En iyi uyku pozisyonu yan yatarak uyumak

Bir çok kişinin uyurken yan tarafa yatması belkide bir tesadüf değil

Yapılan araştırmalar uykunun psikolojik ve fizyolojik sağlığımızda önemli rol oynadığını gösteriyor. Bu konuda gerek fareler gerekse insanlarlayapılan çalışmalar eksik veya düzensiz uykunun uzun vadede kanser, diyabet, kalp-damar, karaciğer hastalıkları ve bilinç bozuklukları gibi ciddi sağlık sorunlarına sebep olduğunu gösteriyor.

Fareler ile yapılan bir araştırma ise en dinlendirici uyku pozisyonunun yan yatarak uyuma pozisyonu olduğunu gösterdi.

Beyin yıkama

Beyin yıkama konusunun daha iyi anlaşılması için beyindeki atık maddelerin uzaklaştırılmasında görev alan iki önemli sistemlerden kısaca bahsetmek gerekiyor.

  1. Lenfatik sistem: İnsan vücudunda moleküler atıkların atılmasından sorumlu koruyucu bir sistemdir. Bu sistem ayaklardan başlar ve kafada kan-beyin bariyerine çok yakın bir noktada sonlanır. Lenfatik sistem beyne giremediği için beyindeki atık maddelerin atılmasında çok fazla etkili rol oynayamaz.
  2. Glymphatic Sistem: 2000’li yılların başında beyindeki atık maddelerin uzaklaştırılmasından sorumlu olan ve glial hücrelerden oluşan Glymphatic Sistem adı verilen ikinci bir sistemin daha var olduğu keşfedildi. Bu sistemde bulunan hücrelerin uyku esnasında 10 kat daha fazla aktif hale geçerek beyindeki moleküler çöplerin % 95’ni uyku esnasında attığı tespit edildi.

Gece uykuda ne oluyor11034.full_Seite_09

Gündüz metabolik faaliyetler sonucunda beyinde oluşan moleküler çöpler gece uyku esnasında glial hücrelerin hacimlerini % 60 küçülterek kanalların sıklaşmasına ve buna bağlı olarak da daha fazla atık maddenin beyinden dışarıya atılmasına sebep oluyor. Beyin yıkanması olarak adlandırılan bu sürecin sonunda sabahleyin yataktan dinlenmiş olarak kalkıyoruz.

En dinlendirici uyku yan yatarak uyuma

Stony Brook Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada kanlarına kontrast madde verilerek çeşitli pozisyonlarda uyutulan farelerin yapılan beyin MRT’si çekimlerinde beyin yıkama için en uygun pozisyonun yan yatarak uyuma pozisyonu olduğu bulundu.

Yan yatarak uyurken beyinde neler oluyor

Yan yatarak uyuma pozisyonunda glial hücreler hacimlerini daha fazla küçülterek Glymphatic Sistemdeki kanalların daha fazla açılmasına sebep oluyor. Bu durum ise beyinden daha fazla atık maddenin daha hızlı bir şekilde atılarak daha dinlendirici bir uykunun gerçekleşmesine sebep oluyor.

Ayrıca araştırmada alzheimer’a sebep olan Beta-Amiloid ve Tau-Proteinlerinin fazlası da yan yatarak uyuma pozisyonunda daha etkili bir şekilde dışarıya atıldığı tespit edildi.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

The Effect of Body Posture on Brain Glymphatic Transport

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Düşük dozda Resveratrol bağırsak kanserine karşı daha etkili.

Resveratrol, kırmızı şarap, üzüm ve kırmızı renkli meyvelerde bulunan Antibakteriyel* ve Antifungal** etkileri olan organik bir bileşendir. Science Translational Medicine dergisinde yayınlanan bir araştırma,  düşük dozda alınan resveratrolün yüksek dozda alınandan daha etkili olduğunu gösteriyor.

Bu amaçla yapılan araştırmada düşük doz resveratrol ile tedavi edilen bağırsak kanserli farelerin  tümör oranının yüksek dozla tedavi edilen farelere göre yüzde 40 azaldığı görüldü.

Araştırmada kullanılan metot

Düşük ve yüksek doz resveratrolün etkisinin araştırılması amacıyla bağırsak kanseri olan fareler iki gruba ayrıldı.

  1. Gruptaki farelerin yiyecek ve içeceklerine bir bardak şaraptaki miktara denk gelecek şekilde resveratrol karıştırıldı
  2. Gruptaki farelerin yiyecek ve içeceklerine birinci grupta bulunan farelere verilen resveratrolden 200 kat daha fazla Resveratrol kondu.

Ayrıca her iki gruptaki fareler de kendi içinde çok yağlı ve az yağlı gıdalarla beslenmek üzere iki alt gruba ayrıldı.

Şaşırtıcı sonuç

 En iyi etki düşük doz resveratrol ve yağlı yiyecekler verilen farelerde görüldü.

Yüksek yağlı yiyecek ile düşük doz resveratrol verilen farelerde, kontrol grubundaki farelere göre yüzde 40 daha az bağırsak kanseri tümörü görüldü. Leicester Üniversitesi‘nden Karen Brown konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Sonuçlar her ne kadar yüksek doz resveratrol verilen farelerin sağlık durumunda dörtte birlik bir iyileşme görülsede, düşük doz resveratrolün tedavide şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde daha etkili olduğunu elde ettik” dedi.

Düşük doz resveratrolün tedavide başarısının sebebi henüz tam olarak bilinmese de, resveratrolün dokularda tümörleri yok eden bir enzimi aktive ettiği keşfedildi bile.

Resveratrolün yağlı gıdalar ile beslenen farelerde neden daha etkili olduğu sorusuna ise spekülatif olmakla beraber araştırmacılar bunun yağlı gıdaların tümör oluşumunu teşvik etmesi ile ilgili olduğunu düşünüyorlar !!! Bu bağlamda düşük resveratrolün şişman ve diyabetli kanser hastalarında daha etkili olabileceği düşünülebilir.

Her ne kadar bir etken maddenin dozu ile etkisinin ayarlanması oldukça zor bir konu olsa da insan bağırsak mukozası ile yapılan bir araştırma, düşük doz resveratrolün yüksek doza göre daha etkili olduğunu gösteriyor.

Science Translational Medicine dergisinde yayınlanan makalede, düşük resveratrolün insanda tedavi amaçlı kullanılıp kullanılmayacağı eğer kullanılacaksa hangi dozun optimal doz olacağı yapılacak klinik deneyler sonucunda ortaya çıkacağı belirtiliyor.

  • Antibakteriyel* : Bakterilerin gelişmesine engel olan veya onları öldüren.
  • Antifungal** : Mantarlar enfeksiyonlarında kullanılan farmakolojik ajanlardır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynaklar

Cancer chemoprevention: Evidence of a nonlinear dose response for the protective effects of resveratrol in humans and mice

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Spor yapmak için 7 neden

1. Spor mutlu ediyor

Spordan sonra neden kendimizi daha iyi hissederiz: Spor esnasında, örneğin koşu yaparken endorfin ve serotonin adında iki hormonunun salgısında belirgin bir artış olur. Koşu nedeniyle kaslarda oluşan fiziksel yorgunluğu gidermeye yarayan bu artışın aynı zamanda insan psikolojisinde de olumlu etkileri vardır. Untitled-1

Spor yapan kişi kendini daha mutlu hisseder: Spor, aslında kişinin kendisine karşı vermiş olduğu mücadelede zoru başarmasıdır ve bu başarı kişinin özgüvenin artmasına sebep olur. Sonuçta bu fiziksel ve psikolojik başarı beyinde ödül olarak algılanır ve böylece spor yapan kişi mutlu olur.

2. Spor yağ yakıyor

10 dakika koşu yapmak, fitness salonunda 10 dakika spor yapmaktan daha fazla yağ yakıyor. 45 dakika üzerindeki koşularda ise vücut gerekli olan enerjiyi vücutta depolanmış olan yağlardan karşılar.

Haftada 3-4 kez 60 ila 90 dakika arası koşu yapmak vücudun yaklaşık 2000 kalori yakmasına sebep olur. Eğer bu koşu aç karnına yapılırsa, vücutta şeker ve karbonhidrat gibi kolay yakılan enerji kaynağı olmayacağı için vücut enerji ihtiyacını direkt yağları yakarak karşılar. Ayrıca spordan sonra özellikle su ve şekersiz çay içmek yağların yakılmasını daha da hızlandırır.

3. Spor tansiyonu düşürüyor

Koşu sırasında kalp daha hızlı çalışır ve buna bağlı olarak kan basıncı artar. Bu durum her ne kadar bir çelişki gibi görünse de vücudumuzdaki düzenleyici mekanizmalar sayesinde sağlık açısından hiçbir tehlike oluşmaz. Koşudan sonra tansiyon tekrar normal bir seviyeye döner ve hatta bazen gün boyu düşük seviyede kalır.

Uzun yıllar düzenli spor yapanların kalpleri normalden daha büyük ve kalp kasları daha güçlüdür. Büyük kalp daha yavaş çalışır ama buna karşın daha fazla kan pompalar ve bu yüzden sporcuların kalbi daha az yorulur. Sporcuların nabız ve tansiyonlarının düşük olmasının sebebi kalplerinin büyük ama yavaş çalışmasından kaynaklanır.

4. Spor kasları güçlendiriyor

Kas hücreleri, yağ yakma bakımından vücuttaki diğer hücrelere göre daha hızlı bir metabolizmaya sahiptir. Bu yüzden vücudun en fazla enerji tüketen hücreleri kas hücreleridir. Kas hücreleri sadece spor esnasında yüksek kalori tüketmekle kalmaz aynı zamanda spor dışı zamanlarda da yüksek kalori tüketirler bu yüzden kas hücrelerinin kalori gereksinimleri oldukça yüksektir.

Herhangi bir fitness programına başlayan kişinin bedeni zamanla değişmeye başlar. Hemen birkaç ay içinde belde belirgin bir incelme, kol ve bacak kaslarında büyüme ve gelişme gözlenir.

Spor dışı zamanlarda 1 kg kas, 1 kg yağa göre günde 25 kalori, ayda 750 kalori, yılda 9165 kalori olmak üzere daha fazla kalori yakar. Başka bir ifadeyle, 1 kg kas yılda 3 günlük kaloriyi fazladan tüketir.

Sporun kasları güçlendiren etkisini bir örnekle anlatalım: Vücut ağırlığı 75 kg olan iki kişiden birinde % 45 kas indeksi (kaslı kişi), diğerinde ise % 45 yağ indeksi (kassız kişi) olsun. Sporun etkisinden dolayı kaslı kişi kassız kişiye göre günde 780 kalori, yılda 287437 kalori daha fazla yakacak. Yani, vücutta sadece kaslar hesaba katıldığında, % 45 kas indeksine sahip kişinin kasları tek başına yılda 95 günlük kaloriyi tüketmekte.

5. Spor kan şekerini düşürüyor

Ailesinde diyabet hastalığı bulunanlar riskli grubundadırlar. Bu kişilerin, koruyucu önlem olarak, koşu ve düzenli kas egzersizleri yapması muhtemel diyabet riskini büyük oranda düşürmektedir. Çünkü spora başlar başlamaz vücut enerjisini en kolay karşılayacağı kaynağa başvurur ki, bu da kandaki şekerdir. Kan şekerini en iyi düşüren spor faaliyetlerinden biri de haftada en az üç kez 45 dakika tempolu koşudur. Bunun dışında düzenli kas egzersizleri de diyabet riskini % 25-35 oranında düşürmektedir.

6. Spor sırt ve bel ağrılarını gideriyor

Hareketsiz yaşam tarzı kasların en büyük düşmanıdır oysa iskelet kasları bize ömür boyu lazımdır ve onlara fit tutmak zorundayız.

İşi gereği masa başında oturmak zorunda olan büro çalışanları ve hareketsiz bir yaşamı tercih edenlerde, yani tembellik yapanlarda bel ve sırt ağrıları kaçınılmazdır. Bel ve sırt kaslarının güçlendirmenin en iyi yolu ise spor yapmaktır. Bu konuda en ideal spor yüzme yada su dolu havuzda yürümektir. Bu tür sporlar en ufak ve en derinlerdeki kasların uyarılarak çalışmalarını sağlar.

Ayrıca evde de bel ve kasları güçlendirecek egzersizler uygulanabilir. Örneğin Airex-Kissen denilen hafif-sert bir sünger üzerinde dengede kalmaya çalışarak yapılan egzersizler bel ve sırt kaslarını güçlendirmede etkilidir. Eğer evde Airex-Kissen denilen sünger yoksa çok yumuşak bir top ya da katlanmış bir havlu üzerinde de bu egzersizler yapılabilir.

7. Spor kalp ve kan dolaşım sistemini güçlendiriyor

Spor sırasında vücutta kan ve oksijen gereksinimi artar. Hiç spor yapmamış olupta ilk defa koşuya çıkanlarda vücuda yeterli miktarda kan pompalanamadığı için kişi özellikle nefes alıp vermekte güçlük çeker. Bu durum normaldir kardiove vücut bir sonraki koşu için hazırlıklara başlamıştır. Zira vücut ilk egzersizden hemen sonra kaslara glikojen* depolamaya başlar. İlerleyen gün ve aylarda spor esnasında daha rahat nefes alınmaya ve kalp vücuda daha rahat kan pompalamaya başlar.

Sporun yedi ana başlıkta ruha ve bedene olan tüm bu pozitif etkileri spor bittikten sonrada devam eder.

Glikojen*: Glikojen, karbonhidratların polisakkaritler grubundan doğal organik bileşiktir. Her glikojen molekülü, birbirine bağlı yüzlerce glikoz molekülünden oluşan karmaşık bir yapıdadır. Vikipedi

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlarken gerek bilimsel gerekse moderasyon aşamada bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Üniversitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler

Unbenannt-2

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Diyabete bağlı görme bozukluğu tedavisinde umut

Şeker hastalığı, kontrol edilmediği takdirde vücudun tüm organlarına zararUntitled-3 veren tehlikeli bir hastalıktır. Bu zarardan en fazla etkilenen organlardan biri de gözlerdir. Yüksek şeker gözün retina (ağ tabakası) adı verilen kısmında bulunan kılcal damarları tahrip ederek kanamalara neden olur ve bu kanamalar zamanla retinanın ışığa duyarlı hücrelerini tahrip ederek diyabetik retinopati denilen görme kaybına hatta ilerleyen safhalarda körlüğe kadar varan ciddi problemlere sebep olur. Yaklaşık her on diyabet hastasının dokuzunda zamana bağlı olarak diyabetik retinopati belirtileri görülmektedir.

Klasik tedavi yöntemleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor

2015 li yılların başına kadar diyabetik retinopati nin ilerlemesini yavaşlatabilmek için uygulanan metotlar arasında ilaçlı tedavi ve cerrahi müdahaleler bulunmaktaydı. Ancak uygulanan bu metotların başarısı sınırlıydı. Hastalık bu tür tedavilere  rağmen yavaşta olsa ilerlemeye devam ediyordu.

Lazer tedavisi de uygulanan yöntemlerden bir başkasıdır ama bu tedavinin de optimal bir tedavi olduğu söylenemez zira tedavi sonrası hastada görme alanı daralması ve gece görüşü zayıflaması gibi kısıtlayıcı yan etkiler görülür. Başka bir tedavi metodu ise retinada tahrip olmuş damarların gelişimini engellemeye yönelik müdahalelerdi.

Yukarıdaki uygulamalarda olduğu gibi bu son iki metotda de hastalığın sadece ilerlemesi yavaşlatılabiliyor ama hastalığı tamamen durduramıyor.

Sebep bulundu

Diyabetik retinopati’de önemli bir bilinmeyen çözüldü. PNAS dergisinin 26 Mayıs 2015 tarihli sayısında yayınlanan bir araştırmada, diyabet hastalarında, yüksek şekere bağlı görme kaybının ve körlüğün muhtemelen VEGF* ve Angiopoietin-like4** adında iki proteinin sorumlu olduğunu gösteriyor.

Metot

Baltimore Johns Hopkins Tıp Fakültesi’nden Sodhi Akrit öncülüğünde yapılan bu çalışmada hastalığın neden durdurulamadığı sorusuna cevap arandı ve bu amaçla üç farklı gruptan göz sıvısı alınarak inceleme yapıldı.

Göz sıvısı alınan gruplar şöylereti

  • Sağlıklı kişiler
  • Diyabetik retinopati olmayan şeker hastaları
  • Diyabetik retinopati olan ama aynı zamanda şeker hastası olan kişiler

Yapılan analizler, üç grupta kan damarlarının gelişiminden sorumlu olan VEGF adında bir proteinin varlığını gösterdi. Her ne kadar çıkan sonuçlar diyabetik retinopati olan şeker hastalarında genel olarak VEGF miktarının diğer gruplara göre daha fazla olduğunu gösterse de bazı diyabetik retinopati olan şeker hastaları istisnai olarak VEGF miktarının sağlıklı deneklerdekinden bile daha az olduğu tespit edildi.

VEGF diyabetik retinopati’de önemli bir faktör ama tek faktör değil

Bazı şeker hastalarında VEGF miktarı oldukça az olmasına rağmen körlüğün devam ediyor olması, araştırmacıları diyabetik retinopati konusunda ikinci bir faktörün daha var olabileceği fikrine ulaştırdı. Bu amaçla, birinci araştırmanın devamı niteliğinde ikinci bir araştırmaya daha başlandı ve bu araştırmada da damarların gelişiminde rol oynayan tıpkı VEGF ptoteini gibi Angiopoietin-like 4[2] ikinci bir protein daha bulundu.

Sonuç ve tedavide yeni strateji

Diyabetik retinopati’de rol oynayan bu tür biyomoleküllerin fonksiyonlarının anlaşılması diyabete bağlı görme bozukluğu ve körlük tedavisinin önemli bir adım olabilir. Zira göz sıvısında bulunan bu iki protein bloke edilerek aşırı derecede seyreden biyolojik faaliyetler kontrol altına alınabilir ve başarılı bir tedavi gerçekleşebilir. Bu gelişmeler ışığında, geliştirilecek yeni ilaçlar diyabetik retinopati nin ilerlemesini durdurabilir hatta bu sayede yüksek şekere bağlı körlüğün önüne geçilebilir.

  • VEGF* (Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü): 6. kromozom üzerinde bulunan 1239 baz çifti uzunluğundaki VEGF geni tarafından sentezlenen bir proteindir. Görevi embriyonik gelişim sırasında yeni kan damarlarını oluşturmaktır. Damar hasarları sonrası yeni damarların oluşmasını sağlar.
  • Angiopoietin-like 4**: 19. kromozom üzerinde bulunan 1221 baz çifti uzunluğundaki ANGPTL4 geni tarafından sentezlenen bir proteindir, damar oluşumu sırasında yağ metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynar.

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Üniversitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.

VEGF geninin genetik haritası

VEGFA

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Universitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Angiopoietin-like 4 is a potent angiogenic factor and a novel therapeutic target for patients with proliferative diabetic retinopathy

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Sigaranın zararları bilinenden daha fazla

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 4 milyon kişi sigaradan log.sigkaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.

Sigaranın sebep olduğu hastalıkların listesinde akciğer kanseri, yemek borusu kanseri, gırtlak kanseri, pankreas kanseri, böbrek kanseri, rahim kanseri, ağız içi kanseri, mide kanseri, prostat kanseri, lösemi, kalp krizi, damar tıkanıklığı, kangren, astım, bronşit gibi daha birçok hastalık ön sıralarda yer alıyor. Sigaranın zararları bununla da kalmıyor. Yapılan yeni araştırmalar bu listeye hergün yenilerini ekliyor.

Böbrek yetmezliği ve enfeksiyon

12 şubat 2015 tarihinde New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir makalede sigaranın şimdiye kadar hiç bilinmeyen bir zararının daha keşfedildiği anlatılıyor.

2000 – 2011 yılları arasında 55 yaş üzeri yaklaşık 1 milyon kişinin dosyası incelenerek yapılan araştırma böbrek yetmezliği ve enfeksiyonlardan ölümlerin sigara içenlerde %17 daha fazla olduğunu gösteriyor.

Araştırmadan çıkan sonuçlarfig1

Sigara, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi bilinen rahatsızlıklardan tamamen bağımsız olarak böbrek yetmezliği riskini 1,7 – 2,3 ölümcül enfeksiyonlara yakalanma riskini 2 – 2,7 kat daha fazla artırıyor.

***

Herşey çok geç olmadan sigarayı bırakın 

Dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon kişi sigaranın sebep olduğu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda yapmış olduğu çalışmalar maalesef sigara içen nüfusun gerilemesinde pek etkili olamıyor. Eğer böyle giderse 2030 lu yıllarda sigaradan kaynaklanan ölümlerin yılda 8-10 milyon civarında olacağı tahmin ediliyor.

Sigaranın vücuda vermiş olduğu tahribatın izleri ancak sigara bırakıldıktan 15 yıl sonra tamamıyla silinebiliyor. Bu yüzden sigara ne kadar erken bırakılırsa o kadar iyi. (Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz)

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Smoking and Mortality — Beyond Established Causes

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Kendi doğum gününde ölümler tesadüf mü ?

Zürih üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma kendi doğum gününde ölümlerin sanılanın aksine happybhiç de az olmadığını gösteriyor. Ölen 2 milyon insanın dosyalarının incelenmesi ile yapılan bu araştırma doğum günündeki ölümlerin herhangi bir günde ölümlerden % 14 daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yapılan araştırmada kalp krizi, beyin kanaması, intihar ve kaza gibi ölüm nedenleri değerlendirmeye alınmış olup, kadınlarda 60 yaşından sonra bu oranın daha fazla olduğu belirtiliyor.

Araştırmadan çıkan sonuçlar

  • Kalp krizinden ölme oranı diğer günlere göre % 18,6 daha fazla.
  • Kadınlarda beyin kanamasından ölme oranları diğer günlere göre % 21,5 daha fazla.
  • Erkeklerin intihardan ölme oranı diğer günlere göre % 35 daha fazla.
  • Erkeklerin ölümcül kazalardan ölüm oranı diğer günlere göre % 29 daha fazla.

İhtiyarlarda doğum gününü görüp ondan sonra ölme isteği ve doğum günü partisinin getirdiği stresin sebep olduğu tahmin ediliyor.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Death has a preference for birthdays—an analysis of death time series

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Öksürük şurubunun diyabete olumlu etkisi

Kullandığımız birçok ilâcın az veya çok yan etkisinin olduğunu biliriz. Bu konudaki yaygın inanış bu etkinin olumsuz olduğu yönündedir ki, bu bir bakıma doğrudur da.11072264_10153063584127211_19822660_n

Kullandığımız bazı ilaçların kullanım amacı dışında diğer hastalıklara iyi gelebilen olumlu yan etkilerinin olduğu zaman zaman yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmaktadır. Bu olumlu yan etkiler kimi zaman laboratuvar aşamasında, kimi zaman klinik aşamada, kimi zaman da ilaç piyasaya çıktıktan yıllar sonra yapılan araştırmalarla ortaya çıkabilmektedir.

Bu konuda oldukça fazla örnek bulunmaktadır

Örneğin, şu anda piyasada erektil disfonksiyon için kullanılan viagranın başlangıçta yüksek tansiyon için kullanılması düşünülürken klinik aşamasında yan etkisinin ereksiyona sebep olduğunun görülmesi ile ilâcın piyasaya cinsel gücü arttırıcı olarak sürülmesine sebep oldu.

Bunun dışında bir başka örnek de Aspirin. Tüm dünyada milyonlarca insanın ağrı kesici olarak kullandığı bu ilâcın yıllar sonra kan inceltici özelliğinin keşfedilmesi ile pıhtılaşma bozukluklarında da tedavi amaçlı kullanılmasına sebep oldu.

Bu konuda birçok örnek araştırma bulunmakta ve bu araştırmalardan biri de 10 Şubat 2015 tarihli Nature Medicine dergisinde yayınlanan araştırmadır. Bu araştırma, öksürük ilaçlarının yan etkisinin diyabet tedavisinden büyük umutlar vaad olabileceğini gösteriyor.

Dergideki araştırmaya geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması açısından insülin üretimi ile diyabet arasındaki ilişkiye kısaca değinmekte fayda var.

İnsülinin görevi nedir, yokluğunda ne gibi tehlikeler ortaya çıkarNature glukos (1)

İnsülin, pankreastaki beta hücreleri tarafından üretilen ve şeker metabolizması için gerekli olan bir hormondur.İnsülin yokluğunda kan şekeri düzeyi yükselerek tehlikeli boyutlara ulaşır. Kan şekerinin vücutta uzun yıllar yüksek seyretmesi ise başta damarlar olmak üzere birçok organa zarar verir. Diyabet hastalarında insülin hormonu üretimi yeterli seviyede olmadığı için hastaların kan şekeri sürekli yüksek seviyelerde seyreder.

Diyabet Tip 1 ve diyabet tip 2 nin sebepleri farklı olsada her ikisinde de kan şekeri yükselir

  • Diyabet Tip 1:  Otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminde görev yapan bazı özel hücreler (antikorlar) pankreasta bulunan beta-hücrelerine saldırarak onların iltihaplanmasına ve yok olmasına sebep olur.
  • Diyabet Tip 2: Çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Genellikle ya beta hücrelerinin faaliyeti sınırlı olduğu ya da insülin reseptörlerinin insülin hormonuna karşı zayıf tepki vermesinden kaynaklanır.

Öksürük şurubunun diyabete olumlu etkisi

Düsseldorf/Heinrich Heine Üniversitesinden Eckhard Lammert ve ekibinin yapmış olduğu bir araştırma birçok öksürük şurubu ve pastilde etken madde olarak kullanılan Dekstrometorfan adındaki bir aktif maddesinin diyabet 2 hastalarında kan şekeri seviyesini olumlu yönde etkilediğini gösteriyor.

Eckhard Lammert ve ekibi bu araştırma ile dekstrometorfan’ın pankreasta beta hücrelerinin üzerinde bulunan NMDA reseptörlerinin tarafından bloke edilerek uyarıldığını ve buna bağlı olarak insülin üretimini teşvik ettiğini ve aynı zamanda dekstrometorfanın diyabete bağlı beta hücre ölümlerini engellediğini buldular.

Beta Hücrelerinin uyarılması ne anlama geliyor? : Beta hücreleri, yukarıda da kısaca belirtildiği gibi pankreasta bulunan ve insülin üreten özelleşmiş hücrelerdir. Dekstrometorfan tarafından uyarılan beta hücreleri insülin üretimini tetikleyerek kanda insülinin artmasına sebep oluyor. Kandaki insülinin artması ile birlikte şekerin hücrelere taşınması başlliyor ve buna bağlı olarak kandaki şeker konsantrasyonu düşüyor.

Eğer kanda insülin yoksa kandaki şeker hücrelere taşınamaz ve sonuçta Hiperglisemi’nin (yüksek şeker) başlaması kaçınılmaz olur.

Uyarı

Makalede, dekstrometorfan’ın her ne kadar yapılan testlerde fareler ve insanlarda kan şekerini başarılı bir şekilde düşürdüğü tespit edilse de araştırmanın daha geniş çaplı yapılmaya ihtiyacının olduğu belirtiliyor. Uzmanlar şekeri düşürmek amacıyla kontrolsüz bir şekilde öksürük şurubu tüketilmemesini önemle vurgulanıyor.

NMDA reseptör

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Characterization of pancreatic NMDA receptors as possible drug targets for diabetes treatment

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Epigenetik nedir?

Sıkça duyduğumuz Epigenetik sözcüğünü kısa bir fıkra ile anlatmaya çalışayım

FreudDarwin

***

Darwin ve Freud birgün bir birahaneye gitmişler. Birahanenin bir köşesinde bir anne ile kızı dertli dertli içki içiyormuş. Anne kapıdan içeri giren Darwin ve Freud’u görünce çok sevinmiş, hemen yanlarına gitmiş ve “Ey dahiler sizi gördüğüme çok sevindim, kızımın büyük bir derdi var bu derdin ne olduğunu ancak siz bilebilirsiniz.” demiş.

Darwin ve Freud merakla “Kızınızın neyi var” diye sormuş.

Anne, “Kızımın ruh hali çok bozuk, hiç mutlu olamıyorum, sürekli kötümser, hep kötü şeyler  düşünüyor, hep kavga çıkartıyor, sürekli ölümü düşünüyor”

  Darwin hiç düşünmeden “Sorun genetik“ demiş.

  Freud “Hayır sorun anneden kaynaklanıyor“ demiş.

–  Anne şaşkınlıkla bir Darwine bir de Freud’a bakmış ve “Hanginiz doğru söylüyor” diye çaresizce sormuş.

Tam o sırada tesadüfen içeriye giren Conrad Waddington sorunun cevabını vermiş; “İkise de doğru söylüyor, sorun Epigenetik“ demiş.

Epigenetik, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda kalitsal olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Yaşam stili, beslenme alışkanlığı, spor gibi çevresel faktörlerin genlerin aktivitesini düşürmesi veya yükseltmesi ile ortaya çıkan hastalıkları inceler. Başka bir ifadeyle DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmeden genlerin fazla ya da eksik çalışmamasından kaynaklanan durumlardır.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz

Kronik uykusuzluk beyin hücrelerinde geriye dönüşü mümkün olmayan tahribata sebep oluyor

Yapılan araştırmalar yetersiz uykunun diyabet, yüksek tansiyon ve bazı kanser türleri gibi hastalıklara sebep olduğunu göstermişti. uykusuzlukUniversity of Pennsylvania tarafından yapılan bu araştırmada ise kronik uykusuzluğun nöronal boyuttaki zararları araştırıldı.

Metot

Bu araştırma için fareler uyku düzenlerine göre üç gruba ayrıldılar.

  1. Grup: Bu gruptaki farelere uyku düzenini bozacak hiçbir müdahalede bulunulmadı. Normal uyumaları sağlandı.
  2. Grup: Bu gruptaki fareler kısa süreliğine uykusuz bırakıldı.
  3. Grup: Bu gruptaki fareler uzun süreli uykusuz bırakıldı.

Deney sonrası farelere kabiliyet testi uygulandı ve ardından patolojik incelemeler yapıldı. Patolojik incelemer sonucunda beyinin dikkat ve zihinsel becerilerden sorumlu Locus Coeruleus bölgesinde birtakım değişikliklerin olduğu saptandı.fig 1

Sonuç

Kronik uykusuzluk nöronların dörtte birini tahrip ediyor.

  1. Grup (normal uyuyan grup): Bu gruptaki farelerin beyninde moleküler atıkları temizlemekle görevli Sirtuin-Protein’in yeterli miktarda üretildiği ve farelerin sağlıklı olduğu görüldü. Bu gruptaki fareler labirent testinde oldukça başarılı olduklar.
  2. Grup (kısa süreliğine uykusuz bırakılan fareler): Bu gruptaki farelerin beyninde Sirtuin-Protein az miktarda üretildiği tespit edildi. Bu gruptaki fareler dinlenemediği için labirent testindeki başarıları düşük çıktı.
  3. Grup (uzun süreli uykusuz bırakılan fareler): Bu gruptaki farelerin beyin sinir hücrelerinin % 25’inin zarar gördüğü ve hiç Sirtuin-Protein üretemediği görüldü. Bu gruptaki fareler labirent testini başaramadı.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Extended Wakefulness: Compromised Metabolics in and Degeneration of Locus Ceruleus Neurons

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Hatalı gen intihar riskini arttırıyor

Archives of General Psychiatry dergisinde yayınlanan bir makalede NTRK2* geninde bulunan mutasyonların depresif kişilerde intihar riskini artırdığını gösteriyor.bogazici

NTRK2 reseptör geninin görevi nedir 

Beyin hücrelerinin yüzeyinde bulunan NTRK2 reseptör geninin görevi, sinirlerin gelişiminde ve yaşamasında önemli rol oynayan BDNF** proteini’ni yakalamakla görevli NTRK2 Proteinlerini üretmektir. BDNF proteini olmadan sinir hücreleri gelişemez ve de yaşayamaz, bu yüzden NTRK2 reseptör geninin düzenli çalışması önemlidir.

Bu araştırma ile intihar yatkın kişilerin beyin hücrelerinin yüzeyinde bulunan NTRK2 Reseptörlerinin sayılarının normal insanlara göre daha az olduğu ortaya çıkarıldı. Reseptörlerdeki bu sayısal değişikliğin ise NTRK2 geninde bulunan mutasyonlardan kaynaklanıyor.

Metot

366’sı sağlıklı, 113 ü daha önce intihar girişiminde bulunmuş 394 kişinin yapılan karşılaştırmalı genetik analizleri daha önce intihar girişiminde bulunan kişilerin NTRK2 geninin mutasyonlu olduğunu gösteriyor. NTRK2 Geninde bulunan bu mutasyonlar reseptör sayısının azalmasına ve buna bağlı olarakta BDNF proteinlerinin daha az yakalanmasına sebep oluyor.

Sonuçtabela 1

  1. NTRK2 geni bir şekilde mutasyon geçiriyor ve bu nedenle yeterli sayıda reseptör sentezleyemiyor.
  2. Reseptör sayısının az olması sinir hücrelerinin gelişimi için gerekli olan BDNF protein’in az olmasına sebep oluyor.
  3. Beyinde BDNF protein’in  miktarının azalması da kişiyi intihara meyilli hale getiriyor.
  • NTRK2* ( Tirozin kinaz reseptörü 2): 9. Kromozom üzerinde 19 exondan oluşan 2517 bp uzunluğunda bir gendir.
  • BDNF** (Brain-derived neurotrophic factor): 11 Kromozom üzerinde 1 exondan oluşan 744 bp uzunluğunda bir gendir.

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak

Association of Genetic Variants in the Neurotrophic Receptor–Encoding Gene NTRK2 and a Lifetime History of Suicide Attempts in Depressed Patients

Bu blogdaki makaleler bir başka yayın organında kaynak gösterilmeden yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.