Erkek ile kadın arasındaki fiziksel mesafeyi oksitosin hormonu belirliyor

fig2Oksitosin* hormonu veya diğer adıyla bağlanma hormonu insanların birbirine bağlanmasında etkili rol oynayan, aynı zamanda korku ve stresi azaltarak diğer insanlarla ilişki kurmayı kolaylaştıran bir hormondur. Eşe bağlılık hormonu olarak da adlandırılan bu hormon karşı cins ile göz temasında, aşık olunduğunda ve orgazm sırasında oldukça fazla salgılanır.

Oksitosin, bunların dışında bebek emziren kadınlarda da oldukça fazla salgılanarak anne ile çocuk arasında yakınlaşmayı sağlar.

Oksitosin başka bir fonksiyonu daha keşfedildi

Almanya’daki Ruhr Üniversitesi ile Çin’deki Chengdu Üniversitesi‘nin ortaklaşa yapmış olduğu ilginç bir araştırma, oksitosin hormonunun erkekleri flört esnasında ilgi duyduğu kadına fiziksel olarak daha yaklaştırdığını da gösteriyor. Toplam 57 yetişkin erkek ile yapılan bu araştırma için erkekler iki gruba ayrıldılar.

  • Birinci gruptaki erkeklerin burnuna oksitosin hormonu içeren sprey sıkıldı.
  • İkinci gruptaki erkeklerin burnuna ise oksitosin hormonu olmayan plasebo** sprey sıkılıyor.

Araştırmaya katılan erkeklere araştırmanın konusu ve burunlarına sıkılan sprey konusunda hiçbir bilgi verilmedi. Erkekler daha sonra kadınlarla flört yapmalarına olanak sağlanacak bir ortama sokuldu ve oradaki hareketleri kayıt altına alındı.

Sonuç

Burnuna Oksitosin hormonu sıkılan erkeklerin yeni tanıştıkları partnere 15 cm gibi oldukça yakın sayılabilecek bir mesafeye kadar yaklaştığı gözlenirken, plasebo grubundaki erkeklerin bu mesafeyi yaklaşık 60 cm civarında tutmayı tercih ettikleri gözlendi.

Not: Burada yazılmamış sosyolojik bir kuralı belirtmek gerekiyor. Bu kural, yeni tanışma esnasında güvenli mesafenin, yani ingilizce adıyla Social Security distance in 60 cm civarında olması gerekiyor.

  • Oksitosin*: Oksitosin, insanda 3. kromozomda 1170 harf uzunluğunda OXTR adında orta uzunlukta bir gen tarafından kodlanan hormondur.
  • Plasebo**: Farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. İlaç vücuda ağız, burun veya enjeksiyon yolu ile verilebilir. (alıntı Vikipedia)

OXTR geninin genetik haritası

Unbenannt-5

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Oxytocin Modulates Social Distance between Males and Females

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Parkinson tedavisinde kullanılan bir ilaç, Multipl Skleroz tedavisinde de başarılı sonuçlar verdi

fig 1Multipl Skleroz (MS), beyin ve omurilikteki sinir hücreleri üzerinde izolasyonu sağlayan miyelin kılıfın zarar görmesi ile oluşan otoimmün bir hastalıktır. Bütün otoimmun hastalıklarda olduğu gibi multipl skleroz hastalığında da vücut kendi savunma sisteminin üretmiş olduğu antikorlar tarafından saldırıya uğrayarak ve kendi doku ve organlarına zarar verir.

Dünya çapında iki milyondan fazla insanı etkileyen bu hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmiyor. Daha önce yapılan araştırmalar D vitamini eksikliği, enfeksiyonlar ve çevresel faktörlerin hastalığın oluşması ve ilerlemesinde rol oynadığını göstermişti ama bunların ne derece etkili olduğu halâ tam olarak bilinmiyor.

Miyelin kılıf nedir: Miyelin kılıf, sinir hücrelerinin dış kısmını çevreleyen ve sinir hücresinin izolasyonunu sağlayan yağ bakımından zengin bir dokudur. Yapısında yaklaşık % 70 yağ ve % 30 protein bulunan bu doku izolasyon özelliğine sahiptir. Bu özellik sinir hücreleri üzerinden beyne hızlı bir şekilde bilgi akışına olanak sağlar.

Sağlıklı insanlarda miyelin kılıf hasar görmesi durumunda, bu hasar öncü oligodendrosit hücreleri* tarafından tamir edilir (Rejenerasyon/Yenilenme). Sağlıklı insanlardaki bu tamirat öncü oligodendrosit hücrelerinin ürettiği MBP proteinleri* ile gerçekleştirilir. Sağlıklı kişilerde düzenli çalışan bu mekanizma, MS hastalarında sebebi tam olarak bilinmeyen bir nedenle çalışmamaktadır.

Benzatropin’in olumlu etkisi

Multipl skleroz üzerine yapılan birçok araştırma ve tedaviye yönelik geliştirilen ilaçlar genellikle bağışıklık sistemi üzerine odaklanmıştır. Az sayıda araştırmacı ise öncü oligodendrosit hücreleri üzerinde çalışmaktadır. Bu çalışmalardan biri de Scripps Research Institute den Peter Schultz tarafından yürütülmektedir.

MS

Peter Schultz’un 100.000 değişik kimyasal madde ile yapmış olduğu çalışma, parkinson hastalığının tedavisinde kullanılan Benzatropin’in öncü oligodendrosit hücrelerinin çalışmasını tetikleyerek MBP proteini ürettiğini ve bununda hasarlı miyelin kılıfı tamir ettiğini gösterdi. Farelerde başarılı sonuç veren Benzatropin’in insanlarda da başarılı sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.

Her ne kadar parkinson hastalığı ile multipl skleroz (MS) hastalığı arasında klinik bulgular açısından az bir benzerlik olsa da yapılan bu çalışma parkinson hastalarının tedavisinde yıllardır başarılı bir şekilde kullanılan Benzatropin’in Multipl skleroz hastaları için umut olabileceğini gösteriyor.

Konu hakkında yapılan açıklamada yakında klinik çalışmalara geçileceği belirtiliyor

  • Öncü oligodendrosit hücreler*: (Oligodendrocyte precursor cells (OPCs) : Öncü oligodendrosit hücreleri yalnızca merkezi sinir sistemi içinde bulunurlar ve küçük yuvarlak bir çekirdeğe sahiptirler. Yapılarında yüksek oranda heterochromatin bulunan bu hücreler Miyelin bazik proteinini (MBP) üretirler.
  • MBP (Myelin basic protein)*: MBP, miyelin kılıfın yapı taşı olan önemli bir proteindir ve 18. kromozom üzerinde 4844 harf uzunluğunda 4 exon lu (parçalı) MBP geni tarafından kodlanır. 

MBP geninin genetik haritası

MBPMehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

 
Kaynak
 
A regenerative approach to the treatment of multiple sclerosisBu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Çikolatanın dayanılmaz cazibesinin sebebi

Çikolata beyinde Enkephalin maddesinin salgılanmasına sebep oluyor

Afyon benzeri bir özelliğe sahip olan Enkephalin*, çikolata daha görülür görülmez, henüz ağıza koymadan beyinde salgılanmaya başlıyor ve beyne Hemen ye, daha fazla ye komutu veriyor.cik

Michigan üniversitesi tarafından farelere ile yapılan iki aşamalı araştırmada Enkephalin testi uygulanalarak çikolatanın dayanılmaz cazibesinin sebebi bulunmaya çalışıldı. Özel tekniklerin kullanıldığı bu çalışmada, çikolatanın beyinde nasıl bir etki yaptığı ölçüldü ve araştırmadan oldukça ilginç sonuçlar elde edildi.

1. Aşama

Beyindeki Enkephalin ve diğer uyarıcıların miktarının ölçülebilmesi için yetişkin farelerin beyninin Striatum denilen kısmına microsensor yerleştirildi ve ardından farelere yemesi için çikolata verildi. Çikolata yiyen farelerin beyninde Enkephalin miktarının birdenbire % 150 oranında arttığı microsensor lar yardımı ile tespit edildi.

Doyduktan sonra çikolata yemeyi bırakan farelerin 40 dakika sonra beynindeki Enkephalin miktarının tekrar normal seviyeye döndüğü görüldü. Ayrıca farelerin gerek çikolata yemeden gerekse yedikten sonra beynindeki diğer değerlerinmiktarında hiçbir değişiklik olmadığı görüldü.

2. Aşama

Deneyin ikinci aşamasında çikolata verilen fareler iki gruba ayrıldı. Birinci gruptaki farelere çikolata verilir verilmez beyninin Striatum bölgesine az miktarda Enkephalin enjekte edildi. Enkephalin enjekte edilen farelerin, Enkephalin enjekte edilmeyen fareler göre hem daha hızlı hem de iki kat fazla çikolata yediği tespit edildi. Bu miktar yaklaşık 17 gr olarak olup bunun insanda karşılığı 3,6 kg çikolata oluyor.

Bu deney fareler ile yapılmış olmasına rağmen, büyük bir ihtimalle Enkephalin in insanlarda da aynı etkiyi gösterdiği tahmin ediliyor.

Enkephalin*: Vücut tarafından üretilen ve ağrıların algılanmasında önemli rol oynayan bir proteindir. Enkephalin insanda 8. kromozomda bulunan PENK adlı 1119 harf uzunluğunda bir gen tarafından kodlanır.

 Enkephalini kodlayan PENK geninin gen haritası 

PENK

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Enkephalin Surges in Dorsal Neostriatum as a Signal to Eat

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.
 

Dua etmenin hastalıkları iyileştirmede bir etkisi var mı

Harvard Medical School tarafından yapılan ve American Heart Journal da yayınlanan bir araştırmada Dua etmenin hastalıkları iyileştirip iyileştirmediği sorusuna cevap arandı ve sonuçlar beklenenin tersi yönünde çıktı.

Amerika’nin farklı şehirlerinde bulunan ve altı farklı hastanede yapılan bu araştırma katolik, protestan ve diğer dinlere mensup hastalardan oluşan 1802 kişilik kalp hastası bir grup ile yapıldı. Tamamen tesadüfi yöntemler ile seçilen hastalar üç gruba ayrıldılar.

Hastane personelinin haberdar edilmediği araştırmaya katılan hastalar şu gruplara ayrıldılar.

  1. Grup, kendileri için dua edildiğini bilen 604 hasta
  2. Grup, kendileri için dua edildiğini bilmeyen 597 hasta
  3. Grup (kontrol grubu), kendileri için hiç dua edilmeyen 601 hasta

İlk iki gruptaki hastalara bypass ameliyatı öncesi Amerikanın çeşitli kiliselerinde 14 gün boyunca dua edildi.

Sonuç

Bypass ameliyatından çıkan üç gruptaki tüm hastaların 30 gün sonra yapılan sağlık kontrollerinde, dua edilen ve edilmeyen hastalar arasında hiçbir fark görülmediği belirlendi. Sadece birinci grupta bulunan hastaların durumunda küçük bir kötüleşme gözlendi. Uzmanlar, 1. gruptaki hastaların durumundaki bu önemsiz kötüleşmenin, hastaların psikolojik baskı altına girmesinden kaynaklandığını belirtiyorlar.

Tabela

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Study of the Therapeutic Effects of Intercessory Prayer (STEP) in cardiac bypass patients: A multicenter randomized trial of uncertainty and certainty of receiving intercessory prayer

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. 

Sigara zihinsel gerilemeye sebep oluyor

Sigara, sadece kanser, kalp-damar, solunum hastalıkları gibi ağır hastalıklara sebep olmakla kalmıyor aynı zamanda zihinsel gerilemeye de sebep oluyor.

Londra üniversitesinin 5000 kadın ve 2100 erkek ile 25 yıl boyunca düzenli olarak yapmış olduğu ve Archives of General Psychiatry dergisinin 6 şubat 2012 tarihli sayısında yayınlandığı bir araştırma, sigara içenlerde demans benzeri semptomların 45 yaş civarında başladığını gösteriyor.

Bu araştırmadan ortaya çıkan başka bir ilginç sonuç ise sigara içen erkeklerin zihinsel fonksiyonlarındaki bozulmanın sigara içen kadınlara göre daha fazla olduğu yönünde. Bu fark erkeklerin kadınlara göre daha fazla sayıda sigara içmesinden kaynaklanıyor.

Sonuç

Araştırmanın sonuçlarına göre, 50 yaşındaki bir sigara tiryakisinin zihinsel fonksiyonlarındaki gerileme, 60 yaşında hiç sigara içmemiş bir kişinin zihinsel fonksiyonları ile eş değer.

Buna göre sigara tiryakiliği konusunda şöyle bir genelleme yapılabilir: 50 yaşına kadar sigara içen bir kişi zihinsel olara 10 yaş daha fazla ihtiyarlamış olur.

Not: Bu veriler, 2004 yılında 9000 kişi yapılmış benzer bir çalışmanın sonuçları ile paralellik gösteriyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Impact of Smoking on Cognitive Decline in Early Old Age

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz

Kahve kan şekerini düşürüyor

Daha önce yapılan istatistiksel çalışmalar günde 7 fincan kahve içenlerin, 2 fincan kahve içenlere göre daha az diyabet 2 riski taşıdığını gösteriyordu.

Bu pozitif etkinin sebebi ne

kahve2

ACS Publications dergisinde yayınlanan bir araştırmadan elde edilen sonuçlar bu pozitif etkinin kahve  içerisinde bulunan Klorojenik asitten kaynaklandığını gösteriyor.

Araştırmaya göre, klorojenik asitin antioksidan etkisi var ve bu etki hücrede kalıtsal ve çevreden kaynaklanan hasarları önlemede ve hatta bu etkiyi azaltmada önemli rol oynuyor.

Klorojenik asit kahvede ne miktarda bulunuyor

Yapılan analizler kavrulmamış kahvede klorojenik asitin daha fazla bulunmasına karşın, kahvenin kavrulması ile birlikte bu miktarın düştüğünü gösteriyor. Yapılan ölçümler bu miktarın 100 gr kavrulmuş kahvede 3,5 gram civarında olduğunu gösteriyor.

Bu konuda yapılan klinik bir deney 

chlorogenic-acid

Klorojenik Asitinin kan şekerini düşürmedeki etkisinin araştırılması amacı ile 56 sağlıklı erkeğe önce şeker yükleme testi yapıldı ve şekerin kanda en yüksek seviyeye ulaştığı 30. dakikadan itibaren deneklere belirli aralıklarla 100, 200, 300, 400 mg arasında değişen Klorojenik asit tabletleri verildi ve belirli aralıklarda deneklerin kanlarındaki şeker miktarı ölçüldü. Sonuç olarak Klorojenik asit miktarı arttıkça kandaki şeker miktarının düştüğü görüldü.

Şeker yüklemesi ve klorojenik asit testinin sonuçları

  1. 400 mg lik klorojenik asit tableti verilen deneklerin bir saat sonra yapılan kan tahlillerinde glikoz miktarının hiç klorojenik asit verilmemiş deneklere göre % 24 oranında düşütüğü tespit edildi.
  2. Aynı deneklerin yani 400 mg lik klorojenik asit tableti verilen grubun iki saat sonra yapılan kan testinde ise glikoz miktarının % 31 oranında düştüğü görüldü.

  • Not 1: Bu test sağlıklı insanlar yapılmış olup bir sonraki araştırmanın Diyabet 2 hastaları ile yapılması planlanıyor.
  • Not 2: Hayvanlar üzerinde yapılan  başka bir araştırma klorojenik asitin karaciğer iltihaplanmaları ile mide ülseri konusunda olumlu etkilerinin olduğunu gösterdi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

New evidence that natural substances in green coffee beans help control blood sugar levels

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Retina körlüğüne çare olabilecek yeni bir kimyasal madde bulundu

Görme yeteneğini kaybetmiş kişilere şimdiye kadar kök hücre tedavisi veya retinaya çip yerleştirme gibi kısmen başarılı olan metotlar uygulanıyordu. Yeni keşfedilen basit ama etkili bir kimyasal madde görme yeteneğini kaybetmiş kişilere büyük umut vaad ediyor.

Retina körlüğüne çare olacağı tahmin edilen bu kimyasal madde şimdilik farelerde denendi ve olumlu sonuçlar verdi.

Retina körlüğü bulunan farelerin gözüne damlatılan Acrylamide Azobenzol Quaternär Ammonium (AAQ) adındaki  bu kimyasal madde retina hücrelerini birkaç gün içerisinde ışığa duyarlı hale getiriyor.

AAQ nasıl çalışıyor

Göze birkaç damla damlatılan AAQ, retinada bulunan iyon kanallarına yerleşerek onların açılmasına ve elektrik yüklerinin değişmesine sebep oluyor. Değişen elektrik yükü sinir hücreleri üzerinde elektriksel impulslar oluşturarak retinaya gelen görüntünün beyne ulaşmasına ve orda görüntüye dönüşmesine olanak sağlıyor.

AAQ belirli bir süre etkili oluyor

AAQ, göze damlatıldıktan belirli bir süre sonra etkisini kaybediyor. Bu yüzden işlemin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Konu hakkında yapılan açıklamada, AAQ nin yeni bir versiyonu üzerinde çalışıldığı ve yeni versiyonunun hem çabuk hem de uzun süreli etkili olmasının hedeflendiği belirtildi.

Fareler ile yapılan araştırmalar bittikten sonra insanlarda klinik çalışmalar geçilecek. Bu tedavinin yaşlılığa bağlı makula (sarı nokta) dejenerasyonu* ile ileri derece retina hasarının tedavisinde iyi sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.

Makula (sarı nokta)*: Retina tabakasının ortasında ve keskin görmeden sorumlu çok küçük bir alanıdır. Makula dejenerasyonu, sarı noktanın hasar görmesi veya ilerleyen yaşa bağlı olarak fonksiyon kaybıdır. Yüksek tansiyon, sigara ve genetik nedenler, makula dejenerasyonuna sebep olan diğer önemli risk faktörleridir.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Photochemical Restoration of Visual Responses in Blind Mice

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Fazla testosteron erkekleri daha dürüst yapıyor

Testosteron bir erkeklik hormonu olup vücuttaki miktarı erkeklere has özelliklerin ortaya çıkmasında önemli rol oynar. Örneğin kasların gelişmesi, saç ve sakalın çıkması, libidonun yükselmesi gibi… Erkeklerde testosteronun büyük bir kısmı testislerde az bir kısmı da böbrek üstü bezlerinde üretilir.

Testosteron konusunda birçok üniversitede çeşitli araştırmalar yapılıyor. Bonn üniversitesi nöroloji bölümünün yapmış olduğu bir araştırmada ise fazla testosteronun erkekleri daha güvenilir yaptığını ortaya çıkardı.

Bu araştırma için 46 erkekten oluşan bir denek grubu iki gruba ayrıldı

  1. Grupta bulunan erkeklerin cildine testosteron içeren bir krem sürüldü.
  2. Gruptaki erkeklerin cildine içeriği olmayan placebo bir krem sürüldü.

Deneklere kremin içeriği ve deneyin konusu hakkında bilgi verilmedi ve her iki grupta bulunan erkeklerin kanlarındaki testosteron seviyesi ölçüldü.

Daha sonra denekler gizli kamera bulunan kapalı bir odaya alındılar ve zar atarak kumar oynamaları söylendi ve en yüksek zar atana para verileceği söylendi ve ardından araştırmayı yapan ekip odadan çıktı. Oyun esnasında ara sıra odadan çıkarılan oyunculara formaliteden birkaç soru sorup tekrar odaya geri dönmeleri söylendi. Odada kalanların, arkadaşları odada yokken atılan zarlar konusunda doğru söyleyip söylemedikleri video kayıtları ile tespit edildi.

Sonuçlar kısaca şöyle

  1. Kanında fazla testosteron olan erkeklerin yani cildine testosteronlu krem sürülen erkekler daha dürüst bir tavır sergilediler.
  2. Kanlarında daha az testosteron bulunan erkeklerin yani cildine placebo krem sürülen erkekler daha fazla yalana başvurdular.
  3. Ne kadar fazla testosteron, o kadar fazla dürüst.
  4. Ne kadar az testosteron o kadar fazla yalan.

Ek bilgi: Kadınlarda da az miktarda yumurtalık ve böbrek üstü bezleri tarafından üretilen testosteron bulunmaktadır. Kadınlarda fazla miktarda testosteronun bilinen önemli yan etkilerinden biri ise kadını agresif yapması.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Testosterone Administration Reduces Lying in Men

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Fazla kilolardan zahmetsizce kurtulmak mümkün olacak…

Yağ hücresi çeşitleri

Vücutta beyaz ve kahverengi olmak üzere iki çeşit yağ hücresi bulunmaktadır. Beyaz yağ hücreleri vücutta birikerek şişmanlığa sebep olurken kahverengi yağ hücreleri vücut tarafından yakılarak enerji olarak kullanılır.nat

Beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşümü

Beyaz yağ hücreleri karın ve kalça bölgesinde birikerek şişmanlığa sebep olmaktadır. Bu yağlardan kurtulup ideal kiloya ulaşabilmek vücuttaki beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesi ile mümkündür ki, bu metabolik dönüşüm her insanda maalesef mümkün olmuyor veya olsa bile yeterli seviyede olmadığı için kişi kolayca fazla kilolarından kurtulamıyor.

Bonn üniversitesi tarafından yapılmış olan bir araştırma, microRNA 155  adındaki bir genin bu dönüşümde kilit rol oynadığını göstermiştir. Bu gen, insanda 21. kromozom da bulunmakta ve C/EBP adında bir protein kodlamaktadır.

Yapılan bu araştırma ile microRNA 155 geninin fazla çalışması durumunda C/EBP proteinin fazla üretildiği, C/EBP proteinin fazla üretilmesi durumunda  ise beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesinin engellediği ortaya çıkarıldı. Araştırmadan ortaya çıkan başka bir bulgu ise C/EBP proteinin miktarı arttıkça kendisini üreten microRNA 155 geninin daha fazla çalışmasını yani gene expressionu nu teşvik ediyor olması.

Bu şu anlama geliyor : Gen fazla çalışınca, fazla protein üretiyor, fazla üretilen protein ise genin daha fazla çalışmasını teşvik ediyor. Bu kısır bir döngü sonucunda şişmanlama kaçınılmaz hale geliyor.

Yapılan laboratuvar çalışmasında fazla kilolu farelerdeki microRNA 155 geninin çalışması knockout yöntemi ile durduruldu. Bu genetik müdahale sonrası yapılan patolojik tahliller, beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüştüğünü ve bu dönüşümün ardından şişman farelerin tekrar normal kiloya ulaştığı görüldü.

Sonuç

Bu araştırma, C/EBP proteinini veya microRNA 155 genini çalışmasını bloke edici ilaçların çıkması ile şişmanlığa çare bulunmasının mümkün olabileceğini gösteriyor. Ama bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç var.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

miR-155 regulates differentiation of brown and beige adipocytes via a bistable circuit

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. 
 

Diyet esnasında yağ yakıp yakmadığını ölçen cihaz geliştirildi

Diyet yapmak oldukça zahmetlidir. Diyete başlanılan ilk haftalarda terazinin ibresi inatla yerinden oynamaz. Onca eziyete rağmen kiloların yerinde durduğunu görmek canımızı sıkar ve ilk günkü motivasyonumuz gittikçe düşmeye başlar.

Yakılan yağı ölçen cihaz

Japonlar, yaptığımız diyet veya sporun gerçekten bir işe yarayıp yaramadığını anında görebileceğimiz bir cihaz geliştirdi. Portable breath acetone analyzer adındaki bu cihazın boyutları 6,5 x 10 x 2,5 cm olup nefes içerisindeki asetonu ölçüyor.

Vücut yağ yakmaya başladığında açığa çıkan aseton cihaz içerisindeki sensörler sayesinde 10 saniye gibi kısa bir sürede ölçülüyor ve ne kadar yağ yakıldığını anında görülüyor. Cihaz ayrıca elde ettiği sonucu kablosuz bağlantı ile smart telefona veya bilgisayara aktarabiliyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++

Kaynak

A prototype portable breath acetone analyzer for monitoring fat loss

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.