

Dergide derhal insanlarda klinik deneyin başlayacağından bahsediliyor.

 Nedir bu ilaçlar

  1. İlaç ayak mantarlarının tedavisinde kullanılan bir krem. Kremin etken maddesi Miconazol.
  2. İlaç ise Sedef Hastalığı tedavisinde kullanılan Steroid Clobetasol. [10]
  1. Araştırma: İşlenmiş gıdaların MS ile bağlantısı olabilir

Tüm dünyada ama özellikle de batılı sanayileşmiş ülkelerde multipl skleroz gibi otoimmun hastalıkların sayısının hızla arttığı gözleniyor. Bu artış da akıllara işlenmiş gıdalarda kullanılan çeşitli katkı maddelerinin hastalığa etkisinin olabileceğini getiriyor.11

Alman ve İsrailli bilim insanlarının ortaklaşa yapmış olduğu ve 9 Şubat 2015 tarihinde Autoimmunity Reviews dergisinde yayınladıkları bir araştırmada, gıda maddelerinde kullanılan tat ve raf ömrünü uzatmaya yönelik suni katkı maddelerin örneğin glikoz (şeker), sodyum (tuz), emülsiyon yapıcılar, organik asitler, gluten ve mikrobik enzimlerin bağırsaklarda bulunan ve vücuttaki bağışıklık dengesini düzenleyen Tight junctions kanallarının çalışmasını olumsuz etkilediğini buldular. Konuyla ilgili açıklama yapan Prof. Aaron Lerner tight junctions kanallarındaki bu değişikliğin Multiple Sklerose sebep olabileceğini belirtiliyor. [11]

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. http://www.pnas.org/content/106/35/14942.abstract
  2. http://www.pnas.org/content/106/35/14948.long
  3. http://www.jneuroinflammation.com/content/12/1/157
  4. http://www.hindawi.com/journals/jir/2015/129682/
  5. http://www.cell.com/cell/abstract/S0092-8674(15)01038-7
  6. http://nn.neurology.org/content/3/1/e192
  7. http://journals.plos.org/plosmedicine/article?id=10.1371/journal.pmed.1001866
  8. http://www.pnas.org/content/105/27/9325.long?tab=author-info
  9. http://www.nature.com/ni/journal/v16/n12/full/ni.3321.html
  10. http://www.nature.com/nature/journal/v522/n7555/full/nature14335.html
  11. http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1568997215000245
  12. http://www.neurology.org/content/84/14_Supplement/S45.004.short

Not: Aşağıdaki linklerden MS ilgili diğer yazılara ulaşabilirsiniz.

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Alkolizm genetik bir hastalıktır

Alkolizm çağımızın en büyük sağlık sorunlarından biridir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre Dünyada 76 milyon alkol bağımlısı Untitled-12344insan bulunmakta ve ölen her 25 kişiden birinin ölüm sebebi aşırı alkol tüketiminden kaynaklanmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü 1952 yılında alkolizmi bir hastalık olarak kabul etti.

Uzun yıllardan beri bilim çevrelerince alkolizmin genetik sebepleri araştırılıyor ve yapılan araştırmalar alkolizmin Genetik sebeplerden kaynakladığını gösteriyor. Ayrıca yapılan bu araştırmalar etnik gruplarda genetik farklılıkların alkolizmin ülkeden ülkeye değiştiğini de gösteriyor. Örnek, Afrika, Doğu Asya ve Güney Asya’da yaşayan insanların alkol metabolizmasını düzenleyen genlerinde farklılıklar olduğunu gösteriyor.) [1]

Alkolün genetik bir rahatsızlık olduğuna geçmeden önce, “alkol nedir, içeriğinde ne vardır, standart içki nedir nasıl hesaplanır, günlük maximum alkol tüketimi ne olmalıdır“ gibi alkolle ilgili bazı temel konulara değinmekte fayda var. Ayrıca yazının sonunda alkolün sebep olduğu hastalıklar ve bu konuda yapılmış birkaç bilimsel çalışma da bulunmaktadır.

Alkol nedir

Basitçe tarif etmek gerekirse Alkol, Karbon(C) atomuna hidroksil grubunun(-OH) bağlı olduğu organik bileşenlerin genel adıdır. Kimyasal yapısı farklı olan değişik alkol türleri bulunmaktadır. Ön bilgi olarak alkollü içeceklerde kullanılan Etanol den bahsetmeden geçmek olmaz.

Etanol

Alkollü içeceklerde saf Etanol kullanılır ve her içki ihtiva ettiği saf Etanol miktarı ile derecelendirilir. “Bir bardak bira içtim, bir duble rakı Untitled-2içtim veya bir kadeh şarap içtim” gibi ifadeler vücuda alınan alkol miktarı bakımından pek fazla bir şey ifade etmez. Vücuda alınan alkol miktarının daha iyi anlaşılması için tüm Dünyada kabul edilen standart bir birim kullanılır. Bu birimin adı “Standart İçkidir“ ve 1 Standart içki 10 gram Etanol ihtiva eder.(Literatürlerde standard drink olarak kullanılır).

Her ne kadar uluslararası ortak birimin adı Standart içki olsa da bu standart içerdiği etanol bakımından ülkeden ülkeye farklılıklar gösterir. Standart içkide kabul edilen etanol miktarı ülkeye göre değişmekle beraber genellikle 8 gram ile 14 gram aralığındadır ama birçok ülkede bu miktar 10 gram olarak kabul edilmiştir.[2]

Erkek ve kadınlar için günlük maksimum sınır

Maksimum sınır da ülkeden ülkeye değişmektedir. Bu sınır ülkesine göre erkeklerde 20 – 40 gram kadınlarda 10 – 30 gram arasında değişmektedir.standart icki hesaplama6

Sonuç olarak ne standart içkide ne de maximum tüketimde tüm dünyanın kullandığı tek bir ortak değer yok. [3]

Ne kadar içtiğimizi nasıl anlayacağız: Cevabı küçük bir matematik hesabı ile bulmak mümkün.

Örneğin, Alkol oranı % 2,7 olan 375 mililitrelik küçük bir bardak bira içmiş olalım, içtiğimiz bu bir bardak biradaki standart içki miktarı şöyle hesaplanır. [4]

Standard içki = 375 x 2.7 / 1000 x 0,789* = 0.79 dir. (0,789*: Etanolün 1 cm3 içerisindeki yoğunluğu)

Bu şu anlama geliyor: 1 Standart içkinin 10 gram olarak kabul edildiği bir ülkede 1 bardak bira içerek vücudunuza 7,9 gram etanol almış oluyoruz ki, eğer bundan 3 veya 4 bardak daha içersek günlük maksimum sınıra ulaşmış oluruz.

Alkol bağımlısının beyni farklı çalışıyor

Uzun yıllar alkol bağımlılarının beyninin nasıl çalıştığı pek bilinmiyordu. Bu bilinmezlik 2012 yılında Kaliforniya Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla büyük bir oranda aydınlatıldı.

Bu araştırma için seçilen 13 alkol bağımlısı ve 12 bağımlı olmayan denek grubuna önce alkol içirildi ve ardından alkolün etkisini beyinde takip edebilmek amacıyla deneklerin kollarından kontrast madde enjekte edildi ve daha sonra Positronen-Emissions- Tomographie (PET) tekniği ile beyin taraması yapıldı.

Sonuçlar açık bir şekilde alkol bağımlılarının alkol içerken beyninin farklı çalıştığını gösterdi.

Nedir bu farklar

  • Alkol bağımlısı grupta bulunanların beyninin ödüllendirme sistemde yer alan Nucleus Accumbens ve Orbitofrontal Kortex bölgelerinde yüksek oranda Endorfin hormonu salgılandığı görüldü.
  • Kontrol grubundaki deneklerin beyninde endorfin hormonu salgısının minimal düzeyde olduğu görüldü. [5]

Bu ne anlama geliyor: Endorfin, tıpkı morfin ve opiat gibi uyuşturucu etkisi gösteren, salgılandığı anda vücutta gevşeme ve güçlü bir keyif duygusu oluşturan bir hormondur. Başka bir ifade ile endorfin vücudun kendi ürettiği bir uyuşturucu gibidir.

Bu araştırma alkol tüketimi sırasında endorfin hormonunun bağımlılarda, bağımlı olmayanlara göre daha fazla salgıladığını ve buna bağlı olarak daha fazla keyif alındığını gösteriyor. Bu keyif duygusu öyle güçlü ki, kişiyi alkole bağımlı hale getiriyor.

Alkol bağımlılığında genlerin rolü

Alkol bağımlısı olan kişilerin beyninde alkol alınınca neden endorfin hormonu salgılanıyor?

Yapılan araştırmalar alkol bağımlılığı ile genler arasında sıkı bir ilişki olduğunu gösteriyor ve şu ana kadar yapılan araştırmalar alkol bağımlılığında birçok genin rol oynadığını gösteriyor. Bu genlerin birbiriyle etkisi henüz tam olarak bilinmese de bilinenlerden bazıları bu konuda bize kesin olmayan öngörüler sunuyor.

Bu öngörüler nedir: Örneğin Heidelberg Üniversitesi‘nin 2012 yılında yaptığı araştırma, neprilysin proteini nin miktarı bağımlılığın derecesini belirlediğini gösteriyor. Buna göre neprilysin miktarı ne kadar azsa alkole bağımlılık o derece fazla oluyor.

O halde düşük neprilysin ile düşük endorfin arasında bir bağlantı olabilir mi? !!!

Her ne kadar böyle bir öngörü için aradaki bağlantılar şimdilik kopuk olsada neprilysin kodlayan Mme Geni’nin endorfini kodlayan gen üzerinde bir regülatör görevi yaptığı düşünülebilir. Yani birinin az çalışması diğerinin çok çalışması için komut veriyor olabilir ve bu komutun gerçekleşmesi için beyinin vücuda „Alkol iç ve endorfini yükselt“ gibi bir takım kimyasal uyarılar vermesi mümkün gibi görünüyor. !!! [6]

CREB geninin ve alkol bağımlılığına olan etkisi

Uzun zamandır korku ile alkol bağımlılığı arasında bir bağlantı olduğu düşünülüyordu. Böyle bir bağlantının olup olmadığını anlamak 7amacı ile İllinois Üniversitesi tarafından CREB geni ile bir deney yapıldı ve bu deney için farelerde CREB geni bloke edildi.

Neden CREB geni: CREB geni beynin gelişiminde ve aynı zamanda öğrenmede görev alan CREB proteini kodladığı biliniyor. Ayrıca bu proteinin yokluğunun korku ve depresyonu da tetiklediği biliniyor. Bu bilgiler ışığında CREB geni bloke edilen fareler labirent testine tabii tutuldu ve testin başlamasıyla birlikte farelerde birdenbire korku atakları ile depresyon belirtileri görülmeye başladı ve akabinde farelerin korkuyu bastırmak için ortama konulan alkol ve su seçeneklerinden alkolü tercih ederek sakinleşmeye çalıştıkları tespit edildi.

CREB geni insanda 7. kromozomda bulunuyor ve alkol bağımlıların % 30 ile % 70’nin aynı zamanda depresyon rahatsızlığı olduğu biliniyor. Depresif – Alkolik tanısı konanlarda bir ihtimal CREB geninin mutasyonlu olduğu söylenebilir. !!!

Bir öngörü: Depresif – Alkolikler herhangi birgün herhangi bir şekilde alkolle tanışıyor ve alkolün korkularını bastırıldığını keşfediyor. Bir yandan alkol içerek korkusunu bastırırken, diğer yandan alkolün vücuttaki etkisinin kaybolmasıyla korkunun tekrar ortaya çıktığını fark ediyor ve bu kısır döngü içerisinde kişi alkole bağımlı hale geliyor olabilir. Bu tip bağımlılarda yani Depresif- Alkoliklerde, sebep CREB genindeki bir mutasyon olabilir. [7]

Acı ve alkollü içecekleri sevmeye genetik yatkınlık

Daha önce yapılan istatistiksel çalışmalar acı sevenlerin aynı zamanda alkol içmekten de zevk aldığını gösteriyordu. Bu da araştırmacıları “Acaba acı molekülünü yakalayan reseptör ile alkol moleküllerini yakalayan reseptörler aynı mı, acı molekülleri ile alkol molekülleri birbirine benziyor mu? düşüncesine yönlendirdi. Bu düşünceden yola çıkan Pensilvanya Üniversitesi‘nden John Hayes, laboratuvarda acı seven ve sevmeyen 96 kişiye çeşitli derecelerde alkol tattırdı ve alkolün tadının kendilerinde nasıl bir etki bıraktığını sordu.

Sonuç olarak acı seven gruptaki kişiler alkolün derecesi arttıkça alkolün tadının daha iyi olduğunu belirttiler. (Sonucun böyle çıkacağı daha önceki istatistiksel çalışmalardan zaten biliniyordu.)

John Hayes daha sonra alkolün tadını iyi bulan deneklere genetik test uyguladı. Bunun için acı reseptörlerini kodlayan TAS2R13, TAS2R38 ve TRPV1 genlerinin dizilimini analiz etti.

Sonuç: Acı ve alkol tadını seven deneklerin 3 geninde noktasal mutasyonların olduğu bulundu. Aşağıda genlerin mutasyon sayısı ve mutasyon noktaları bulunuyor:

  • TAS2R13 geninde 1 noktasal mutasyon. (Pozisyon: rs1015443 C/T )
  • TAS2R38 geninde 3 noktasal mutasyon. (Pozisyon: rs713598, rs1726866 C/T, ve rs10246939 C/T)
  • TRPV1 geninde 3 değişik noktasal mutasyon bulundu. (Pozisyon: rs224547, rs4780521, rs161364 C/T)

Bu araştırma, büyük bir ihtimalle acı moleküllerini yakalayan reseptörlerle alkol moleküllerini yakalayan reseptörlerin aynı reseptörler olduğunu düşündürüyor. Bu konuda kesin karara varmak için reseptörlerle ilgili daha yapılması bir araştırma gerekiyor. Yine büyük bir ihtimalle acı sevme derecesi ile bağımlılık derecesi mutasyonların nerede olması ile yakından ilgili. [8]

 Sarhoş olup olmamayı iki farklı gen belirliyor

Alkol ile genler arasından bir başka yakin ilişki de kişinin ne ölçüde sarhoş olduğu ile alâkalı: ADH (Alkol dehidrogenaz) ve ALDH (Aldehit-Dehidrogenaz) adındaki iki gen yine kendi adında iki enzim kodluyor. Alkol vücuda girdiği andan bu iki enzim kademeli olarak alkolü parçalayarak kişinin çok çabuk sarhoş olmasını engelliyor.

Bu iki gen nasıl çalışır? : Alkol içildikten sonra vücutta iki aşamalı bir reaksiyon başlıyor.12319498_10153629193412211_2069893613_n

  1. Aşama: ADH enzimi, alkolü asetaldehit çevirir. (Asetaldehit toksik bir maddedir. Kelimenin tam anlamıyla zehirdir)
  2. Aşama: ALDH enzimi, asetaldehiti, asetik asit’e çevirir. (Asetik asit, bildiğimiz sirke asitidir ve zehirsizdir.)

Genin mutasyonlu olduğu durumlar: Bazı kişilerde ALDH geni mutasyonludur. Bu mutasyonlu gene sahip kişilerin içki içmesi durumunda ikinci aşamadaki reaksiyon gerçekleşemez ve içilen alkol Asetaldehit olarak vücutta kalır. Kişinin sarhoş olması, aslında asetaldehit ile zehirlenme durumudur ve bu durumdaki kişiler içki içmeye devam ederse vücut bu durma istifra ederek cevap verir ve zehiri istifra yoluyla dışarı atar. Bu kişilerin bir seferde çok fazla alkol alması durumunda klinik vakalar bile söz konusu olabilir.

Mutasyonların yeri: ALDH genindeki mutasyon, genin 671. pozisyonunda bulunan Guanin (G), yerine Adenin (A) gelmesi ile oluşmuştur ki, bu değişiklik ALDH enzimini meydana getiren amino asitlerden lisin yerine glutamik asit kodlanmasına sebep olur, bu da asetaldehitin sirke asidine dönüştürülmesini engeller. [9]

SNCA Geni nin ve Alkol bağımlılığına olan etkisi

İndiana Üniversitesi tarafından 2014 yılında yüzlerce genin taranması sonunda dördüncü kromozom üzerinde SNCA genine (Synuclein Alpha) ulaşıldı. Bu gen üzerinde bulunan birçok mutasyonun alkol bağımlılığı ile yakından ilişkili olduğu tespit edildi.

SNCA geninin görevi nedir

SNCA geni, SNCA adında bir protein kodlar. Bu protein beynin esnekliğini ile sinirler arasında iletişimi sağlıyor. Bu proteinin beyinde olmaması veya yeterli olmaması durumunda nörobiyolojik aktivite azalıyor ve kişinin motivasyonu düşüyor.

Bağımlılık nasıl oluyor : Başlangıçta alkol tüketimi ile yükseltilen nörobiyolojik aktivite, alkolün etkisinin geçmesi ile tekrar düşüyor. Aktiviteyi yükseltmek için tekrar alkol alınıyor ve sonunda kişi bu kısır döngü içerisinde alkol bağımlısı oluyor.

Sonuç: Yapılan bu araştırma, alkol bağımlıların beyninde SNCA proteininin çok az olduğunu ve bu eksikliği dengelemek için kişinin sürekli alkol tüketerek nörobiyolojik aktiviteyi yükselttiğini gösteriyor. [12]

Alkol tüketimine bağlı hastalık riskleri

Alkol, vücudun birçok organına zarar vererek birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan güçlü bir serbest radikaldir. Yüksek alkol tüketimi başta karaciğer, kalp, beyin, yemek borusu, sinir sistemin gibi vücudun önemli organlarında tahribata ve kansere yol açar.

Aşağıda, alkolün sebep olduğu hastalıklar konusunda yapılmış bazı araştırmalar ve sonuçları bulunmaktadır.

1- Araştırma, Alkol tüketimine bağlı gelişen çeşitli riskler: 2009 yılında The Lancet dergisinde yayınlanan ve 9 yıllık bir dönemi kapsayan bir araştırmanın sonuçları şöyle:

9

  • Zehirlenme riski 21.7 kat
  • Karaciğer kanseri riski 2.1 kat
  • Baş ve boyun kanseri riski 3.5 kat
  • Tüberküloz riski 4.1 kat
  • Pnömoni riski 3.3 kat
  • Karaciğer hastalıkları riski 6.2 kat
  • Pankreas hastalıkları riski 6.7 kat
  • Ağır içicilerde herhangi bir nedene bağlanamayan ölümler 7.7 kat. [10]

2- Araştırma, Alkol tüketimine bağlı oluşan kanser vakaları: 2011 yılında The British Medical Journal dergisinde yayınlanan ve 363988 erkek ve kadınla yapılan büyük çaplı bir araştırma, erkeklerde her 10, kadınlarda her 33 kanser vakasının sebebi aşırı alkol tüketiminden kaynaklandığını gösteriyor.

Sonuçlar şöyle

  • Erkeklerde alkol tüketiminin sebep olduğu 57600 kanser vakasının 33000‘i günde 2 ve daha fazla alkollü içecek tüketenlerde görüldü. Bu grupta görülen kanser çeşitleri şunlardır : Üst sindirim sistemi, bağırsak ve karaciğer kanseri.
  • Kadınlarda alkol tüketiminin sebep olduğu 21500 kanser vakasının 17400’ni günde 1 ve daha fazla alkollü içecek tüketenlerde görüldü. Bu grupta görülen kanser çeşitleri bazıları şunlardır: Üst sindirim sistemi, kolon, karaciğer ve göğüs kanseri. [11]

Not: Alkol sorunu olan insanların bir araya geldiği kardeşlik kuruluşu Adsız Alkolikler tanıtım sayfasına buradan ulaşabilirsiniz. http://www.adsizalkolikler.com/

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

  1. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3860431/
  2. http://www.icap.org/PolicyTools/ICAPBlueBook/BlueBookModules/20StandardDrinks/tabid/161/Default.aspx
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/Recommended_maximum_intake_of_alcoholic_beverages
  4. http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(09)60746-7/abstract
  5. http://stm.sciencemag.org/content/4/116/116ra6
  6. http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0050187
  7. http://www.jneurosci.org/content/24/21/5022.long
  8. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4211991/pdf/nihms617812.pdf
  9. http://journals.plos.org/plosmedicine/article?id=10.1371/journal.pmed.1000050#pmed-1000050-b013
  10. http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(09)60746-7/abstract
  11. http://www.bmj.com/content/342/bmj.d1584

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.